Elmalılı Hamdi Tefsiri - Kuranı Kerim
| |||
- Mukabele - Cüz
- Kuran Süreleri
- Kuran Meali
- Kuran Dersleri
- Kuran Öğreniyorum - Diyanet
- Ders 01 - Diyanet
- Ders 02 - Diyanet
- Ders 03 - Diyanet
- Ders 04 - Diyanet
- Ders 05 - Diyanet
- Ders 06 - Diyanet
- Ders 07 - Diyanet
- Ders 08 - Diyanet
- Ders 09 - Diyanet
- Ders 10 - Diyanet
- Ders 11 - Diyanet
- Ders 12 - Diyanet
- Ders 13 - Diyanet
- Ders 14 - Diyanet
- Ders 15 - Diyanet
- Ders 16 - Diyanet
- Ders 17 - Diyanet
- Ders 18 - Diyanet
- Ders 19 - Diyanet
- Ders 20 - Diyanet
- Ders 21 - Diyanet
- Ders 22 - Diyanet
- Ders 23 - Diyanet
- Ders 24 - Diyanet
- Ders 25 - Diyanet
- Ders 26 - Diyanet
- Ders 27 - Diyanet
- Ders 28 - Diyanet
- Ders 29 - Diyanet
- Ders 30 - Diyanet
- Tecvidli Kuran Dersleri
- 00 - Giriş
- 01 - Harfler
- 02 - Harflerin Çıkış Yerleri
- 03 - Harekeler
- 04 - Harflerin Yazılışları
- 05 - Bitişmeyen Harfler
- 06 - Kalın ve İnce Harfler
- 07 - Peltek Harfler
- 08 - Cezm
- 09 - Şedde
- 10 - Tenvin
- 10.1 - Tevcid Kuralları
- 11 - Med Harfleri
- 12 - Elifin Yerini Tutan Vav ve Ya
- 13 - Çeker
- 14 - Meddi Tabii ve Meddi Feri
- 15 - Meddi Muttasıl
- 16 - Meddi Munfasıl
- 17 - Meddi Lazım
- 18 - Meddi Arız
- 19 - Meddi Lin
- 19.1 - Tekvin ve Nunu Sakin
- 20 - İhfa
- 21 - İzhar
- 22 - İklab
- 23 - İdğamı Mael Gunne
- 24 - İdğamı Bila Gunne
- 25 - İdğamı Misleyn
- 26 - Cezimli Mimin Okunuşu
- 27 - İğdamı Mütecaniseyn
- 28 - İğdamı Mütekaribeyn
- 29 - İğdamı Şemsiyye
- 30 - İzharı Kamerriye
- 31 - Kalkale
- 32 - Lafzatullahın Okunuşu
- 33 - Zamirin Okunuşu
- 34 - Ra Harfinin Okunuşu
- 35 - Sekte
- 36 - Hurufu Mukattaa
- 37 - Vakıf ve Durma işaretleri
- 38 - Küçük Nun ile Okuma
- Elmalılı Hamdi Tefsiri
- Submenu 4.4
- Submenu 4.5
- Submenu 4.6
- Kuran Öğreniyorum - Diyanet
- İlmihal
- Submenu 5.1
- Submenu 5.2
- Hadis-i Şerif
- Kütüb-ü Sitte 1-100
- Kütüb-ü Sitte 101-200
- Kütüb-ü Sitte 201-300
- Kütüb-ü Sitte 301-400
- Kütüb-ü Sitte 401-500
- Kütüb-ü Sitte 501-600
- Kütüb-ü Sitte 601-700
- Kütüb-ü Sitte 701-800
- Kütüb-ü Sitte 801-900
- Kütüb-ü Sitte 901-1000
- Kütüb-ü Sitte 1001-1100
- Kütüb-ü Sitte 1101-1200
- Kütüb-ü Sitte 1201-1300
- Kütüb-ü Sitte 1301-1400
- Kütüb-ü Sitte 1401-1500
- Kütüb-ü Sitte 1501-1600
- Kütüb-ü Sitte 1601-1700
- Kütüb-ü Sitte 1701-1800
- Kütüb-ü Sitte 1801-1900
- Kütüb-ü Sitte 1901-2000
- Kütüb-ü Sitte 2001-2100
- Kütüb-ü Sitte 2101-2200
- Kütüb-ü Sitte 2201-2300
- Kütüb-ü Sitte 2301-2400
- Kütüb-ü Sitte 2401-2500
- Kütüb-ü Sitte 2501-2600
- Kütüb-ü Sitte 2601-2700
- Kütüb-ü Sitte 2701-2800
- Kütüb-ü Sitte 2801-2900
- Kütüb-ü Sitte 2901-3000
- Kütüb-ü Sitte 3001-3100
- Kütüb-ü Sitte 3101-3200
- Kütüb-ü Sitte 3201-3300
- Kütüb-ü Sitte 3301-3400
- Kütüb-ü Sitte 3401-3500
- Kütüb-ü Sitte 3501-3600
- Kütüb-ü Sitte 3601-3700
