- Mukabele - Cüz
- Kuran Süreleri
- Kuran Meali
- Kuran Dersleri
- Kuran Öğreniyorum - Diyanet
- Ders 01 - Diyanet
- Ders 02 - Diyanet
- Ders 03 - Diyanet
- Ders 04 - Diyanet
- Ders 05 - Diyanet
- Ders 06 - Diyanet
- Ders 07 - Diyanet
- Ders 08 - Diyanet
- Ders 09 - Diyanet
- Ders 10 - Diyanet
- Ders 11 - Diyanet
- Ders 12 - Diyanet
- Ders 13 - Diyanet
- Ders 14 - Diyanet
- Ders 15 - Diyanet
- Ders 16 - Diyanet
- Ders 17 - Diyanet
- Ders 18 - Diyanet
- Ders 19 - Diyanet
- Ders 20 - Diyanet
- Ders 21 - Diyanet
- Ders 22 - Diyanet
- Ders 23 - Diyanet
- Ders 24 - Diyanet
- Ders 25 - Diyanet
- Ders 26 - Diyanet
- Ders 27 - Diyanet
- Ders 28 - Diyanet
- Ders 29 - Diyanet
- Ders 30 - Diyanet
- Tecvidli Kuran Dersleri
- 00 - Giriş
- 01 - Harfler
- 02 - Harflerin Çıkış Yerleri
- 03 - Harekeler
- 04 - Harflerin Yazılışları
- 05 - Bitişmeyen Harfler
- 06 - Kalın ve İnce Harfler
- 07 - Peltek Harfler
- 08 - Cezm
- 09 - Şedde
- 10 - Tenvin
- 10.1 - Tevcid Kuralları
- 11 - Med Harfleri
- 12 - Elifin Yerini Tutan Vav ve Ya
- 13 - Çeker
- 14 - Meddi Tabii ve Meddi Feri
- 15 - Meddi Muttasıl
- 16 - Meddi Munfasıl
- 17 - Meddi Lazım
- 18 - Meddi Arız
- 19 - Meddi Lin
- 19.1 - Tekvin ve Nunu Sakin
- 20 - İhfa
- 21 - İzhar
- 22 - İklab
- 23 - İdğamı Mael Gunne
- 24 - İdğamı Bila Gunne
- 25 - İdğamı Misleyn
- 26 - Cezimli Mimin Okunuşu
- 27 - İğdamı Mütecaniseyn
- 28 - İğdamı Mütekaribeyn
- 29 - İğdamı Şemsiyye
- 30 - İzharı Kamerriye
- 31 - Kalkale
- 32 - Lafzatullahın Okunuşu
- 33 - Zamirin Okunuşu
- 34 - Ra Harfinin Okunuşu
- 35 - Sekte
- 36 - Hurufu Mukattaa
- 37 - Vakıf ve Durma işaretleri
- 38 - Küçük Nun ile Okuma
- Elmalılı Hamdi Tefsiri
- Submenu 4.4
- Submenu 4.5
- Submenu 4.6
- Kuran Öğreniyorum - Diyanet
- İlmihal
- Submenu 5.1
- Submenu 5.2
- Hadis-i Şerif
- Kütüb-ü Sitte 1-100
- Kütüb-ü Sitte 101-200
- Kütüb-ü Sitte 201-300
- Kütüb-ü Sitte 301-400
- Kütüb-ü Sitte 401-500
- Kütüb-ü Sitte 501-600
- Kütüb-ü Sitte 601-700
- Kütüb-ü Sitte 701-800
- Kütüb-ü Sitte 801-900
- Kütüb-ü Sitte 901-1000
- Kütüb-ü Sitte 1001-1100
- Kütüb-ü Sitte 1101-1200
- Kütüb-ü Sitte 1201-1300
- Kütüb-ü Sitte 1301-1400
- Kütüb-ü Sitte 1401-1500
- Kütüb-ü Sitte 1501-1600
- Kütüb-ü Sitte 1601-1700
- Kütüb-ü Sitte 1701-1800
- Kütüb-ü Sitte 1801-1900
- Kütüb-ü Sitte 1901-2000
- Kütüb-ü Sitte 2001-2100
- Kütüb-ü Sitte 2101-2200
- Kütüb-ü Sitte 2201-2300
- Kütüb-ü Sitte 2301-2400
- Kütüb-ü Sitte 2401-2500
- Kütüb-ü Sitte 2501-2600
- Kütüb-ü Sitte 2601-2700
- Kütüb-ü Sitte 2701-2800
- Kütüb-ü Sitte 2801-2900
- Kütüb-ü Sitte 2901-3000
- Kütüb-ü Sitte 3001-3100
- Kütüb-ü Sitte 3101-3200
- Kütüb-ü Sitte 3201-3300
- Kütüb-ü Sitte 3301-3400
- Kütüb-ü Sitte 3401-3500
- Kütüb-ü Sitte 3501-3600
- Kütüb-ü Sitte 3601-3700
- Kütüb-ü Sitte 3701-3800
- Kütüb-ü Sitte 3801-3900
- Kütüb-ü Sitte 3901-4000
- Kütüb-ü Sitte 4001-4100
- Kütüb-ü Sitte 4101-4200
- Kütüb-ü Sitte 4201-4300
- Kütüb-ü Sitte 4301-4400
- Kütüb-ü Sitte 4401-4500
- Kütüb-ü Sitte 4501-4600
- Kütüb-ü Sitte 4601-4700
- Kütüb-ü Sitte 4701-4800
- Kütüb-ü Sitte 4801-4900
- Kütüb-ü Sitte 4901-5000
- Kütüb-ü Sitte 5001-5100
- Kütüb-ü Sitte 5101-5200
- Kütüb-ü Sitte 5201-5300
- Kütüb-ü Sitte 5301-5400
- Kütüb-ü Sitte 5401-5500
- Kütüb-ü Sitte 5501-5600
