- Mukabele - Cüz
- Kuran Süreleri
- Kuran Meali
- Kuran Dersleri
- Kuran Öğreniyorum - Diyanet
- Ders 01 - Diyanet
- Ders 02 - Diyanet
- Ders 03 - Diyanet
- Ders 04 - Diyanet
- Ders 05 - Diyanet
- Ders 06 - Diyanet
- Ders 07 - Diyanet
- Ders 08 - Diyanet
- Ders 09 - Diyanet
- Ders 10 - Diyanet
- Ders 11 - Diyanet
- Ders 12 - Diyanet
- Ders 13 - Diyanet
- Ders 14 - Diyanet
- Ders 15 - Diyanet
- Ders 16 - Diyanet
- Ders 17 - Diyanet
- Ders 18 - Diyanet
- Ders 19 - Diyanet
- Ders 20 - Diyanet
- Ders 21 - Diyanet
- Ders 22 - Diyanet
- Ders 23 - Diyanet
- Ders 24 - Diyanet
- Ders 25 - Diyanet
- Ders 26 - Diyanet
- Ders 27 - Diyanet
- Ders 28 - Diyanet
- Ders 29 - Diyanet
- Ders 30 - Diyanet
- Tecvidli Kuran Dersleri
- 00 - Giriş
- 01 - Harfler
- 02 - Harflerin Çıkış Yerleri
- 03 - Harekeler
- 04 - Harflerin Yazılışları
- 05 - Bitişmeyen Harfler
- 06 - Kalın ve İnce Harfler
- 07 - Peltek Harfler
- 08 - Cezm
- 09 - Şedde
- 10 - Tenvin
- 10.1 - Tevcid Kuralları
- 11 - Med Harfleri
- 12 - Elifin Yerini Tutan Vav ve Ya
- 13 - Çeker
- 14 - Meddi Tabii ve Meddi Feri
- 15 - Meddi Muttasıl
- 16 - Meddi Munfasıl
- 17 - Meddi Lazım
- 18 - Meddi Arız
- 19 - Meddi Lin
- 19.1 - Tekvin ve Nunu Sakin
- 20 - İhfa
- 21 - İzhar
- 22 - İklab
- 23 - İdğamı Mael Gunne
- 24 - İdğamı Bila Gunne
- 25 - İdğamı Misleyn
- 26 - Cezimli Mimin Okunuşu
- 27 - İğdamı Mütecaniseyn
- 28 - İğdamı Mütekaribeyn
- 29 - İğdamı Şemsiyye
- 30 - İzharı Kamerriye
- 31 - Kalkale
- 32 - Lafzatullahın Okunuşu
- 33 - Zamirin Okunuşu
- 34 - Ra Harfinin Okunuşu
- 35 - Sekte
- 36 - Hurufu Mukattaa
- 37 - Vakıf ve Durma işaretleri
- 38 - Küçük Nun ile Okuma
- Elmalılı Hamdi Tefsiri
- Submenu 4.4
- Submenu 4.5
- Submenu 4.6
- Kuran Öğreniyorum - Diyanet
- İlmihal
- Submenu 5.1
- Submenu 5.2
- Hadis-i Şerif
- Kütüb-ü Sitte 1-100
- Kütüb-ü Sitte 101-200
- Kütüb-ü Sitte 201-300
- Kütüb-ü Sitte 301-400
- Kütüb-ü Sitte 401-500
- Kütüb-ü Sitte 501-600
- Kütüb-ü Sitte 601-700
- Kütüb-ü Sitte 701-800
- Kütüb-ü Sitte 801-900
- Kütüb-ü Sitte 901-1000
- Kütüb-ü Sitte 1001-1100
- Kütüb-ü Sitte 1101-1200
- Kütüb-ü Sitte 1201-1300
- Kütüb-ü Sitte 1301-1400
- Kütüb-ü Sitte 1401-1500
- Kütüb-ü Sitte 1501-1600
- Kütüb-ü Sitte 1601-1700
- Kütüb-ü Sitte 1701-1800
- Kütüb-ü Sitte 1801-1900
- Kütüb-ü Sitte 1901-2000
- Kütüb-ü Sitte 2001-2100
- Kütüb-ü Sitte 2101-2200
- Kütüb-ü Sitte 2201-2300
- Kütüb-ü Sitte 2301-2400
- Kütüb-ü Sitte 2401-2500
- Kütüb-ü Sitte 2501-2600
- Kütüb-ü Sitte 2601-2700
- Kütüb-ü Sitte 2701-2800
- Kütüb-ü Sitte 2801-2900
- Kütüb-ü Sitte 2901-3000
- Kütüb-ü Sitte 3001-3100
- Kütüb-ü Sitte 3101-3200
- Kütüb-ü Sitte 3201-3300
- Kütüb-ü Sitte 3301-3400
- Kütüb-ü Sitte 3401-3500
- Kütüb-ü Sitte 3501-3600
- Kütüb-ü Sitte 3601-3700
- Kütüb-ü Sitte 3701-3800
- Kütüb-ü Sitte 3801-3900
- Kütüb-ü Sitte 3901-4000
- Kütüb-ü Sitte 4001-4100
- Kütüb-ü Sitte 4101-4200
- Kütüb-ü Sitte 4201-4300
- Kütüb-ü Sitte 4301-4400
- Kütüb-ü Sitte 4401-4500
- Kütüb-ü Sitte 4501-4600
- Kütüb-ü Sitte 4601-4700
- Kütüb-ü Sitte 4701-4800
- Kütüb-ü Sitte 4801-4900
- Kütüb-ü Sitte 4901-5000
- Kütüb-ü Sitte 5001-5100
- Kütüb-ü Sitte 5101-5200
- Kütüb-ü Sitte 5201-5300
- Kütüb-ü Sitte 5301-5400
- Kütüb-ü Sitte 5401-5500
- Kütüb-ü Sitte 5501-5600
- Kütüb-ü Sitte 5601-5700
- Kütüb-ü Sitte 5701-5800
- Kütüb-ü Sitte 5801-5900
- Kütüb-ü Sitte 5901-6000
- Kütüb-ü Sitte 6001-6100
- Kütüb-ü Sitte 6101-6200
- Kütüb-ü Sitte 6201-6300
- Kütüb-ü Sitte 6301-6400
- Kütüb-ü Sitte 6401-6500
- Kütüb-ü Sitte 6501-6600
- Kütüb-ü Sitte 6601-6700
- Kütüb-ü Sitte 6701-6800
- Kütüb-ü Sitte 6801-6900
- Kütüb-ü Sitte 6901-7000
- Kütüb-ü Sitte 7001-7100
- Kütüb-ü Sitte 7101-7200
- Kütüb-ü Sitte 7201-7300
Kütüb-i Sitte Hadis-i Şerif ( 4951-4960 )
4951 - Ebu Seleme Ibnu Abdirrahman ve Suleyman
Ibnu Yesar, Resulullah aleyhissalatu vesselam'in bir sahabisinden naklen
anlatiyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam, kasameyi cahiliye devrindeki
sekliyle takrir edip kabul etti. Hatta, Hayber yahudileri aleyhine dava
ettikleri bir olu icin Ensardan bir kisim insanlar arasinda kasameye
hukmetti."