- Kütüb-ü Sitte 3701-3800
- Kütüb-ü Sitte 3801-3900
- Kütüb-ü Sitte 3901-4000
- Kütüb-ü Sitte 4001-4100
- Kütüb-ü Sitte 4101-4200
- Kütüb-ü Sitte 4201-4300
- Kütüb-ü Sitte 4301-4400
- Kütüb-ü Sitte 4401-4500
- Kütüb-ü Sitte 4501-4600
- Kütüb-ü Sitte 4601-4700
- Kütüb-ü Sitte 4701-4800
- Kütüb-ü Sitte 4801-4900
- Kütüb-ü Sitte 4901-5000
- Kütüb-ü Sitte 5001-5100
- Kütüb-ü Sitte 5101-5200
- Kütüb-ü Sitte 5201-5300
- Kütüb-ü Sitte 5301-5400
- Kütüb-ü Sitte 5401-5500
- Kütüb-ü Sitte 5501-5600
- Kütüb-ü Sitte 5601-5700
- Kütüb-ü Sitte 5701-5800
- Kütüb-ü Sitte 5801-5900
- Kütüb-ü Sitte 5901-6000
- Kütüb-ü Sitte 6001-6100
- Kütüb-ü Sitte 6101-6200
- Kütüb-ü Sitte 6201-6300
- Kütüb-ü Sitte 6301-6400
- Kütüb-ü Sitte 6401-6500
- Kütüb-ü Sitte 6501-6600
- Kütüb-ü Sitte 6601-6700
- Kütüb-ü Sitte 6701-6800
- Kütüb-ü Sitte 6801-6900
- Kütüb-ü Sitte 6901-7000
- Kütüb-ü Sitte 7001-7100
- Kütüb-ü Sitte 7101-7200
- Kütüb-ü Sitte 7201-7300
Taha Suresi - Elmalılı Hamdi Tefsiri
20-TAHA:
1-9- Tâ, Hâ harfleri, -en iyisini Allah bilir
benzerleri gibi heca harfleridir, Esmâ-i Hüsnâ'dan (Allah'ın güzel
isimlerinden) kasem (yemin) olduğu da söylenmiştir. Bazı lugatlarda "ya
recül (behey adam!)" demek olduğu da rivayet edilmiştir. Bir de ; den
emr-i hazır; "hâ" zamir olarak "bas onu, yahut çiğne onu"
diye Hz. Peygamber'e hitab olduğu şeklinde de açıklanmıştır. Çünkü Allah'ın
resulü teheccüd namazlarında (yorulup bitkin düştüğünden, ayaklarına nöbetleşe
istirahat vermek için, bir ayak üzerinde durduğunda) iki ayağını da yere
basması, yani her iki ayağı üzerinde rahatlıkla durabilecek, çok fazla yorulup
bitkin düşmeyecek şekilde ibadet etmesi emrolunmuştur. Buna göre zamir ya ayak,
ya da yere aittir. Bu yoruma göre ayağını bas, yahut yeri çiğne demek te
olabilir. Bu mânâ mühimdir. Şu kadar var ki, buna göre "Tâhâ"
şeklinde yazılması gerekirdi. (İstiva meselesi için "Ârâf Sûresi, 7/54.
âyetin tefsirine bkz.) "Sır", içinden kendine söylediğin
"ahfâ" ise, olacak fakat henüz olmamış bulunandır. Yahut sır,
başkasına gizli söylediğin; ahfâ, kendi içinde gizlediğindir. Bir de
"ahfâ" fiil-i mazi (geçmiş zaman kipi) olmak üzere mânâ verilmiştir.
Yani (Allah) kulların sırrını bilir, kendi sırrını ise gizlemiştir. Bir hadis-i
şerifte (Allah'ın güzel isimleri) doksan dokuz (tane) sayılmış ve bunları
sayan, cennete girer buyurulmuştur.(1)
Meâl-i Şerifi
10- Hani o bir ateş görmüştü de, ailesine:
"Yerinizde durun, benim gözüme bir ateş ilişti, belki size bir kor
getiririm, yahut ateşin yanında bir yol gösterici bulurum" demişti.
11- Ateşe vardığı zaman şöyle çağrıldı:
"Ey Musa!
12- "Ben şüphesiz senin Rabbinim. Hemen
ayakkabılarını çıkar, çünkü sen kutsal bir vadi olan Tuvâ'dasın."
13- "Ben seni seçtim, şimdi (sana)
vahyolunacak şeyleri dinle."