- Kütüb-ü Sitte 5601-5700
- Kütüb-ü Sitte 5701-5800
- Kütüb-ü Sitte 5801-5900
- Kütüb-ü Sitte 5901-6000
- Kütüb-ü Sitte 6001-6100
- Kütüb-ü Sitte 6101-6200
- Kütüb-ü Sitte 6201-6300
- Kütüb-ü Sitte 6301-6400
- Kütüb-ü Sitte 6401-6500
- Kütüb-ü Sitte 6501-6600
- Kütüb-ü Sitte 6601-6700
- Kütüb-ü Sitte 6701-6800
- Kütüb-ü Sitte 6801-6900
- Kütüb-ü Sitte 6901-7000
- Kütüb-ü Sitte 7001-7100
- Kütüb-ü Sitte 7101-7200
- Kütüb-ü Sitte 7201-7300
Kütüb-i Sitte Hadis-i Şerif ( 711-720 )
711 - Ibnu
Abbas (radiyallahu anhuma) anlatiyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam)
Mekke'den cikarildigi zaman Hz. Ebu Bekir (radiyallahu anh) soyle soyledi:
"Peygamberlerine eziyet ettiler, o da (dayanamayip) oradan cikti. Mutlaka
helak olacaklar." Bunun uzerine su ayet indi: "Haksizliga ugratilarak
kendilerine savas acilan kimselerin karsi kosup savasmasina izin verilmistir.
Allah onlara yardim etmeye elbette kadirdir" (Hacc 39). Hz. Ebu Bekir (radiyallahu
anh) der ki: "Bu ayet uzerine anladim ki, (musriklerle) savas
olacak."
Tirmizi,
Tefsir, Hacc, (3170); Nesai, Cihad 1, (6, 2).
KAD EFLAHA
(MU'MINUN) SURESI
712 - Hz.
Aise (radiyallahu anha) anlatiyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'a sorarak:
"Ey Allah'in Resulu, "Rablerine donecekleri icin kalpleri urpererek
vermeleri gerekeni verenler, iste onlar iyi islerde yaris ederler. O ugurda
ileri gecerler" (Mu'minun 60) ayetinde kastedilenler, sarap icenler,
hirsizlik yapanlar mi? dedim. Bana "Hayir ey Siddik'in kizi. Aksine onlar,
oruc tutup, sadaka verip, yaptiklari bu hayirlarin kendilerinden kabul
edilmemesinden korkanlardir. (Baksana ayet ne buyuruyor): "Iste onlar iyi
islerde yaris ederler" cevabini verdi."
Tirmizi,
Tefsir, Mu'minun (3174).
713 - Ebu
Said el-Hudri (radiyallahu anh), "Ates onlarin yuzlerini yalar, disleri
siritip kalir" (Mu'minun 104) ayeti hakkinda su aciklamayi yapar:
"Ates yuzu kizartir ve ust dudak buzulur, oyle ki, basinin ortasina kadar
cekilir, alt dudak da asagiya sallanir ve gobege kadar duser."
Tirmizi,
Tefsir, Mu'minun, (3175)
NUR SURESI
714 - Amr
Ibnu Su'ayb, babasi, dedesi tarikiyle rivayet ediyor: "Kendisine Mersed
Ibnu Ebi Mersed denen bir zat (radiyallahu anh) vardi. Mekke'den Medine'ye esir
tasirdi. Mekke'de Anak adinda fahise bir kadin bu adamin dostu idi. Mekkeli
esirlerden birine, kendisini goturmeyi vaadetmisti. (Simdi hikayesini
kendisinden dinleyelim):
-"Mersed'sin
degil mi?" dedi. Ben:
-"Evet
Mersed'im" dedim.
-"Merhaba,
hos geldin, gel yanimizda geceyi gecir!" dedi. Ben:
-"Hayir,
ey Anak, Allah zinayi haram etti" dedim. Kadin:
-"Ey
cadir ahalisi, bu adam esirlerinizi goturuyor!" diye bagirdi. Kactim.
Beni sekiz
kisi takip etti. Handeme Dagi'nin yolunu tuttum, bir magaraya girdim.
Takipciler arkamdan gelip magaranin agzini tuttular. Tepemden uzerime
bevlettiler. Sidikleri basima isabet etti. Ancak Allah, onlarin beni
gormelerine mani oldu. Sonra donup gittiler.
Ben de
arkadasimin yanina dondum. Onu sirtladim. Agir birisiydi. Mekke'nin disindaki
Izhir denen mevkiye geldim. Orada demir bukagilarini cozdum. Onu sirtimda
tasiyordum. Beni cok yormustu. Nihayet Medine'ye geldim. Resulullah
(aleyhissalatu vesselam)'in huzuruna ciktim:
-"Ey
Allah'in Resulu, Anak'la evleneyim mi?" dedim.