Muslim, Kasame 8, (1670); Nesai, Kasame 2, (8,
5).
4952 - Seh! Ibnu Ebi Hasme anlatiyor:
"Abdullah Ibnu Sehl ve Muhayyisa Ibnu Mes'ud Hayber'e gittiler. O gunlerde
Hayber'le sulh yapilmisti. ODnlar (hususi isleri icin) birbirlerinden
ayrildilar.
Muhayyisa, Abdullah Ibnu Sehl'e rastladi; kan
revan icindeydi, son nefeslerini verdi. Muhayyisa, arkadasini orada defnetti ve
Medine'ye dondu. Mes'ud'un iki oglu Muhayyisa ve Huvayyisa, Abdurrahman Ibnu
Sehl ile birlikte (durumu haber vermek uzere) Resulullah aleyhissalatu
vesselam'in yanina gittiler. Yasca hepsinin kucugu olan Abdurrahman konusmaya
basladi. Resulullah aleyhissalatu vesselam:
"Buyugu buyukle, buyugubuyukle!"
diyerek mudahale etti. Bunun uzerine o sustu, oburleri anlattilar.
Aleyhissalatu vesselam:
"Elli yemin yapip arkadasinizin diyetini
hak etmek ister misiniz?" buyurdular. Onlar:
"Nasil yemin ederiz, ne sahid olduk, ne
de gorduk!" dediler. Aleyhissalatu vesselam:
"Yahudiler elli yeminle sizi tebrie
etsinler mi?" buyurdular. Onlar:
"Biz kafir insanlarin yeminine nasil
itibar ederiz?" dediler. Resulullah aleyhissalatu vesselam onlarin bu
halleri uzerine, adamin diyetini kendi nezdinden odedi."
Buhari, Diyat 22, Sulh 7, Cizye 12, edeb 89,
Ahkam 38; Muslim, Kasame 1, (1669); Muvatta, Kasame 1, (2, 877, 878); Ebu
Davud, Diyat 8, 9, (4520, 4521, 4523); Tirmizi, Diyat 23, (1422); Nesai, Kasame
3, (8, 5-12).
4953 - Amr Ibnu Su'ayb an ebihi an ceddihi
radiyallahu anhuma anlatiyor: "Muhayyisa'nin kucuk oglu Hayber'in kapisi
onunde maktul bulundu. Resulullah aleyhissalatu vesselam:
"Olduren hakkinda iki sahid bul, katili
sana ipiyle teslim edeyim!" buyurdu. Muhayyisa:
"Ey Allah'in Resulu! Biz nereden iki
sahid bulalim? Zira, onlarin kapilari onunde katledildi" dediler.
Aleyhissalatu vesselam:
"Oyleyse elli kere kasame yemini
edersin" buyurdular. Muhayyisa:
"Ey Allah'in Resulu dedi, ben bilmedigim
bir kimse hakkinda nasil yemin ederim?" Aleyhissalatu vesselam:
"Onlardan elli kasame yemini talep
edersin" buyurdular. Muhayyisa:
"Ey Allah'in Resulu! Onlar yahudidir, biz
onlara nasil yemin teklif ederiz?" dedi. bunun uzerine olenin diyetini
Aleyhissalatu vesselam onlara (yahudilere) hukmetti ve yarisiyla onlara
yardimda bulundu."
Nesai, Kasame 4, (8, 12).
4954 - Yine Amr Ibnu Suayb an ebihi an ceddihi
tarikinden anlatildigina gore, "Resulullah aleyhissalatu vesselam,
Liyyetu'l-Bahre nam mevkiin kenarinda yer alan Bahretu'r-Ruga'da meskun Beni
Nadr Ibni Malik kabilesinden bir adami kasame yoluyla oldur(t)du ve:
"katil de maktul de kendilerinden!"
buyurdu."
Ebu Davud, Diyat 8, (4522).
MUDARABE
4955 - Zeyd Ibnu Eslem radiyallahu anh
babasindan naklen anlattigina gore, "Omer Ibnu'l-Hattab'in iki oglu
Abdullah ve Ubeydullah radiyallahu anhum, Irak'a giden bir orduya katilip
sefere ciktilar. Bu seferde, Basra emiri olan Ebu Musa el-Es'ari radiyallahu
anh'a ugradilar. Ebu Musa onlarla merhabalasip, kolaylik diledikten sonra:
"Size faydasi dokunacak bir sey
yapabilmeyi ne kadar isterdim!" dedi ve az sonra hatirladi: "Evet
evet! Surada Allah'in malindan mal var. Onu Ebiru'l-Mu'minin (Hz. Omer)'e
gondermek istiyorum. Ben onu size karz olarak vereyim. Siz onunla Irak
mallarindan satin alin, sonra da Medine'de satin. Sermayeyi emiru'l-mu'minin'e
odeyin, kar da sizin olsun!" dedi. Abdullah ve Ubeydullah:
"Bunu yapmak isteriiz" dediler ve
yaptilar. Ebu Musa, Hz. Omer radiyallahu anhuma'ya onlardan mali almasini
yazdi.