14- Şüphesiz ben Allah'ım, benden başka hiçbir
ilâh yoktur. Onun için bana kulluk et ve beni anmak için namaz kıl.
15- Çünkü kıyamet muhakkak gelecektir. Onun
vaktini gizli tutuyorum ki, herkes yaptığının karşılığını görsün.
16- Sakın kıyamete inanmayıp, kendi heva ve
hevesine uyan kimse seni, ona iman etmekten alıkoymasın; sonra helak olursun.
17- Ey Musa! Sağ elindeki nedir?
18- Musa dedi: "O benim asâm (değneğim)
dır, ona dayanırım, onunla davarlarıma yaprak silkerim ve onda başka hacetlerim
(faydalanacağım şeyler) de var"
19- Allah: "Ey Musa! onu (yere)
bırak"dedi.
20- Musa da onu bıraktı, bir de ne görsün! o bir
yılan olmuş koşuyor.
21- Allah buyurdu ki: "Tut onu, korkma;
biz onu yine eski durumuna çevireceğiz"
22- "Bir de diğer bir mucize olmak üzere
elini koynuna koy ki, kusursuz olarak bembeyaz çıksın."
23- "Bunları sana en büyük
mucizelerimizden (bir kısmını) gösterelim diye yaptık."
24- "Firavun'a git, çünkü o hakikaten
azdı."
25- Musa dedi ki: "Ey Rabbim! Benim
göğsüme genişlik ver,
26- İşimi kolaylaştır,
27- Dilimden düğümü çöz
28- Ki, sözümü iyi anlasınlar.
29- Bir de bana ailemden bir vezir ver.
30- Kardeşim Harun'u (ver).
31- Onunla arkamı kuvvetlendir.
32- (Elçilik) işimde onu bana ortak et.
33- Ki seni çok tesbih edelim.
34- Seni çok analım.
35- Şüphe yok ki sen bizi görüp
duruyorsun."
36- Allah buyurdu: "Ey Musa! Dilediğin
(şeyler) sana verildi."
37- "And olsun biz, sana diğer bir defa
daha ihsan etmiştik"
38- Hani bir vakit ilham edilmesi gereken
(ancak ilham ile bilinebilen) şu ilhamı annene verdik:
39- "Onu (Musa'yı) tabut içine koy da
denize bırak. Deniz de onu sahile atsın. Onu hem bana düşman, hem ona düşman
olan biri alsın." Bir de benim gözetimim altında yetiştirilmen için,
üzerine katımdan bir sevgi bırakmıştım. (Ey Musa!)
40- Hani kız kardeşin (Firavun'un sarayına)
giderek: "Ona bakacak birini size buluvereyim mi? diyordu. Böylece seni
tekrar annene verdik ki, gözü aydın olsun da kederlenmesin. Hem sen, bir adam
öldürdün de seni gamdan kurtardık. Seni çeşitli musibetlerle imtihan ettik. Bu
sebeple yıllarca Medyen halkı içinde kaldın. Sonra ey Musa! Belli bir çağa
(peygamberlik görevini yüklenecek bir yaşa) geldin.
41- Ben, seni kendime (peygamber) seçtim.
42- Sen kardeşinle birlikte mucizelerimle git.
İkiniz de beni anmakta gevşeklik etmeyin.
43- Firavun'a gidin, çünkü o gerçekten azdı.
44- Varın da ona yumuşak söz söyleyin; olur
ki, öğüt dinler, yahut korkar.
45- (Musa ile Harun) "Rabbimiz! Onun bize
kötülük yapmasından veya azgınlığını artırmasından korkarız" dediler.
46- Allah buyurdu ki: "Korkmayın, zira
ben sizinle beraberim, işitir ve görürüm."
47- Hemen gidin de Firavun'a deyin ki:
"Biz Rabbinin (sana gönderilen) elçileriyiz. Artık İsrailoğulları'nı
bizimle gönder, onlara azab etme; biz sana Rabbinden bir mucize ile geldik.
Selam doğru yolda gidenleredir."
48- "Bize kesin olarak vahyolundu ki,
azab şüphesiz (gerçeği) inkâr edip ona sırt çevirenleredir."
49- Firavun: "Ey Musa! Sizin Rabbiniz
kimdir?" dedi.
50- Musa: "Bizim Rabbimiz her şeye
şeklini veren, sonra da yolunu gösterendir." dedi.
51- Firavun : "Öyleyse geçmiş asırlar
(daki insanlar)ın durumu nedir?" dedi.
52- Musa dedi ki: "Onların bilgisi
Rabbimin katında bir kitapta (yazılı)dır. Rabbim yanlış yapmaz ve
unutmaz."
53- "Yeryüzünü sizin için bir döşek
yapan, oradan sizin için yollar açan ve gökten bir su indiren O'dur." İşte
biz o su ile türlü türlü bitkilerden çiftler çıkardık.