Resulullah
(aleyhissalatu vesselam) cevap vermedi. Sonra su ayet indi: "Zina eden
erkek, ancak zina eden veya putperest bir kadinla evlenebilir. Zina eden
kadinla da, ancak zina eden veya putperest olan bir erkekevlenebilir..."
(Nur, 3).
Bu vahiy
uzerine Resulullah (aleyhissalatu vesselam) bana:
-"EyMersed,
zina eden erkek ancak zina eden veya putperestbir kadinla evlenebilir. Zina
eden kadinla da ancak zina eden veya putperest olan bir erkek evlenebilir,
onunla evlenme!" dedi.
Tirmizi,
Tefsir, Nur (3176); Ebu Davud, Nikah 5, (2051); Nesai,Nikah 12, (6, 66).
715 - Ibnu
Abbas (radiyallahu anh) anlatiyor: "Hilal Ibnu Umeyye (radiyallahu anh)
Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'in yaninda, haniminin Serik Ibnu Sahma ile
zina yaptigini soyledi. Resulullah (aleyhissalatu vesselam): "Ya delil
getirirsin ya da sirtina hadd tatbik edilir" dedi.
Hilal:
"Ey Allah'in Resulu! Birimiz, hanimi uzerinde bir adam gorse, kosup delil
mi arayacak?" dedi. Resulullah (aleyhissalatu vesselam) onceki sozunu
tekrar ediyordu: "Ya delil getirirsin ya da sirtina had uygulanir."
Bunun uzerine Hilal:
"Seni
hak uzerine gonderen Zat'a kasem olsun dogru soyluyorum. Mutlaka Allah sirtimi
hadden kurtaracak bir vahiy gonderecektir" dedi. Cibril (aleyhisselam)
indi ve su vahyi indirdi: "Karilarina zina isnad edip de kendilerinden
baska sahidleri olmayanlarin sahidligi, kendisinin dogru sozlulerden olduguna
Allah'i dort defa sahid tutmasiyla olur. Besincisinde eger yalancilardan ise
Allah'in lanetinin kendisine olmasini diler" (Nur 6-7).
Resulullah
(aleyhissalatu vesselam) oradan ayrildi. Onlarra adam gonderdi. Hilal geldi
(lanet okuyarak) sehadette bulundu. Resulullah (aleyhissalatu vesselam):
"Allah biliyor ki, ikinizden biriniz yalancisiniz, tevbekar olaniniz var
mi?" dedi.
Sonra kadin
kalkti, a da sehadette bulundu. Kadin besinci sehadette iken kidini durdurdular
ve: "Besinci sehadet, (yalanci oldugun takdirde) siddetli azab
gerektirir" dediler.
Ibnu Abbas der
ki: Bunun uzerine kadin durakladi ve sukut etti. Oyle ki, yeminden rucu
edecegini sandik.
Sonra:
"Hayir, vallahi kavmimi bundan boyle mahcup hale dusurmeyecegim" dedi
ve yeminini tamamladi.
Resulullah
(aleyhissalatu vesselam): "Iyi bakin, eger bu kadin gozleri surmeli,
kabalari iri, bacaklari kalin bir cocuk dogurursa bilin ki bu cocuuk Serik Ibnu
Sahma'dandir" buyurdu. Gercekten de bu evsafta bir cocuk dogurdu. Bunun
uzerine Resulullah (aleyhissalatu vesselam) soyle soylediler:
"Eger,
Allah'in Kitabi'nda kadinin yemini ile haddini dusecegi hususunda hukum
gelmemis olsaydi, (cocuktaki bu benzerlikten hareketle kadinin zaniligine
hukmederdim ve) onun benden gorecegi vardi."
Buhari,
Tefsir, Nur 3, Sehadet 21, Talak 28; Ebu Davud, Talak 27, (2254); Tirmizi,
Tefsir, Nur, (3178),
716 - Zuhri
merhum, Urve ve baskalarindan almis olarak Hz. Aise'nin su rivayetini nakleder:
"Hz.
Aise (radiyallahu anha) buyurmustur ki: "Resulullah (aleyhissalatu
vesselam) bir sefere cikacagi zaman kadinlari arasinda kur'a ceker, kur'a kime
cikarsa onu beraberinde sefere gotururdu.
Bir sefer
sirasinda da benim okum cikti ve yolculuguna ben refakat ettim. Bu sefer,
ortunme emri geldikten sonra idi. Ben yol sirasinda deve sirtinda giden bir
mahmil icinde tasiniyordum. Konak yerlerinde de onun icinde iken iniyordum.
Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'in o gazvesi sona erinceye kadar hep boyle
yol aldik. Nihayet geri dondu ve Medine'ye yakin bir yerde konakladik.
Geceleyin bir muddet kaldiktan sonra donus emri verildi. Donus emri ciktigi
sirada ben kalkip (kaza-yi hacet icin tek basima) sordudan ayrilip gittim.
Ihtiyacimi gordukten sonra binegime geri geldim. O sirada gogsumu yokladim.