Medine'ye geldikleri vakit mali sattilar, kar
ettiler. Parayi Hz. Omer'e verdikleri zaman:
"Ebu Musa, her askere size yaptigi gibi
borc veriyor mu?" diye sordu. Ogullari, "Hayir!" dediler. Bunun
uzerine Hz. Omer:
"Ebiru'l-mu'minin'in iki oglu oldugunuz
icin borc vermis. (Olmaz boyle sey!) Sermayeyi de, kari da getirin!" diye
gurledi. Abdullah sukut etti. Ubeydullah ise:
"Ey Emiru'l-mu'minin, bu davranis sana
yakismaz! Eger bu sermaye noksanlassa veya kaybolsa idi, biz tazmin
edecektik" dedi. Fakat Hz. Omer:
"Kari da getirin!" diye israr etti.
Abdullah yine sesini cikarmadi. Ubeydullah (onceki soylediklerini tekrar
ederek) karsilik verdi. Bunun uzerine Hz. Omer'in meclis arkadaslarindan bir adam:
"Ey Emiru'l-mu'minin! Bunu mudarabe
saysan!" teklifinde bulundu. Hz. Omer de:
"Evet, onu mudarabe kildim!" deyip,
sermayeyi ve karin yarisini aldi. Abdullah'la Ubeydullah da diger yarisini
aldilar."
Muvatta, Kiraz 1, (2, 687, 688).
4956 - Ala Ibnu Abdirrahman babasi vasitasiyla
dedesi (Yakub el-Medeni)'den naklediyor: "Osman Ibnu Affan kendisine,
calistirmasi icin, mudarabe olarak mal verdi ve kar ikisinin oldu."
Muvatta, Kiraz 2, (2, 688).
HZ. IBRAHIM VE HZ. ISMAIL ALEYHIMASSELAM'IN
KISSALARI
4957 - Ibnu Abbas radiyallahu anhuma
anlatiyor: "Hz. Ibrahim beraberinde Hz. Ismail aleyhimasselam ve onu henuz
emzirmekte olan annesi oldugu halde ilerledi. Kadinin yaninda bir de su tulumu
vardi. Hz. Ibrahim, kadini Beyt'in yaninda, Devha denen buyuk bir agacin dibine
birakti. Burasi Mescid'in yukari tarafinda ve Zemzem'in tam ustunde bir nokta
idi. O gun Mekke'de kimse yasamiyordu, orada hic su da yoktu. Iste Hz. Ibrahim
anne ve cocugunu buraya koydu, yanlarina, icerisinde hurma bulunan eski bir
azik dagarcigi ile su bulunan bir tuluk birakti.
Hz. Ibrahim aleyhisselam bundan sonra(emr-i
ilahi ile) arkasini donup (Sam'a gitmek uzere) oradan uzaklasti. Ismail'in
annesi, Ibrahim'in pesine dustu (ve ona Keda'da yetisti).
"Ey Ibrahim, bizi burada, hicbir insanin
hicbir yoldasin bulunmadigi bir yerde birakip nereye gidiyorsun?" diye
seslendi. bu sozunu birkac kere tekrarladi. Hz. Ibrahim, (emir geregi) ona
donup bakmadi bile. Anne, tekrar (ucuncu kere) seslendi:
"Boyle yapmani sana Allah mi
emretti?" dedi. Hz. Ibrahim bunun uzerine: "Evet!" buyurdu.
Kadin:
"Oyleyse (Rabbimiz hafizimizdir), bizi
burada perisan etmez!" dedi, sonra geri dondu. Hz. Ibrahim de yoluna devam
etti. Kendisini goremeyecekleri Seniyye (tepesine) gelince Beyt'e yoneldi,
ellerrini kaldirdi ve su dualari yapti: "Ey Rabbimiz! Ailemden bir
kisminni, senin hurmetli Beyti'inin yaninda, ekinsiz bir vadide yerlestirdim
-namazlarini Beyt'inin huzurunda dosdogru kilsinlar diye-. Ey Rabbimiz! Sen de
insanlardan mu'min olanlarrin gonullerini onlara meylettir ve onlari meyvelerle
riziklandir ki, onlar da nimetlerinin kadrini bilip sukretsinler" (Ibrahim
37).
Ismail'in annesi, cocugu emziriyor,
yanlarindaki sudan iciyordu. Kaptaki su bitince susadi, (sutu de kesildi),
cocugu da susadi (Ismail bu esnada iki yasinda idi). Kadincagiz (susuzluktan)
kivranip izdirap ceken cocuga bakiyordu. onu bu halde seyretmenin acisina
dayanamayarak oradan kalkti, kendisine en yakin buldugu Safa tepesine gitti.
Uzerine cikti, birilerini gorebilirmiyim diye (o gun derin olan) vadiye yonelip
etrafa bakti, ama kimseyi goremedi. safa'dan indi, vadiye ulasti, entarisinin
etegini topladi. Ciddi bir isi olan bin insanin kosusuyla kosmaya basladi.
Vadiyi gecti. Merve tepesine geldi, uzerine cikti, oradan etrafa bakti, bir
kimse gormeye calisti. Ama kimseyi goremedi. bu gidip-gelisi yedi kere yapti.
Iste (hacc esnasinda) iki tepe arasinda hacilarin kosmasi buradan gelir.
Anne, (bu sefer) Merve'ye yaklasinca bir ses
isitti. Kendi kendine: "Sus" dedi ve sese kulagini verdi. O sesi yine
isitti. Bunun uzerine:
"(Ey ses sahibi!) sen sesini isittirdin,
bir yardimin varsa (gecikme)!" dedi. Derken Zemzem'in yaninda bir melek
(tecelli etti). Bu Cebrail'di. Cebrail kadina seslendi: "Sen kimsin?"
Kadin: "Ben Hacer'im, Ibrahim'in oglunun annesi..."
"Ibrahim sizi kime tevkil etti?"
"Allah Teala'ya."