54- Hem siz yiyin, hem de hayvanlarınızı
otlatın. Akıl sahibleri için bunda nice ibretler vardır!
10-54- Firavun dedi ki: " Öyleyse geçmiş
asırlar (halkın)ın durumu nedir? Yani dediğin gibi (eğer gerçekten senin Rabbin
varsa ve o) her şeye, layık olan şeklini verdikten sonra, gitmesi gereken doğru
yolunu da göstermiş ise, geçmiş asırlardaki insanlar neden o doğru yolu takip
etmemiş, niçin senin dediğin gibi samimi olarak tevhid inancı içerisine girip
(Allah'a) kulluk etmemiş de putlara tapmış? Neden cehalet içinde kalmışlar?
Firavun, bu suretle Allah tarafından gelen herhangi bir yol göstericiyi ve
irşadı, dolayısıyla da peygamberliği inkâr etmek istiyor. Firavun: "geçmiş
asırlar" demekle içinde bulunduğu zamandan daha önce gelip geçmiş asırları
kasdetmiş olmakla beraber, kendisi de onlardan ayrılmak istemediği cihetle o
asırlara dahil olmuş bulunuyor. Kasas Sûresi'nde de (28/43) geleceği üzere
Kur'ân dilinde ilkçağlar Firavun'un helak olmasıyla son bulmuştur. Bu nokta
için olmalıdır ki, Hz. Musa cevapta Allah onlara da peygamberler gönderdi
demeyip de şöyle dedi "Onların bilgisi Rabbimin katında bir
kitaptadır." yani onların durumu bana gizlidir. Gizli olan şeylerin
bilgisi ise, ancak Rabbimin katında bir kitabdadır. Onların durumunun ne
olduğunu ve ne olacağını ancak O bilir. Hiç bir zaman Rabbim şaşmaz ve unutmaz.
O, yol göstermiş, onlar kabul etmemişlerdir. Çünkü O Rabbimdir ki "yer
yüzünü sizin için bir döşek yaptı." Bu gözle görülen bir hidayettir, bir
yol göstermektir. "İşte biz o su ile çıkardık." Burada gıyabdan
tekellüme iltifat vardır. (Yani sözün ve hitabın yönü üçüncü şahıstan birinci
şahsa çevrilerek bir iltifat sanatı yapılmıştır.) Nühâ, batıl ve kötü şeylere
uymaktan sakındıran akıl demektir.
Meâl-i Şerifi
55-76-55- Sizi yerden (topraktan) yarattık,
yine (ölümünüzden sonra) ona döndüreceğiz. Hem de ondan sizi bir kere daha
çıkaracağız.
56- And olsun ki, biz, Firavun'a
mucizelerimizin hepsini gösterdik. Böyle iken o yine onları yalan sayıp
kabulden çekindi.
57- (Firavun Musa'ya şöyle) dedi: "Ey
Musa! Sen sihrinle bizi yerimizden çıkarmak için mi geldin bize?"
58- "O halde biz de senin sihrin gibi bir
sihirle sana geleceğiz (karşına çıkacağız); şimdi bizimle senin aranda bir
vakit ve bir buluşma yeri tayin et ki; ne senin, ne bizim caymayacağımız uygun
bir yer olsun."
59- Musa: "Sizinle buluşma zamanı, süs
(bayramı) günü ve insanların toplanacağı kuşluk vaktidir." dedi.
60- Bunun üzerine Firavun döndü gitti ve bütün
hile vasıtalarını topladıktan sonra geldi.
61- Musa onlara dedi ki: "Yazıklar olsun
size! Allah'a yalan uydur mayın. Sonra bir azab ile kökünüzü keser. Gerçekten
(Allah'a) iftira eden hüsrana uğramıştır."
62- Sihirbazlar aralarında işlerini
tartıştılar ve konuşmalarını gizli tuttular
63- (Sihirbazlar daha sonra Musa ve Harun'u
göstererek şöyle) dediler: "Bu ikisi muhakkak sihirbazdır; büyüleriyle
sizi yurdunuzdan çıkarmak ve de örnek dininizi yok etmek istiyorlar."
64- "Onun için bütün tuzaklarınızı bir
araya getirin, sonra hep bir sıra halinde gelin. Bugün üstün gelen muhakkak
zafer kazanmıştır."
65- Sihirbazlar: "Ey Musa! Ya sen at,
yahud ilk atan biz olalım" dediler.
66- Musa dedi ki: "Hayır, siz atın."
Bir de ne görsün! Onların ipleri ve değnekleri, yaptıkları sihirden ötürü
kendisine sanki yürüyorlarmış gibi geldi.
67- Bu yüzden Musa içinde bir korku hissetti.