Yemen'in goz boncugundan yapilmis gerdanligimkopmustu. Aramak uzere geri
dondum. Onu aramak beni epeyce oyaladi. Benim binegimle mesgul olan askerler
gelip mahmilimi deveme yuklemisler. Zannetmisler ki ben mahmilin icindeyim. O
zamanlar kadinlar cok hafifti. Az yedikleri icin sisman degillerdi. Askerler
mahmilini kaldirirken hafifligine sasirmayip yuklemisler. Ben zaten kucuk yasta
bir kadindim: Hulasa devemi surup gitmisler.
Ordu
gittikten sonra gerdanligimi buldum. Ordugaha geri dondugum zaman kimseyi
bulamadim. Herkes gitmisti. Once bulundugum yere geldim. Beni bir muddet sonra
kaybetmis olduklarini farkederek aramaya geleceklerini dusundum. Bu halde iken
uyku bastirmis ve uyuyup kalmisim.
Safvan Ibnu
Muattal es-Sulemi -ki bilahere (Zekvan'da ikamet ederek) Zekvani unvanini da
almistir- (geri gozculugu vazifesiyle) ordugahin gerilerinde geceyi gecirmisti.
Sabah olunca benim menzilden gecerken uyuyan bir insan karaltisi gorerek yanima
geldi. Gorur gormez beni tanidi. Zira ortunme emri gelmezden once beni
gormustu.
Ben onun
istirca sesiyle "Inna lillah ve inna ileyhi raci'un =Biz Allah'in
kullariyiz ve Allah'a donup varacagiz" uyandim. Derhal basortumle yuzumu
orttum. Allah'a kasem olsun bana tek kelime konusmadi, istircaindan baska bir
tek sozunu de isitmedim. Indi ve devesini ihtirdi. Binmem icin devenin on
ayaklarina ayagiyla basti. Ben de bindim. Devemi onden cekti, boylece yol
aldik. Ordu bir yerde konakladigi sirada onlara yetistik.
(Gecikme
hadisesini iftira vesilesi yaparak) benim yuzumden helak olanlar oldu. Bu iste
en buyuk vebal de Abdullah Ibnu Ubey Ibni Selul'e dusmustu.
Medine'ye
geldigimiz zaman bir ay kadar hasta yattim. Meger bu esnada iftira edenlerin
dedikodulari herkesi mesgul ediyormus. Benim ise hicbir seyden haberim olmadi.
Ancak bir husus bende kusku uyandirmisti. Resulullah (aleyhissalatu
vesselam)'da, baska zaman hastalaninca gordugum iltifat ve alakayi
goremiyordum. Yanima girip selam veriyor, sonra da: "Su sizinki
nasil?" deyip cikiyordu. Bu davranisindan biraz iskilleniyordum ama yine
de (ortaligi saran) fitneden bihaberdim. Bu halde nekalet devresine girdim.
Bir gece, ben
ve Ummu Mistah o zaman icin hela olarak kullandigimiz menasi (denen cukurlarin
bulundugu semte) dogru gitmistik. Biz buraya, geceden geceye cikardik. (Hicab
ayetinden sonra) evlerde helalar insa edilince cikmaz olduk. Bundan once biz
de, eski Araplarin def-i hacetteki usulune uyuyorduk. Ben ve Ummu Mistah -ki bu
kadin Ebu Ruhm Ibnu Muttalib Ibni Abdi Menaf'in kizidir- boylece yuruduk. Onun
annesi Ebu Bekri's-Siddik'in teyzesi olan Sahr Ibnu Amir'in kizidir. Oglu da
Mistah Ibnu Usase Ibnu Ubad Ibni'l-Muttalib'dir.
Isimiz
bittikten sonra yuruyorduk. Ummu Mistah, ayagi ortusune takilarak dustu. Kadin
(boyle can yakici durumlarda soylenmesi adet olan "dusmanin helak olsun
demedi): "Mistah helak olsun!" diye (ogluna) beddua etti. Ben kadina:
-"Amma
da yaptin!" Bedir gazvesine katilan bir kimseye beddua ediyorsun ha!"
dedim.
-"Anacigim!
onun ne soyledigini isitmedin mi?" dedi.
-"Ne
soylemis ki?" dedim.
Bunun uzerine
iftiracilarin soylediklerini bir bir anlatti. Hastaligima yeni hastalik katildi.
Eve donunce,
Resulullah (aleyhissalatu vesselam) yanima girdi ve:
(Ismimi
soylemeden) "Adaminiz nasil." dedi. Ben:
-"Ebeveyniminyanina
gitmeye izin ver" dedim. Ben, haberin aslini annemle babamdan isitmek
istiyordum. Resulullah (aleyhissalatu vesselam) izin verdi, ben de ebeveynimin
yanina geldim. Anneme:
-"Ey
annecigim, halk arasinda soylenen bu sozler nedir?" dedim.
-"Ey
kizim! Sen bu meseleyi buyutme. Allah'a kasem olsun guzel ve kocasinin yaninda
sevgili olan, bircok kumalari (ortak) bulunan bir kadin hakkinda her zaman cok
dedikodu ederler" dedi. Ben:
-"Subhanallah,
demek halk boyle soyluyor ha!" dedim.
O gece sabaha
kadar hic durmadan agladim. Ne gozumun yasi dindi, ne de gozume uyku girdi.