"her ihtiyacinizi gorecek Zat'a tevkil
etmis."
Ayaginin okcesi -veya kanadiyla- yeri
eseliyordu. Nihayet su cikmaya basladi. Kadin (bosa akmamasi icin) suyu eliyle
havuzluyordu. Bir taraftan da sudan kabina doldurdu. Su ise, kadin aldikca
dipten kayniyordu."
Ibnu Abbas radiyallahu anhuma dedi ki:
"Allah Ismail'in annesine rahmetini bol kilsin, keske zemzemi oldugu gibi
akar biraksaydi da avuclamasaydi. Bu takdirde (zemzem, kuyu degil) akar su
olacakti."
Kadin sudan icti, cocugunu da emzirdi.
Melek, kadina: "Zayi ve helak oluruz diye
korkmayin! Zira, Allah Teala Hazretleri'nin burada bir Beyt'i olacak ve bunu da
su cocuk ve babasi bina edecek. Allah Teala Hazretleri o isin sahiplerini zayi
etmez!" dedi. Beyt yerden yuksekti, tipki bir tepe gibi. Gelen seller
sagini solunu asindirmisti.
Kadin bu sekilde yasayip giderken, oraya
Curhum'den bir kafile ugradi. Oraya Keda yolundan gelmislerdi. Mekke'nin
asagisina konakladilar. Derken orada bir kusun gelip gittigini gorduler.
"Bu kus su uzerine donuyor olmali,
(burada su var). Halbuki biz bu vadide su olmadigini biliyoruz!" dediler.
Durumu tahkik icin, yine de bir veya iki atik adam gonderdiler. Onlar suyu
gorunce geri donup haber verdiler. Curhumluler oraya gelip, suyun basinda
Ismail'in annesini buldular.
"Senin yaninda konaklamamiza izin verir
misin?" dediler. Kadin:
"Evet! Ama suda hakkiniz olmadigini
bilin!" dedi. Onlar da:
"Pekala!" dediler. Aleyhissalatu
vesselam der ki:
"Unsiyet istedigi bir zamanda bu teklif
Ismail'in annesine uygun geldi. Onlar da oraya indiler. Sonra geride kalan
adamlarina haber saldilar. Onlar da gelip burada konakladilar. Zamanla orada
cogaldilar. Cocuk da buyudu. Onlardan Arapca'yi ogrendi. Buyudugu zaman onlar
tarafindan en cok sevilen, hoslanilan bir genc oldu. Buluga erince,
kendilerinden bir kadinla evlendirdiler. Bu sirada Ismail'in annesi vefat etti.
Derken Hz. Ibrahim aleyhisselam, Ismail'in
evlenmesinden sonra oraya gelip, biraktigi (hanimini ve oglunu) aradi. Ismail'i
bulamadi. Hanimindan Ismail'i sordu. Kadin:
"Rizkimizi tedarik etmek uzere
(avlanmaya) gitti" dedi. Hz. Ibrahim, bu sefer gecimlerini, hallerini
sordu. Kadin:
"Halimiz fena, darlik ve sikinti
icindeyiz!" diyerek sikayetvari konustu. Hz. Ibrahim:
"Kocan gelince, ona benden selam etve
"kapisinin esigini degistirmesini" soyle!" dedi. Ismail geldigi
zaman, sanki bir sey sezmis gibiydi:
"Eve herhangi bir kimse geldi mi?"
diye sordu. Kadin:
"Evet su su evsafta bir ihtiyar geldi.
senden sordu, ben de haberini verdim, yasayisimizdan sordu, ben de sikinti ve
darlik icinde oldugumuzu soyledim" dedi. Ismail:
"sana bir tavsiyede bulundu mu?"
dedi. Kadin:
"Evet! sana selam soylememi emretti ve
kapinin esigini degistirmeni soyledi!" dedi. Ismail:
"Bu babamdi. seninle ayrilmami bana
emretmis. Haydi artik ailene git!" dedi ve hanimini bosadi. Curhumlulerden
bir baska kadinla evlendi.
Hz. Ibrahim onlardan yine uzun muddet ayri
kaldi. Bilahare bir kere daha gormeye geldi. Yine Ismail'i evde bulamadi.
Haniminin yanina gelip, Ismail'i sordu. Kadin:
"Maisetimizi kazanmaya gitti!" dedi.
Hz. Ibrahim:
"Haliniz nasildir?" dedi,
gecimlerinden, durumlarindan sordu. Kadin:
"Iyiyiz, hayir uzereyiz, bolluk
icindeyiz" diye Allah'a hamd ve senada bulundu.
"Ne yiyorsunuz?" diye sordu. Kadin:
"Et yiyoruz!" dedi.
"Ne iciyorsunuz?" diye sorunca da:
"Su!" dedi. Hz. Ibrahim:
"Allahim, et ve suyu haklarinda mubarek
kil!" diye dua ediverdi." Aleyhissalatu vesselam der ki:
"O gun onlarin hububati yoktu. Eger
olsaydi Hz. Ibrahim, hububatlari icin de dua ediverirdi."
Ibnu Abbas der ki: "Bu iki sey (et ve su)
Mekke'den baska hicbir yerde Mekke'deki kadar sihhata muvafik dusmez (karin
sancisi yaparlar). (Bu, Hz. Ibrahim'in duasinin bir bereketi ve neticesidir).
(Resulullah aleyhissalatu vesselam Hz.
Ibrahim'den anlatmaya devam etti:)
"Ibrahim (Ismail'in hanimina) dedi ki:
"Kocan geldigi zaman, benden ona selam
soyle ve kapisinin esigini sabit tutmasini emret!" (Cunku esik, evin
dirligidir).
"Hz. Ismail gelince (evde babasinin
kokusunu buldu ve) "yaniniza bir ugrayan oldu mu?" diye sordu. Kadin:
"Evet, bize yasli bir adam geldi, kilik
kiyafeti duzgundu!" dedi ve (ihtiyar hakkinda) bir kisim ovgulerden sonra:
"Benden seni sordu. Ben de haber verdim.