68- Biz dedik ki: "Korkma, çünkü sen
muhakkak üstünsün (galib geleceksin) "
69- "Sağ elindekini atıver, o, onların
yaptıklarını yutar. Çünkü onların yaptıkları ancak bir büyücü tuzağıdır. Büyücü
ise, her nerede olursa olsun başarıya ulaşamaz."
70- Sonunda bütün sihirbazlar secdeye
kapandılar, "Musa ile Harun'un Rabbine iman ettik" dediler.
71- Firavun: "Ben size izin vermeden mi
ona iman ettiniz? O, muhakkak size sihir öğreten büyüğünüzdür. And olsun ki,
ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama keseceğim ve muhakkak sizi hurma
dallarına asacağım. Böylece hangimizin azabının daha şiddetli ve devamlı
olduğunu bileceksiniz" dedi.
72- (İman eden sihirbazlar şöyle) dediler:
"Bize gelen bu açık mucizeler ve bizi yaratana karşı, asla seni tercih
edemeyiz. Ne hüküm vereceksen ver. Sen, ancak bu dünya hayatına
hükmedebilirsin."
73- "Doğrusu biz hem günahlarımıza, hem
bizi zorladığın sihre karşı, bizi bağışlasın diye, Rabbimize iman ettik. Allah
(sevabça senden) daha hayırlı ve (azab verme bakımından da) daha
devamlıdır."
74- Her kim Rabbine suçlu olarak varırsa,
şüphesiz ki ona cehennem vardır. Orada ne ölür, ne de dirilir.
75- Kim de ona bir mümin olarak salih ameller
işlemiş olduğu halde varırsa, işte onlara en yüksek dereceler vardır.
76- Adn cennetleri vardır ki, altlarından
ırmaklar akar, onlar, orada ebedî olarak kalacaklardır. Ve işte bu, (küfür ve
isyandan) arınanların mükafatıdır.
Meâl-i Şerifi
77-89-77- Gerçekten Musa'ya şöyle vahyettik:
"Kullarımla geceleyin yürü (Mısır'dan çık) de (asânı vurarak) onlara
denizde kuru bir yol aç; (artık firavun tarafından) yetişilmekten korkmazsın ve
(boğulmaktan) endişe de etmezsin."
78- Firavun ordularıyla hemen onları takip
etti, denizden kendilerini sarıveren (korkunç boğulma) sarıverdi
79- Böylece Firavun kavmini yanlış yola
sürükledi ve doğru yola götürmedi.
80- Ey İsrailoğulları! Sizleri düşmanınızdan
kurtardık ve Tûr dağının sağ yanında size söz verdik, üzerinize de kudret
helvası ve bıldırcın indirdik.
81- Size verdiğimiz rızıkların en
temizlerinden yiyin ve bunda taşkınlık etmeyin, sonra üzerinize gazabım iner.
Kimin üzerine de gazabım inerse, muhakkak o mahvolur.
82- Bununla beraber, şüphe yok ki ben, tevbe
eden, iman edip salih amel işleyen, sonra da hak yolda sebat gösteren kimse
için çok bağışlayıcıyım.
83- "Ey Musa! Seni kavminden (ayırıp)
daha çabuk (gelmeye) sevkeden nedir?" (dedik.)
84- Musa: "Onlar benim izimdeler
(arkamdan beni takip edip geliyorlar). Ben sana acele ettim (geldim) ki, hoşnud
olasın" dedi.
85- Allah: "Doğrusu biz senden sonra
kavmini imtihan ettik. Sâmirî onları saptırdı" dedi.
86- Hemen Musa öfkeli ve üzgün olarak kavmine
döndü (onlara şöyle) dedi: "Ey kavmim! Rabbiniz size güzel bir vaad ile
söz vermedi mi? Size bu süre mi çok uzun geldi, yoksa Rabbinizden size bir
gazab inmesini arzu ettiniz de mi, bana olan vaadinizden caydınız?"
87- Onlar dediler ki: "Biz sana
verdiğimiz sözden, kendiliğimizden caymadık. Fakat biz o (Kıbtî) kavminin süs
eşyasından bir takım ağırlıklar yüklenmiştik. Onları (ateşe) attık. Sâmirî de
(kendi mücevheratını) böylece atmıştı."
88- Nihayet Sâmirî onlara böğüren bir buzağı
heykeli ortaya çıkardı. Bunun üzerine Sâmirî ve adamları: "İşte sizin de,
Musa'nın da ilâhı budur, ama o unuttu" dediler.
89- Onlar görmüyorlar mıydı ki, o buzağı,
kendilerine hiçbir sözle karşılık veremiyor; onlara ne bir zarar, ne de bir
yarar vermeye sahip bulunamıyordu.
Meâl-i Şerifi
90-103-90- And olsun ki Harun daha önce
onlara: "Ey kavmim! Siz bununla (buzağı ile) imtihana çekildiniz. Sizin
gerçek Rabbiniz Rahmân'dır. Gelin bana uyun ve emrime itaat edin" demişti.