Sabah oldu,
ben hala agliyordum. Resulullah (aleyhissalatu vesselam) o gun Ali Ibnu Ebi
Talib'i ve Usame Ibnu Zeyd (radiyallahu anhuma)'i cagirmisti. Benimle ilgili
vahyin gecikmesi uzerine ailesiyle ayrilma hususunda onlarla istisare ediyordu.
Usame
(radiyallahu anh), ehlinin sucsuzlugu hususunda onlara karsi icinde besledigi
sevgiye dayanarak, bildigi hususu soyle dile getirmisti:
-"Ey
Allah'in Resulu! Onlar zevcelerinizdir. Allah'a kasem olsun, onlar hakkinda
hayirdan baska bir sey bilmiyoruz."
Ali Ibnu Ebi
Talib de soyle demisti:
-"Ey
Allah'in Resulu, Allah sana darlik vermez. Ondan baska kadin coktur. Sen
cariyene sor, (onun halinni o daha iyi bilir), sana gercegi haber verir."
Resulullah
(aleyhissalatu vesselam) bu tavsiye uzerine cariyemiz Berire'yi cagirdi ve:
-"Ey
Berire, soyle! Aise'de sana suphe verici bir husus gordun mu?" diye sordu.
Berire:
-"Hayir!
Seni hak uzerine peygamber olarak gonderen Zat-i Zulcelal'e yemin olsun, ben
onda fena buldugum bir sey gormedim. Ayiplanabilecek tek gordugum sey sudur:
"Yasi genc oldugu icin, ailesi icin yogurdugu hamurun uzerine uyur, bu
sirada gelen keci, hamurdan yerdi."
(Bu
sorusturma sonunda) Resulullah (aleyhissalatu vesselam) kalkip mescidde bir
hutbe okur. Bu iftirayi ilk defa cikaran Abdullah Ibni Ubey Ibni Selul hakkinda
soz etmekten ozur dileyerek, minberde sunlari soyler:
-"Ehlim
hakkinda bana sikinti veren adami cezalandirmada, intikamimi almada bana kim
yardim edecek? Allah'a yemin olsun ehlim hakkinda hayirdan baska bir sey
bilmiyorum. Adi iftiraya karistirilan bir adamdan soz ettiler. Onun hakkinda da
hayirdan baska bir sey bilmiyorum. O ailemin yanina ben olmayinca hic
girmemistir."
Resulullah
(aleyhissalatu vesselam)'in bu sozleri uzerine (Evs kabilesinin reisi) Sa'd
Ibnu Muaz (radiyallahu anh) kalkti ve:
-"Ey
Allah'in Resulu! Allah'a yemin olsun biz ondan senin intikamini aliriz! Eger
Evs kabilesindense boynunu vururuz. Hazrecli kardeslerimizden ise, bize sen
emredersin, biz emrini aynen yerine getiririz!" dedi.
Hazrec
kabilesinin reisi olan Sa'd Ibnu Ubade ayaga kalkti. Sa'd aslinda salih bir
kimseydi. Ancak (Sa'd Ibnu Muaz'in konusmasindan alinarak) kabile hamiyet ve
gayretine kapilmisti. Sa'd Ibnu Muaz'a donerek su sert cevabi verdi:
-"Vallahi
sen yalan soyluyorsun! Sen onu (Abdullah Ibnu Ubey Ibnu Selul'u) olduremezsin.
Oldurtmeye gucun de yetmez."
(Ensar'in
ileri gelenlerinden) Useyd Ibnu Hudayr (radiyallahu anh) -ki bu zat da Sa'd
Ibnu Muaz'in amcaogludur- kalkarak Sa'd Ibnu Ubade'ye cikisti:
-"Allah'a
yemin olsun yalan soyleyen sensin. Onu mutlaka oldururuz. (Abdullah Ibnu Ubey'e
arka cikiyorsan) sen de munafiksin, munafiklar hesabina kavga ediyorsun!"
Derken
(Ensar'in iki kabilesi) Evs ve Hazrec ayaga kalkmislar ve Resulullah
(aleyhissalatu vesselam) daha minberde iken, birbirlerine girmeye ramak
kalmisti. Resulullah (aleyhissalatu vesselam) sukuneti saglayincaya kadar
gayret sarfetmis ve minberden inmisti.
Ben o gun de
agladim. Ne gozumun yasi dindi, ne de gozume uyku girdi. Muteakip gece de hep
agladim: Ne gozumun yasi dindi ne de bir parca olsun uykum geldi. Sabahleyin
annem ve babam yanima geldiler. Boylece ben, iki gece bir gunduz araliksiz
aglamistim. Oyle ki artik aglamaktan cigerlerim parcalanacak diye dusunuyordum.
Onlar yanimda
oturuyorlar, ben de aglamaya devam ediyordum. Derken Ensar'dan bir kadin izin
istedi. Ona, gir dedim. Yanima oturup o da benimle aglamaya basladi. Biz bu
halde iken Resulullah (aleyhissalatu vesselam) girdi. Sonra oturdu. Hakkimda
soylenen seyler soylenileden beri yanimda hic oturmamisti. Bu arada bir ay
gecmis ve meselemle ilgili herhangi bir vahy gelmemisti. Resulullah
(aleyhissalatu vesselam) otururken sehadet kelimesini de getirmisti. Sonra bana
sunlari soyledi:
-"Ey
Aise, senin hakkinda bana soyle soyle sozler ulasti. Eger bu dedikodulardan
beri isen Allah seni vahiyle tebrie edecektir. Sayet bir gunah isledi isen
Allah Teala'ya tevbe et. Zira kul bir gunah isler, sonra da gunahini itirafla
tevbe ederse, Allah Teala tevbesini kabul ve affeder."