Yasayisimizin nasil oldugunu sordu, ben de hayir uzere oldugumuzu
soyledim!" dedi. Ismail:
"Sana bir tavsiyede bulundu mu?"
diye sordu. Kadin:
"Evet sana selam ediyor, kapinin esigini
sabit tutmani emrediyor" dedi. Hz. Ismail:
"Bu babamdi. Esik de sensin, seni
tutmami, evliligimizin devamini emrediyor! (Sen yanimda degerli idin, kiymetin
simdi daha da artti" der ve kadin Ismail'e on erkek evlad dogurur.)
Sonra, Hz. Ibrahim Allah'in diledigi bir
muddet onlardan ayri kaldi. Derken bir muddet sonra yanlarina geldi. Bu sirada
Hz. Ismail Zemzem'in yanindaki Devha agacinin altinda kendisine ok yapiyordu.
Babasini gorunce ayaga kalkip karsilamaya kostu. Baba-ogul karsilasinca
yaptiklarini yaptilar (kucaklastilar, el, yuz, goz opuldu).
Sonra Hz. Ibrahim: "Ey Ismail! Allah
Teala Hazretleri bana ciddi bir is emretti" dedi. Ismail de:
"Rabbinin emrettigi seyi yap!" dedi.
Hz. Ibrahim:
"Bu iste bana sen yardim edecek
misin?" diye sordu. O da:
"Evet sana yardim edecegim!" diye
cevap verdi. Bunnun uzerine Hz. Ibrahim:
"Allah-Teala Hazretleri, bana burada bir
Beyt yapmami emretti!" diyerek etrafina nazaran yuksekce bir tepeyi
gosterdi."
(Ibnu Abbas) dedi ki: "Ismail'le Ibrahim
iste orada Ka'be'nin (daha onceki) temellerini yukselttiler. Hz. Ismail tas
getiriyor, Hz. Ibrahim de duvarlari oruyordu. Bina yukselince, Hz. Ismail,
babasi icin (bugun Makam olarak bilinen) su tasi getirdi. Yukselen duvari
orerken, Hz. Ibrahim (iskele olarak) onun ustune cikiyordu. Ismail de ona
(asagidan) tas veriyordu. Bu esnada onlar:
"Ey Rabbimiz! (Bu hizmetimizi) bizden
kabul buyur! Sen goren ve bilensin!" diyorlardi."
Ibnu Abbas der ki: "Hz. Ismail ve Hz.
Ibrahim binayi yaparken (zaman zaman) etrafinda dolasarak: "Ey Rabbimiz
(bu hizmetimizi) bizden kabul buyur! Sen goren ve bilensin!" (Bakara 127)
diye dua ediyorlardi."
Buhari, Enbiya 8.
ASHABU'L-UHDUD
4958 - Hz. Suheyb radiyallahu anh anlatiyor:
"Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Sizden oncekiler arasinda bir kral
vardi. Onun bir de sihirbazi vardi. Sihirbaz yaslaninca Kral'a: "Ben artik
yaslandim. Bana bir oglan cocugu gonder de sihir yapmayi ogreteyim!" dedi.
Kral da ogretmesi icin ona bir oglan gonderdi. Oglanin gectigi yolda bir rahip
yasiyordu. (Bir gun giderken) rahibe ugrayip onu dinledi, konusmasi hosuna
gitti. Artik sihirbaza gittikce, rahibe ugruyor, yaninda (bir muddet) oturup
onu dinliyordu.
(Bir gun) delikanliyo sihirbaz, yanina gelince
dovdu. Oglan da durumu rahibe sikayet etti. Rahip ona:
"Eger sihirbazdan (dovecek diye)
korkarsan: "Ailem beni oyaladi!" de; ailenden korkacak olursan,
"beni sihirbaz oyaladi" de!" diye tenbihte bulundu.
O bu halde (devam eder) iken, insanlara mani
olmus bulunan buyuk bir canavara rastladi. (Kendi kendine:)
"Bugun bilecegim; sihirbaz mi efdal,
rahip mi efdal!" diye mirildandi. Bir tas aldi ve:
"Allahim! Eger rahibin isi, sana
sihirbazin isinden daha sevimli ise, su hayvani oldur de insanlar
gecsinler!" deyip, tasi firlatti ve hayvani oldurdu. Insanlar yollarina
devam ettiler. Delikanli rahibe gelip durumu anlatti. Rahib ona:
"Evet! Bugun sen benden efdalsin
(ustunsun)! Goruyorum ki, yuce bir mertdebedesin. Sen imtihan gecireceksin.
Imtihana maruz kalinca sakin benden haber verme!" dedi. Oglan anadan dogma
korleri ve alaca hastaligina yakalananlari tedavi eder, insanlari baskaca
hastaliklardan da kurtarirdi. Onu kralin gozlyeri kor olan arkadasi isitti. Bircok
hediyeler alarak yanina geldi ve: "Eger beni tedavi edersen, sunlarin
hepsi senindir" dedi. O da:
"Ben kimseyi tedavi etmem, tedavi eden
Allah'tir. Eger Allah'a iman edersen, sana sifa vermesi icin dua edecegim. O da
sifa verecek!" dedi. Adam derhal iman etti, Allah da ona sifa verdi.
Adam bundan sonra kralin yanina geldi. Eskiden
oldugu gibi yine yanina oturdu. Kral:
"Gozunu sana kim iade etti?" diye
sordu.
"Rabbim!" dedi. Kral:
"Senin benden baska bir Rabbin mi
var?" dedi. Adam:
"Benim de senin de Rabbimiz
Allah'tir!" cevabini verdi. Kral onu yakalatip iskence ettirdi. O kadar
ki, (gozunu tedavi eden ve Allah'a iman etmesini saglayan) oglanin yerini de
gosterdi. Oglan da oraya getirildi. Kral ona:
"Ey ogul! Senin sihrin korlerin gozunu
acacak, alaca hastaligini tedavi edecek bir dereceye ulasmis, neler neler
yapiyormussun!" dedi. Oglan:
"Ben kimseyi tedavi etmiyorum, sifayi
veren Allah'tir!" dedi. Kral onu da tevkif ettirip iskence etmeye basladi.