91- Onlar (cevap olarak şöyle) demişlerdi:
"Musa bize dönüp gelinceye kadar, biz ona tapmaya elbette devam
edeceğiz."
92- (Musa gelince kardeşine şöyle) dedi:
"Ey Harun! bunların sapıklığa düştüğünü gördüğün vakit, seni engelleyen ne
oldu?"
93- "(Neden) benim yolumu takip etmedin,
benim emrime karşı mı geldin?"
94- Harun: "Ey anamın oğlu! Sakalımı ve
başımı (saçımı) tutma. Ben senin 'İsrailoğulları arasında ayrılık çıkardın,
sözüme bakmadın' diyeceğinden korktum." dedi.
95- (Hz. Musa bu defa Sâmirî'ye dönerek)
"Ey Sâmirî! Senin bu yaptığın nedir?" dedi.
96- Sâmirî: "Onların görmedikleri bir şey
gördüm: (Sana gelen) ilâhî elçinin (Cebrail'in) izinden bir avuç (toprak) aldım
ve onu (erimiş mücevheratın içine) attım. Bunu, bana böylece nefsim hoş
gösterdi" dedi.
97- (Musa ona şöyle) dedi: "Haydi çekil
git. Artık senin için hayat boyunca, 'benimle temas yok' diye söylemen var (bir
vahşi gibi yapayalnız yaşamağa mahkum olacaksın). Hem senin için asla
kaçamayacağın bir ceza daha vardır. Bir de ibadet edip durduğun ilâhına bak;
elbette biz onu yakacağız, sonra da kül edip muhakkak onu denize
savuracağız."
98- Sizin ilâhınız, ancak kendisinden başka
hiçbir ilâh bulunmayan Allah'dır. Onun ilmi her şeyi kuşatmıştır.
99- (Ey Muhammed!) Sana geçmişin haberlerinden
bir kısmını böylece anlatıyoruz. Şüphe yok ki, sana katımızdan bir zikir
(düşünüp kendisinden ibret alınacak bir kitab) verdik.
100- Kim ondan yüz çevirirse, şüphesiz o,
kıyamet günü bir günah yüklenecektir.
101- Devamlı o azabın altında kalacaklar.
Kıyamet günü onlar için, bu ne fena bir yüktür!
102- Sûr'a üfürüleceği gün ki biz suçluları o
gün, (gözleri korkudan) göğermiş olarak mahşerde toplayacağız.
103- "Siz dünyada sadece on(gün)
kaldınız" diye kendi aralarında gizli gizli konuşurlar.
104- Aralarında ne konuşacaklarını biz çok iyi
biliriz. Görüşü en üstün olan: "Ancak bir gün kaldınız" diyecektir.
Meâl-i Şerifi
104-115-105- (Ey Muhammed!) Sana dağlar(ın
kıyametteki durumunu) sorarlar, de ki: "Rabbim onları ufalayıp
savuracak."
106- "Böylece yerlerini dümdüz boş bir
halde bırakacak."
107- "Orada ne bir çukur, ne de bir
tümsek göreceksin."
108- O gün, hiçbir tarafa sapmadan o davetçiye
(Sûr'a üfleyenin çağrısına) uyarlar. Öyleki, Rahmân'ın heybetinden sesler
kısılmıştır. Artık bir fısıltıdan başka hiçbir şey işitemezsin.
109- O gün, Rahmân'ın kendisine izin verdiği
ve sözünden hoşnud olduğu kimselerden başkasının şefaatı fayda vermez.
110- Allah, onların geleceklerini de,
geçmişlerini de bilir. Onlar ise O'nu ilmen kavrayamazlar.
111- Bütün yüzler, diri ve bütün
yarattıklarını gözetip duran Allah'a baş eğmiştir. Bir zulüm yüklenen gerçekten
hüsrana uğramıştır.
112- Her kim de mümin olarak salih amelleri
işlerse, artık o, ne bir haksızlıktan ve ne de çiğnenmekden korkar.
113- İşte böylece biz onu Arapça bir Kur'ân
olarak indirdik. Onda tehditlerden nice türlüsünü tekrar tekrar açıkladık ki
belki sakınırlar, yahut onlara bir ibret ve uyanış verir.
114- Hükmü her yerde geçerli gerçek hükümdar
olan Allah yücedir. (Ey Muhammed!) Kur'ân sana vahyedilirken, vahiy bitmeden
önce (unutma korkusu ile) Kur'ân'ı okumada acele etme; "Rabbim! benim
ilmimi artır" de.
115- Doğrusu bundan önce Âdem'e (bu ağaçtan
yeme diye) emrettik, fakat unuttu ve biz onda bir azim (bir kararlılık)
bulmadık.