Resulullah
(aleyhissalatu vesselam)'in sozlerini tamamlayinca (izdirabimin siddetinden)
gozlerimin yasi kurudu, artik tek bir damla bile yas hissetmiyordum. Babama:
-"Resulullah
(aleyhissalatu vesselam)'in sozlerine sen cevap ver" dedim.
Babam: -"Vallahi
Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'a ne diyecegimi bilemiyorum" dedi.
Anneme yonelerek:
-"Resulullah
(aleyhissalatu vesselam)'in soylediklerine sen bari cevap ver" dedim.
Annem de:
-"Vallahi
Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'a ne soyleyecegimi ben de bilemiyorum"
dedi.
Hz. Aise
devamla der ki: "Ben yasi henuz kucuk bir kadindim. Kur'an'dan da fazla
okumuyordum. Dedim ki:
-"Vallahi
ben biliyorum ki halkin soylestigi seyleri isittiniz. Onlar icinize yer etti ve
hep inandiniz. Size: "Gunahsizim" dedim, inanmiyorsunuz. Yapmadigim
bir seyi size itiraf etsem, -Allah biliyor ki ben ondan beriyim- beni tasdik
edeceksiniz. Allah'a kasem olsun, sizinle benim durumumu anlatacak en iyi ornek
Hz. Yusuf'un babasi ve onun su sozudur: "Bana guzelce sabir gerekir.
Anlattiklariniza ancak Allah'tan yardim istenir" (Yusuf, 18). Sonra yuzumu
cevirip yatagima sokuldum. Kasem olsun ben o zaman sucsuz oldugumu biliyordum
ve Allah'in benim sucsuzlugumu te'yid edecegine inaniyordum. Ancak, kesinlikle,
Allah'in benim hakkimda bir vahiy indirecegini, bunun (kiyamete kadar)
okunacagini hic aklimdan gecirmedim. Ben, kendimi, Allah'in herhangi bir
sekilde tekellum buyurarak okunacak bir vahiy konusu edilmeye deger
bulmuyordum. Ancak, Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'in gorecegi bir ruya
yoluyla Allah'in beni tebrie edecegini umid ediyordum.
Allah'a kasem
olsun, Resulullah (aleyhissalatu vesselam) daha oturmus oldugu yerden kalkmamis
ve ev halkindan kimse disari cikmamisti ki Allah, Resulune vahiy indirdi:
Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'i vahiy sirasinda her zaman gelen halet
istila etti. Sonra da o hal zail oldu. Resulullah (aleyhissalatu vesselam)
tebessum icindeydiler. Konustugu ilk kelime bana sunu soylemek oldu:
-"Ey
Aise Allah'a hamdet. Zira, seni tebrie buyurdu."
Annem de
bana: -"Kalk Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'a tesekkur et!"
dedi. Ben ise:
-"Vallahi
hayir, ona tesekkur etmeyecegim, sadece Allahima hamdediyorum. Benim
sucsuzlugumu Rabbim vahiy buyurdu" dedim. Allah'in indirdigi vahiy
soyleydi:
-"Muhammed'in
esine o yalani uyduranlar icinizden bir guruhtur. Bunu kendiniz icin kotu
sanmayin, o sizin icin hayirli olmustur. O kimselerden herbirine kazandigi
gunah karsiligi ceza vardir. Iclerinden elebasilik yapana ise buyuk azab
vardir. Onu isittiginiz zaman, erkek-kadin mu'minlerin, kendiliklerinden
husnuzanda bulunup da: "Bu apacik bir iftiradir" demeleri gerekmez
miydi? Dort sahid getirmeleri gerekmez miydi? Iste bunlar sahid getirmedikce,
Allah katinda yalanci olanlardir. Allah'in dunya ve ahirette size lutuf ve
merhameti olmasaydi, o kotu sozu yaymanizdan oturu buyuk bir azaba
ugrardiniz..." (Nur 20).
(Bir sayfa
tutan) on ayeti, Cenab-i Hakk benim sucsuzlugumla ilgili bu ayetleri indirince,
Ebu Bekri's-Siddik (radiyallahu anh) -ki Mistah Ibnu Usase'ye akrabaligi ve
fakirligi sebebiyle maddi yardimda bulunuyordu- sunu soyledi:
-"Aise
(radiyallahu anha)'ye bu iftirayi yaptiktan sonra, ona artik bir daha yardim
yapmayacagim."
Bunun uzerine
su vahiy indi: "Icinizde lutuf ve servet sahibi olanlar, yakinlarina,
duskunlere ve Allah yolunda hicret edenlere, vermemek icin yemin etmesinler,
affetsinler gecsinler. Allah'in sizi bagislamasindan hoslanmaz misiniz? Allah
bagislayandir, merhametli olandir" (Nur, 22).
Bunun uzerine
Ebu Bekri's-Siddik (radiyallahu anh): "Evet evet, Allah'a kasem olsun,
Allah'in beni affetmesini cok severim" dedi ve Mistah'a yapmakta oldugu
yardimi yapmaya devam etti ve: "Ebediyyen yardimi ondan kesmeyecegim"
dedi.