O kadar ki, o da rahibin yerini haber verdi. Bunun uzerine rahip getirildi.
Ona:
"Dininden don!" denildi. O bunda
direndi. Hemen bir testere getirildi. Basinin ortasina konuldu. Ortadan ikiye
bolundu ve iki parcasi yere dustu. Sonra oglan getirildi. Ona da:
"Dininden don!" denildi. O da imtina
etti. Kral onu da adamlarindan bazilarina teslim etti.
"Onu falan daga goturun, tepesine kadar
cikarin. Zirveye ulastiginiz zaman (tekrar dininden donmesini talep edin);
donerse ne ala, aksi takdirde dagdan asagi atin!" dedi. Gittiler onu daga
cikardilar. Oglan:
"Allahim, bunlara karsi, diledigin
sekilde bana kifayet et!" dedi. Bunun uzerine dag onlari salladi ve hepsi
de dustuler. Oglan yuruyerek kralin yanina geldi. Kral: "Arkadaslarima ne
oldu?" dedi.
"Allah, onlara karsi bana kifayet
etti" cevabini verdi. Kral onu adamlarindan bazilarina teslim etti ve:
"Bunu bir gemiye goturun. denizin
ortasina kadar gidin. Dininden donerse neala, degilse onu denize atin!"
dedi. Soylendigi sekilde adamlari onu goturdu. Oglan orada:
"Allahim, diledigin sekilde bunlara karsi
bana kifayet et!" diye dua etti. Derhal gemileri alabora olarak
boguldular. Cocuk yine yuruyerek hukumdara geldi. Kral:
"Arkadaslarima ne oldu?" diye sordu.
Oglan.
"Allah onlara karsi bana kifayet
etti" dedi. Sonra Kral'a:
"benim emrettigimi yapmadikca sen beni
olduremeyeceksin!" dedi. Kral: "O nedir?" diye sordu. Oglan:
"Insanlari genis bir duzlukte toplarsin,
beni bir kutuge asarsin, sadagimdan bir ok alirsin. Sonra oku, yayin ortasina
yerlestir ve: "Oglanin Rabbinin adiyla" dersin. Sonra oku bana atarsin.
Iste eger bunu yaparsan beni oldurursun!" dedi. Hukumdar, hemen halki bir
duzlukte topladi. Oglani bir kutuge asti. Sadagindan bir ok aldi. Oku yayinin
ortasina yerlestirdi. Sonra:
"Oglanin Rabbinin adiyla!" dedi ve
oku firlatti. Ok cocugun sakagina isabet etti. Cocuk elini sakagina okun isabet
ettigi yere koydu ve Allah'in rahmetine kavusup oldu. Halk:
"Oglanin Rabbine iman ettik!"
dediler. Halk bu sozu uc kere tekrar etti. Sonra krala gelindi ve:
"Ne emredersiniz? Vallahi korktugunuz
basiniza geldi. Halk oglannin Rabbine iman etti!" denildi. Kral hemen
yollarin baslarina hendekler kazilmasini emretti. Derhal hendekler kazildi.
Iclerinde atesler yakildi. Kral:
"Kim dininden donmezse onu bunlara
atin!" diye emir verdi. Yahut hukumdara "sen at!" diye emir
verildi.
Istenen derhal yerine getirildi. Bir ara,
beraberinde cocugu olan bir kadin getirildi. Kadin oraya dusmekten cekinmisti,
cocugu:
"Annecigim sabret. zira sen hak
uzeresin!" dedi."
Muslim, Zuhd 73, (3005); Tirmizi, Tefsir,
Buruc, (3337).
BESIKTE KONUSANLARIN KISSASI
4959 - Hz. Ebu Hureyre radiyallahu anh
anlatiyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Uc kisi
disinda hic kimse besikte iken konusmamistir. Bunlar: Hz. Isa Ibnu Meryem
aleyhima's-selam, Cureyc'in arkadasi.
Cureyc, kendini ibadete vermis abid bir kuldu.
Bir manastira cekilmis orada ibadetle mesguldu. Derken bir gun annesi yanina
geldi, o namaz kiliyordu.
"Ey Cureyc! (Yanima gel, seninle
konusacagim! Ben annenim)" diye seslendi. Cureyc:
"Allahim! Annem ve namazim (hangisini
tercih edeyim?" diye dusundu). Namazina devama karar verdi.
Annesi cagirmasini (her defasinda uc kere
olmak uzere) uc gun tekrarladi. (Cevap alamayinca) ucuncu cagirmanin sonunda:
"Allahim, kotu kadinlarin yuzunu
gostermedikce canini alma!" diye bedduada bulundu. Beni Israil, aralarinda
Cureyc ve onun ibadetini konusuyorlardi. O diyarda guzelligiyle herkesin
dilinde olan zaniye bir kadin vardi.
"Dilerseniz ben onu fitneye atarim"
dedi. Gidip Cureyc'e satasti. Ancak Cureyc ona iltifat etmedi.
Kadin bir cobana gitti. Bu coban Cureyc'in
manastiri(nin dibi)nde barinak bulmus birisiydi. Kadin onunla zina yapti ve
hamile kaldi. Cocugu dogurunca:
"Bu cocuk Cureyc'ten!" dedi. Halk
(ofkeyle) gelip Cureyc'i manastirindan cikarip manastiri yiktilar, (hakaretler
ettiler), kendisini de dovmeye basladilar, (linc edeceklerdi). Cureyc onlara:
"Derdiniz ne?" diye sordu.
"Su fahise ile zina yaptin ve senden bir
cocuk dogurdu!" dediler. Cureyc:
"Cocuk nerede, (getirin bana?)"
dedi. Halk cocugu ona getirdi. Cureyc:
"Birakin beni, namazimi kilayim!"
dedi. Biraktilar ve namazini kildi. Namazi bitince cocugun yanina gitti,
karnina durttu ve:
"Ey cocuk! Baban kim?" diye sordu.
Cocuk: "Falanca coban!" dedi. Bunun uzerine halk Cureyc'e gelip onu
opup oksadi ve: "senin manastirini altindan yapacagiz!" dedi. Cureyc
ise:
"Hayir! Eskiden oldugu gibi kerpicten
yapin!" dedi. Onlar da yaptilar.