Meâl-i Şerifi
116- Bir vakit meleklere: "Âdem(e hürmet)
için secde edin" demiştik; İblis'ten başka hepsi secde etmiş, o
çekinmişti.
117- Biz de (Âdem'e) şöyle demiştik: "Ey
Âdem! Şüphesiz bu (İblis) sana ve eşine düşmandır. Sakın sizi cennetten
çıkarmasın, sonra bedbaht olursun (sıkıntı çeker, perişan olursun)."
118- "Doğrusu senin acıkmaman ve çıplak
kalmaman (ancak) cennettedir. "
119- Ve sen orada ne susarsın, ne de güneşin
sıcağında kalırsın"
120- Nihayet şeytan ona vesvese verdi. Şöyle
dedi: "Ey Âdem! Sana sonsuzluk ağacını ve çökmesi olmayan bir saltanatı
göstereyim mi?"
121- Bunun üzerine ikisi de o ağaçtan yediler.
Hemen ayıp yerleri kendilerine açılıp görünüverdi. Ve üzerlerine cennet
yaprağından örtüp yamamaya başladılar. Âdem Rabbinin emrinden çıktı da şaşırdı.
122- Sonra Rabbi, onu seçti de tevbesini kabul
buyurdu ve ona doğru yolu gösterdi.
123- Allah (onlara) şöyle dedi:
"Birbirinize düşman olmak üzere hepiniz oradan (cennetten) inin. Artık
benden size bir hidayet (kitab) geldiği zaman, kim benim hidayetime uyarsa işte
o, sapıklığa düşmez ve (ahirette) zahmet çekmez.
124- Her kim de benim zikrimden (Kur'ân'dan)
yüz çevirirse, (bilsin ki) ona dar bir geçim vardır ve onu kıyamet günü kör
olarak haşrederiz.
125- (O zaman Kur'ândan yüz çeviren kimse)
"Rabbim! beni niçin kör olarak haşrettin, oysa ben gören bir
kimseydim" der.
126- Allah: "Böyledir, sana âyetlerimiz
gelmişti de onları sen unutmuştun, bugün de öylece unutulursun" der.
127- İşte haddi aşanları, Rabbinin âyetlerine
inanmayanları biz böyle cezalandırırız. Ve muhakkak ki ahiret azabı (dünya
azabından) daha şiddetli ve daha devamlıdır.
128- Onları, yerlerinde gezip durdukları şu
kendilerinden önce yok ettiğimiz bunca nesiller(in o korkunç akibeti) doğru
yola sevk etmedi mi? Doğrusu bunda ibret alacak aklı olanlar için nice deliller
vardır.
116-128-Ey Muhammed:
Meâl-i Şerifi
129- Eğer Rabbinin verdiği bir hüküm ve tayin
ettiği bir süre olmasaydı, hemen azaba uğrarlardı.
130- O halde, dediklerine sabret; güneşin
doğmasından önce ve batmasından önce Rabbini hamd ile tesbih et. Gecenin bir
kısım vakitlerinde ve gündüzün etrafında da tesbih et ki hoşnudluğa eresin.
131- Kâfirlerden bir kısmına, onları sınamak
için dünya hayatının zineti olarak verdiğimiz ve onunla kendilerini
geçindirdiğimiz şeye (mal ve saltanata) sakın rağbetle bakma. Rabbinin
(ahiretteki) rızkı daha hayırlı ve daha devamlıdır.
132- (Ey Muhammed!) Ehline namaz kılmalarını
emret, kendin de ona sabırla devam et. Biz senden bir rızık istemiyoruz. Seni
biz rızıklandırırız. Güzel akibet takva sahiplerinindir.
133- (İnkâr edenler): "Rabbinden bize bir
mucize getirse ya" dediler. Onlara önceki kitablarda olan apaçık deliller
gelmedi mi?
134- Eğer biz, onları bundan (peygamber veya
Kur'ân'dan) önce bir azab ile yok etseydik, muhakkak "Ey Rabbimiz! bize
bir peygamber gönderseydin de, alçak ve rezil olmadan önce âyetlerine uysaydık,
olmaz mıydı?" diyeceklerdi.
135- De ki: "Hepimiz beklemekteyiz, siz
de bekleyedurun. Şüphesiz düz yolun sahiplerinin kimler olduğunu ve kimlerin
doğru yolda bulunduğunu yakında bileceksiniz.
129-135- Lizâm: Ad ve Semud kavimlerine olduğu
gibi daha dünyada iken hemen yakalarına yapışan azabdır. "Rabbini hamd ile
tesbih et" Burada da namaz vakitleri tamamiyle gösterilmiştir. Önceki
kitaplarda olan apaçık deliller. Tevrat, İncil ve diğer daha parlak bir şekilde
açıklayıp ispat eden ve böylelikle onlar için de (tasdik edici) bir delil olup,
Hz. Muhammed'in peygamberliğinin açık bir mucizesi bulunan Kur'ân gelmedi mi?