Hz. Aiese
(radiyallahu anha) sozlerine devamla dedi ki:
Resulullah (aleyhissalatu
vesselam) tahkik sirasinda Zeyneb Bintu Cahs'a da hakkimda sormus ve:
-"Ey
Zeyneb, bu hususta ne biliyorsun, ne gordun?" demisti. O da:
-"Ey
Allah'in Resulu, ben kulagimi, gozumu isitmedigim, gormedigim seyden muhafaza
ederim. Ben Aise hakkinda hayirdan baska bir sey bilmiyorum!" demisti.
Zeyneb (radiyallahu anha), Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'in zevce-i
tahireleri arasinda (bazi faziletleri sebebiyle) benimle boy olcusen birisiydi.
Allah vera ve dindarligi sebebiyle onu (bu meselede mufteriler tarafinda yer
almaktan) korudu. Onun kiz kardesi Hamna ise, onunla mucadeleye koyuldu ve
helak olan mufteriler arasinda helak oldu.
Mufteriler
arasinda (Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'in sairi) Hassan Ibnu Sabit
(radiyallahu anh) de vardi. Urve der ki: "Hz. Aise (radiyallahu anha)
yaninda Hassan'a kotu soz soylenmesinden hoslanmazdi ve derdi ki: "O su
beyti soyleyen kimsedir: "Babam, babanin babasi, irzim, size karsi
Muhammed (aleyhissalatu vesselam)'in irzina bekcidir."
Mesruk
Ibnu'l-Ecda der ki: -"Ben Hz. Aise (radiyallahu anha)'nin huzuruna
girmistim. Yaninda Hassan Ibnu Sabit (radiyallahu anh)'i gordum. Hz. Aise'ye
siir okuyor, bazi beyitleri kendisiyle tezyin ediyordu. Sunu okudu:
"Afifdir,
agirdir, iffetinden suphe ne mumkun!
Kotu
dusunceden uzak olanlarin etleri bile onu ac birakir."
Hz. Aise'ye
dedi ki: "Sen nasil olur da Hassan'in yanina girmesine izin verirsin, o
ki, hakkinda Allah soyle buyurmustur: "Iclerinden elebasilik yapana ise
buyuk azab vardir." Hz. Aise (radiyallahu anha) su cevabi verdi:
"Korlukten daha siddetli bir azab var mi!" Hz. Aise sonra sunu da
soyledi "O, Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'i mudafaa ediyordu."
Buhari,
Sehadat, 15, 30, Hibe 15, Cihad 64, Megazi 11, 34, Tefsir, Yusuf 3, Nur 6, 11,
Eyman 18, I'tisan 28, Tevhid 35, 52; Muslim, Tevbe 56, (2770); Tirmizi, Tefsir,
(3179); Nesai, Taharet 1194, (1, 163-164).
717 - Hz.
Aise (radiyallahu anha) anlatiyor: "Benim ozrumle ilgili ayet indigi zaman
Resulullah (aleyhissalatu vesselam) minbere cikti, gunahsiz oldugumu belirtti,
arkasindan ilgili ayetleri okudu ve iki kadin ve bir erkegin
cezalandirilmalarini emretti. Ucu de had cezasi olan celde'ye (degneklenmeye)
tabi tutuldular.
Tirmizi,
Tefsir, Nur (3180).
718 - Hz.
Aise (radiyallahu anha) anlatiyor: "Allah ilk muhacir kadinlara rahmetini
bol kilsin; "Kadinlar bas ortulerini yakalarinin uzerini (ortecek sekilde)
koysunlar" (Nur 31) ayeti indigi zaman ortulerini (kenardan) yirtarak
onunla (yuzlerini de) orttuler."
Buhari,
Tefsir, Nur 12; Ebu Davud, Libas 33, (4102).
719 - Ibnu
Abbas (radiyallahu anhuma): "(Ey Muhamed)! Mu'min kadinlara da soyle!
Gozlerini bakilmasi yasak olandan cevirsinler iffetlerini korusunlar..."
diye baslayip kadinlara ortunmeyi emreden ayeti (Nur 31) daha sonra gelen su
ayet neshetti ve istisna getirdi:
"Evlenme
umidi kalmayan ihtiyarlayip oturmus kadinlara, suslerini aciga vurmamak sartiyla
dis esvablarini cikarmaktan oturu sorumluluk yoktur. Ama sakinmalari kendileri
icin daha hayirli olur" (Nur 60).
Ebu Davud,
Libas 37 (4111).
720 - Hz.
Cabir (radiyallahu anh) anlatiyor: "Abdullah Ibnu Ubey Ibni Selul
cariyesine: "Git biraz fahiselik yap (da para kazan)" diye emretti.
Bunun uzerine Cenab-i Hakk: "Dunya hayatinin gecici menfaa tini elde etmek
cin, iffetli olmak isteyen cariyelerinizi fuhsa zorlamayin..." (Nur 33)
mealindeki ayeti inzal buyurdu."
Muslim,
Tefsir 26, (3029); Ebu Davud, Talak 50, (2311).