(Ucuncusu): Bir zamanlar bir cocuk annesini
emiyordu. Oradan sahlanmis bir at uzerinde kilik kiyafeti guzel bir adam gecti.
Onu goren kadin:
"Allah'im su oglumu bunun gibi yap!"
diye dua etti. Cocuk memeyi birakarak adama dogru yonelip bakti ve:
"Allahim beni bunun gibi yapma!"
diye dua etti. Sonra tekrar memesine donup emmeye basladi."
Ebu Hureyre der ki: "Ben Resulullah
aleyhissalatu vesselam'i, sehadet parmagini agzina koyup emmeye baslayarak,
cocugun emisini taklid ederken gorur gibiyim."
(Resulullah anlatmaya devam etti:)
"(Sonra annenin yanindan) bir kalabalik gecti. Ellerinde bir cariye vardi.
Onu dovuyorlar ve:
"(Seni zani seni!) Zina yaparsin,
hirsizlik yaparsin ha!" diyorlardi. Cariye ise:
"Allah bana yeter, o ne iyi
vekildir!" diyordu. Cocugun annesi:
"Allahim cocugumu bunun gibi yapma!"
dedi. Cocuk yine emmeyi birakti, cariyeye bakti ve:
"Allahimbeni bunun gibi yap!" dedi.
Iste burada anne-evlat karsilikli konusmaya basladilar: (Anne dedi ki:
"Bogazi tikanasica! Kiyafeti guzel bir
adam gecti. Ben: "Allahim, oglumu bunun gibi yap" dedim. sen:
"Allahim! Beni bunun gibi yapma!" dedin. Yanimizdan cariyeyi doverek,
zina ve hirsizlik yaptigini soyleyerek gecenler oldu. Ben: "Allahim,
oglumu bunun gibi yapma" dedim. sen ise: "Allahim, beni bunun gibi
yap!" dedin).
Oglu su cevabi verdi: "Guzel kiyafetli
bir adam gecti. Sen: "Allahim, oglumu bunun gibi yap!" dedin, ben
ise: "Allahim beni bunun gibi yapma!" dedim. Yanimizdan bu cariyeyi
gecirdiler. Onu hem dovup hem de: "Zina ettin, hirsizlik ettin!"
diyorlardi. Sen: "Allahim, oglumu bunun gibi yapma!" dedin. Ben ise:
"Allahim, beni bunun gibi yap!" dedim. (Sebebini aciklayayim:) O atli
adam cebbar zalimin biriydi. Ben de: "Allahim beni boyle yapma!" dedim.
"Zina ettin, hirsizlik ettin!" dedikleri su zavalli cariye ise ne
zina yapmisti, ne de calmisti! Ben de "Allahim beni bunun gibi yap!"
dedim."
Buhari, Enbuya 50, Amil fi's-Salat 7; Muslim,
Birr 7, 8, (2550). Metin Muslim'den alinmadir.
MAGARA ASHABININ KISSASI
4960 - Ibnu Omer radiyallahu anhuma anlatiyor:
"Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Sizden once yasayanlardan uc kisi yola
ciktilar. (Aksam olunca) geceleme ihtiyaci onlari bir magaraya sigindirdi ve
icine girdiler. Dagdan (kayan) bir tas yuvarlanip, magaranin agzini uzerlerine
kapadi. Aralarinda:
"sizi bu kayadan, salih amellerinizi
sefaatci kilarak Allah'a yapacaginiz dualar kurtarabilir!" dediler. Bunun
uzerine birincisi soyle dedi:
"Benim yasli, ihtiyar iki ebeveynim
vardi. Ben onlari cok kollar, aksam olunca onlardan once ne ailemden ne de
hayvanlarimdan hicbirini yedirip icirmezdim. Bir gun agac arama isi beni
uzaklara atti. Eve dondugumde ikisi de uyumustu. Onlar icin sutlerini sagdim.
Hala uyumakta idiler. Onlardan once aileme ve hayvanlarima yiyecek vermeyi
uygun bulmadim, onlari uyandirmaya da kiyamadim. Geciktigim icin cocuklar
ayaklarimin arasinda kivraniyorlardi. Ben ise sut kaplari elimde, onlarin
uyanmalarini beklliyordum. Derken safak soktu:
"Ey Allahim! Bunu senin rizan icin
yaptigimi biliyorsan, bizim yolumuzu kapayan su tastan bizi kurtar!"
Tas bir miktar acildi. Ama cikacaklari kadar
degildi.
Ikinci sahis soyle dedi: "Ey Allahim!
benim bir amca kizim vardi. Onu herkesten cok seviyordum. Ondan kam almak istedim.
Ama bana yuz vermedi. Fakat gun geldi kitliga ugradi, bana basvurmak zorunda
kaldi. Ona, kendisini bana teslim etmesi mukabilinde yuzyirmi dinar verdim;
kabul etti. Arzuma nail olacagim sirada:
"Allah'in muhrunu, gayr-i mesru olarak
bozman sana haramdir!" dedi. Ben de ona temasta bulunmaktan kacindim ve
insanlar arasinda en cok sevdigim kimse oldugu halde onu biraktim, verdigim
altinlari da terkettim.
Ey Allah'im, eger bunlari senin riza-yi
serifin icin yapmissam, bizi bu sikintidan kurtar."
Kaya biraz daha acildi. Ancak onlar
cikabilecek kadar acilmadi. Ucuncu sahis dedi ki:
"Ey Allahim, ben isciler calistiriyordum.
Ucretlerini de derhal veriyordum. Ancak bir tanesi (bir farak pirincten ibaret
olan) ucretini almadan gitti. Ben de onun parasini onun adina isletip kar
ettirdim. Oyle ki cok mali oldu. Derken (yillar sonra) cikageldi ve:
"Ey Abdullah! bana olan borcunu
ode!" dedi. Ben de:
"Butun su gordugun sigir, davar, deve ve
koleler senindir. Git bunlari al gotur!" dedim. Adam:
"Ey Abdullah, benimle alay etme!"
dedi. Ben tekrar:
"Ben kesinlikle seninle alay etmiyorum.