----
Kategoriler
Hatim - Mukabele | Kuran Suresi | Kuran Meali | Kuran Öğreniyorum |
Taha Suresi - Elmalılı Hamdi Tefsiri - Kuran Hatim sayfasını izlemektesiniz.
Kur’an’ı Kerim
Allah tarafından gönderilen ilahi kitapların sonuncusu olan Kur’an’ı Kerim, son peygamber Hz. Muhammed’e (s.a.v.) indirilmiştir. Sözlükte toplamak, okumak, bir araya getirmek anlamına gelen Kur’an, terim olarak şöyle tarif edilir:
“Hz. Peygamber’e indirilen, mushaflarda yazılı olup, peygamberimizden bize kadar tevatür yoluyla nakledilmiş olan; okunmasıyla ibadet edilen ve insanlığın benzerini getirmekten aciz kaldığı “ilahi kelâm”dır.
İlahi kitapların en büyük özelliği ve değeri şüphesiz onların Allah’ın sözlerinden ibaret olmalarıdır. Ancak bugün bu özellik sadece Kur’ân-ı Kerîm’e mahsustur. Zira diğer ilâhî kitaplar peygamberlerinden sonra insanlarca tahrifat ile karşı karşıya kalmış ve sonunda bir insanın kaleme aldığı kitaplar haline gelmişlerdir. Zâten Kur’ân-ı Kerîm’in gönderilmesinin bir sebebi de budur. Son vahyedilen ilahi kelam olan Kur’ân-ı Kerîm, kendisinden önce gönderilen ilâhî kitapların bilgi ve hikmetlerini de içeren en mükemmel ilahi kitaptır. Kur’an Son ilahi kitap olması itibarıyla da bizzat Allah’ın muhafazası altındadır. O, hiç değişmeden kıyamete kadar insanlığa kurtuluş ve huzur reçetesi olmaya devam edecektir.
“Hz. Peygamber’e indirilen, mushaflarda yazılı olup, peygamberimizden bize kadar tevatür yoluyla nakledilmiş olan; okunmasıyla ibadet edilen ve insanlığın benzerini getirmekten aciz kaldığı “ilahi kelâm”dır.
İlahi Kitapların Özelliği
İlahi kitapların en büyük özelliği ve değeri şüphesiz onların Allah’ın sözlerinden ibaret olmalarıdır. Ancak bugün bu özellik sadece Kur’ân-ı Kerîm’e mahsustur. Zira diğer ilâhî kitaplar peygamberlerinden sonra insanlarca tahrifat ile karşı karşıya kalmış ve sonunda bir insanın kaleme aldığı kitaplar haline gelmişlerdir. Zâten Kur’ân-ı Kerîm’in gönderilmesinin bir sebebi de budur. Son vahyedilen ilahi kelam olan Kur’ân-ı Kerîm, kendisinden önce gönderilen ilâhî kitapların bilgi ve hikmetlerini de içeren en mükemmel ilahi kitaptır. Kur’an Son ilahi kitap olması itibarıyla da bizzat Allah’ın muhafazası altındadır. O, hiç değişmeden kıyamete kadar insanlığa kurtuluş ve huzur reçetesi olmaya devam edecektir.
KUR’AN’IN NÜZÛLÜ (İNDİRİLMESİ)
Kur’an-ı Kerim, Yüce Allah’tan Hz.Peygamber’e Cebrail aracılığıyla, vahiy yoluyla indirilmiştir. Kolayca ezberlenmesi, kısa zamanda insanlara ulaşması, manasının kolaylıkla anlaşılması, inançların ve hükümlerin müminlerin kalbinde yavaş yavaş kuvvetlenip kökleşmesi için Kur’an bir defada toptan indirilmemiş, yaklaşık yirmi üç senede, peyderpey indirilmiştir.
KURAN-I KERİM NASIL OKUNMALI? KURAN-I KERİM EN GÜZEL NASIL OKUNUR?
Kuran okurken dikkat edilmesi gerekenler
Kuran-ı Kerim'i doğru bir şekilde okumak için harflerin üzerilerindeki uzatmalarına ve mahreç yerlerine dikkat etmek oldukça önemlidir. Harflerin okunuşunu değiştiren medler yani uzatmalar kişinin Kuran-ı Kerim'i nağmeli okumasını sağlamaz. Nağmeli bir şekilde okumak demek, kişinin Kuran-ı Kerim'i okurken oluşturduğu güzel sesiyle dinleyicilerin gönlüne hitap etmesidir.
Nağmeli okunan bir ayet ise insanlara karşı Kuran-ı Kerimin daha fazla okunup, daha fazla dinlenmesini teşvik eder.