Kütüb-i Sitte, İslam dininin en önemli iki kaynağından biri niteliğindeki sünnet
malzemesini meydana getiren ve en sahih (güvenilir) hadislerden oluşan altı
hadis kitabına verilen genel isimdir. Söz konusu bu altı kitap Kur’ân-ı
Kerim’den sonra en sahih kitaplar olarak kabul edilen Buharî ile Müslim’in
Câmiu’s-Sahîh adlı eserleri ile Ebû Davud, Tirmizî, Nesai ve İbn
Mace’nin sünen türündeki eserlerinden ibarettir.Kütüb-i Sitte, Arapça
“kitaplar” manasına gelen “kütüb” kelimesiyle “altı” manasına gelen “sitte”
kelimesinden meydana gelmiş bir tabir olup, “altı kitap” anlamındadır.
.
----
Kategoriler
Hatim - Mukabele | Kuran Suresi | Kuran Meali | Kuran Öğreniyorum |
Kütüb-i Sitte Hadis-i Şerif ( 711-720 ) - Kuran Hatim sayfasını izlemektesiniz.
Kur’an’ı Kerim
Allah tarafından gönderilen ilahi kitapların sonuncusu olan Kur’an’ı Kerim, son peygamber Hz. Muhammed’e (s.a.v.) indirilmiştir. Sözlükte toplamak, okumak, bir araya getirmek anlamına gelen Kur’an, terim olarak şöyle tarif edilir:
“Hz. Peygamber’e indirilen, mushaflarda yazılı olup, peygamberimizden bize kadar tevatür yoluyla nakledilmiş olan; okunmasıyla ibadet edilen ve insanlığın benzerini getirmekten aciz kaldığı “ilahi kelâm”dır.
İlahi kitapların en büyük özelliği ve değeri şüphesiz onların Allah’ın sözlerinden ibaret olmalarıdır. Ancak bugün bu özellik sadece Kur’ân-ı Kerîm’e mahsustur. Zira diğer ilâhî kitaplar peygamberlerinden sonra insanlarca tahrifat ile karşı karşıya kalmış ve sonunda bir insanın kaleme aldığı kitaplar haline gelmişlerdir. Zâten Kur’ân-ı Kerîm’in gönderilmesinin bir sebebi de budur. Son vahyedilen ilahi kelam olan Kur’ân-ı Kerîm, kendisinden önce gönderilen ilâhî kitapların bilgi ve hikmetlerini de içeren en mükemmel ilahi kitaptır. Kur’an Son ilahi kitap olması itibarıyla da bizzat Allah’ın muhafazası altındadır. O, hiç değişmeden kıyamete kadar insanlığa kurtuluş ve huzur reçetesi olmaya devam edecektir.
“Hz. Peygamber’e indirilen, mushaflarda yazılı olup, peygamberimizden bize kadar tevatür yoluyla nakledilmiş olan; okunmasıyla ibadet edilen ve insanlığın benzerini getirmekten aciz kaldığı “ilahi kelâm”dır.
İlahi Kitapların Özelliği
İlahi kitapların en büyük özelliği ve değeri şüphesiz onların Allah’ın sözlerinden ibaret olmalarıdır. Ancak bugün bu özellik sadece Kur’ân-ı Kerîm’e mahsustur. Zira diğer ilâhî kitaplar peygamberlerinden sonra insanlarca tahrifat ile karşı karşıya kalmış ve sonunda bir insanın kaleme aldığı kitaplar haline gelmişlerdir. Zâten Kur’ân-ı Kerîm’in gönderilmesinin bir sebebi de budur. Son vahyedilen ilahi kelam olan Kur’ân-ı Kerîm, kendisinden önce gönderilen ilâhî kitapların bilgi ve hikmetlerini de içeren en mükemmel ilahi kitaptır. Kur’an Son ilahi kitap olması itibarıyla da bizzat Allah’ın muhafazası altındadır. O, hiç değişmeden kıyamete kadar insanlığa kurtuluş ve huzur reçetesi olmaya devam edecektir.
KUR’AN’IN NÜZÛLÜ (İNDİRİLMESİ)
Kur’an-ı Kerim, Yüce Allah’tan Hz.Peygamber’e Cebrail aracılığıyla, vahiy yoluyla indirilmiştir. Kolayca ezberlenmesi, kısa zamanda insanlara ulaşması, manasının kolaylıkla anlaşılması, inançların ve hükümlerin müminlerin kalbinde yavaş yavaş kuvvetlenip kökleşmesi için Kur’an bir defada toptan indirilmemiş, yaklaşık yirmi üç senede, peyderpey indirilmiştir.
KURAN-I KERİM NASIL OKUNMALI? KURAN-I KERİM EN GÜZEL NASIL OKUNUR?
Kuran okurken dikkat edilmesi gerekenler
Kuran-ı Kerim'i doğru bir şekilde okumak için harflerin üzerilerindeki uzatmalarına ve mahreç yerlerine dikkat etmek oldukça önemlidir. Harflerin okunuşunu değiştiren medler yani uzatmalar kişinin Kuran-ı Kerim'i nağmeli okumasını sağlamaz. Nağmeli bir şekilde okumak demek, kişinin Kuran-ı Kerim'i okurken oluşturduğu güzel sesiyle dinleyicilerin gönlüne hitap etmesidir.
Nağmeli okunan bir ayet ise insanlara karşı Kuran-ı Kerimin daha fazla okunup, daha fazla dinlenmesini teşvik eder.