Git hepsini al gotur!" diye tekrar ettim. Adam hepsini aldi goturdu.
"Ey Allahim, eger bunu senin rizan icin
yaptiysam, bize su halden kurtulus nasip et!" dedi. Kaya acildi, cikip yollarina
devam ettiler."
Buhari, Enbiya 50, Buyu' 98, Icare 12, Hars
13, Edeb 5; Muslim, Zikr 100, (2743); Ebu Davud, Buyu' 29, (3387).
Kütüb-i Sitte, İslam dininin en önemli iki kaynağından biri niteliğindeki sünnet
malzemesini meydana getiren ve en sahih (güvenilir) hadislerden oluşan altı
hadis kitabına verilen genel isimdir. Söz konusu bu altı kitap Kur’ân-ı
Kerim’den sonra en sahih kitaplar olarak kabul edilen Buharî ile Müslim’in
Câmiu’s-Sahîh adlı eserleri ile Ebû Davud, Tirmizî, Nesai ve İbn
Mace’nin sünen türündeki eserlerinden ibarettir.Kütüb-i Sitte, Arapça
“kitaplar” manasına gelen “kütüb” kelimesiyle “altı” manasına gelen “sitte”
kelimesinden meydana gelmiş bir tabir olup, “altı kitap” anlamındadır.
.
----
Kategoriler
Hatim - Mukabele | Kuran Suresi | Kuran Meali | Kuran Öğreniyorum |
Kütüb-i Sitte Hadis-i Şerif ( 4951-4960 ) - Kuran Hatim sayfasını izlemektesiniz.
Kur’an’ı Kerim
Allah tarafından gönderilen ilahi kitapların sonuncusu olan Kur’an’ı Kerim, son peygamber Hz. Muhammed’e (s.a.v.) indirilmiştir. Sözlükte toplamak, okumak, bir araya getirmek anlamına gelen Kur’an, terim olarak şöyle tarif edilir:
“Hz. Peygamber’e indirilen, mushaflarda yazılı olup, peygamberimizden bize kadar tevatür yoluyla nakledilmiş olan; okunmasıyla ibadet edilen ve insanlığın benzerini getirmekten aciz kaldığı “ilahi kelâm”dır.
İlahi kitapların en büyük özelliği ve değeri şüphesiz onların Allah’ın sözlerinden ibaret olmalarıdır. Ancak bugün bu özellik sadece Kur’ân-ı Kerîm’e mahsustur. Zira diğer ilâhî kitaplar peygamberlerinden sonra insanlarca tahrifat ile karşı karşıya kalmış ve sonunda bir insanın kaleme aldığı kitaplar haline gelmişlerdir. Zâten Kur’ân-ı Kerîm’in gönderilmesinin bir sebebi de budur. Son vahyedilen ilahi kelam olan Kur’ân-ı Kerîm, kendisinden önce gönderilen ilâhî kitapların bilgi ve hikmetlerini de içeren en mükemmel ilahi kitaptır. Kur’an Son ilahi kitap olması itibarıyla da bizzat Allah’ın muhafazası altındadır. O, hiç değişmeden kıyamete kadar insanlığa kurtuluş ve huzur reçetesi olmaya devam edecektir.
“Hz. Peygamber’e indirilen, mushaflarda yazılı olup, peygamberimizden bize kadar tevatür yoluyla nakledilmiş olan; okunmasıyla ibadet edilen ve insanlığın benzerini getirmekten aciz kaldığı “ilahi kelâm”dır.
İlahi Kitapların Özelliği
İlahi kitapların en büyük özelliği ve değeri şüphesiz onların Allah’ın sözlerinden ibaret olmalarıdır. Ancak bugün bu özellik sadece Kur’ân-ı Kerîm’e mahsustur. Zira diğer ilâhî kitaplar peygamberlerinden sonra insanlarca tahrifat ile karşı karşıya kalmış ve sonunda bir insanın kaleme aldığı kitaplar haline gelmişlerdir. Zâten Kur’ân-ı Kerîm’in gönderilmesinin bir sebebi de budur. Son vahyedilen ilahi kelam olan Kur’ân-ı Kerîm, kendisinden önce gönderilen ilâhî kitapların bilgi ve hikmetlerini de içeren en mükemmel ilahi kitaptır. Kur’an Son ilahi kitap olması itibarıyla da bizzat Allah’ın muhafazası altındadır. O, hiç değişmeden kıyamete kadar insanlığa kurtuluş ve huzur reçetesi olmaya devam edecektir.
KUR’AN’IN NÜZÛLÜ (İNDİRİLMESİ)
Kur’an-ı Kerim, Yüce Allah’tan Hz.Peygamber’e Cebrail aracılığıyla, vahiy yoluyla indirilmiştir. Kolayca ezberlenmesi, kısa zamanda insanlara ulaşması, manasının kolaylıkla anlaşılması, inançların ve hükümlerin müminlerin kalbinde yavaş yavaş kuvvetlenip kökleşmesi için Kur’an bir defada toptan indirilmemiş, yaklaşık yirmi üç senede, peyderpey indirilmiştir.
KURAN-I KERİM NASIL OKUNMALI? KURAN-I KERİM EN GÜZEL NASIL OKUNUR?
Kuran okurken dikkat edilmesi gerekenler
Kuran-ı Kerim'i doğru bir şekilde okumak için harflerin üzerilerindeki uzatmalarına ve mahreç yerlerine dikkat etmek oldukça önemlidir. Harflerin okunuşunu değiştiren medler yani uzatmalar kişinin Kuran-ı Kerim'i nağmeli okumasını sağlamaz. Nağmeli bir şekilde okumak demek, kişinin Kuran-ı Kerim'i okurken oluşturduğu güzel sesiyle dinleyicilerin gönlüne hitap etmesidir.
Nağmeli okunan bir ayet ise insanlara karşı Kuran-ı Kerimin daha fazla okunup, daha fazla dinlenmesini teşvik eder.