Yaşar Nuri Öztürk Meali - Kuranı Kerim
| |||
- Mukabele - Cüz
- Kuran Süreleri
- Kuran Meali
- Kuran Dersleri
- Kuran Öğreniyorum - Diyanet
- Ders 01 - Diyanet
- Ders 02 - Diyanet
- Ders 03 - Diyanet
- Ders 04 - Diyanet
- Ders 05 - Diyanet
- Ders 06 - Diyanet
- Ders 07 - Diyanet
- Ders 08 - Diyanet
- Ders 09 - Diyanet
- Ders 10 - Diyanet
- Ders 11 - Diyanet
- Ders 12 - Diyanet
- Ders 13 - Diyanet
- Ders 14 - Diyanet
- Ders 15 - Diyanet
- Ders 16 - Diyanet
- Ders 17 - Diyanet
- Ders 18 - Diyanet
- Ders 19 - Diyanet
- Ders 20 - Diyanet
- Ders 21 - Diyanet
- Ders 22 - Diyanet
- Ders 23 - Diyanet
- Ders 24 - Diyanet
- Ders 25 - Diyanet
- Ders 26 - Diyanet
- Ders 27 - Diyanet
- Ders 28 - Diyanet
- Ders 29 - Diyanet
- Ders 30 - Diyanet
- Tecvidli Kuran Dersleri
- 00 - Giriş
- 01 - Harfler
- 02 - Harflerin Çıkış Yerleri
- 03 - Harekeler
- 04 - Harflerin Yazılışları
- 05 - Bitişmeyen Harfler
- 06 - Kalın ve İnce Harfler
- 07 - Peltek Harfler
- 08 - Cezm
- 09 - Şedde
- 10 - Tenvin
- 10.1 - Tevcid Kuralları
- 11 - Med Harfleri
- 12 - Elifin Yerini Tutan Vav ve Ya
- 13 - Çeker
- 14 - Meddi Tabii ve Meddi Feri
- 15 - Meddi Muttasıl
- 16 - Meddi Munfasıl
- 17 - Meddi Lazım
- 18 - Meddi Arız
- 19 - Meddi Lin
- 19.1 - Tekvin ve Nunu Sakin
- 20 - İhfa
- 21 - İzhar
- 22 - İklab
- 23 - İdğamı Mael Gunne
- 24 - İdğamı Bila Gunne
- 25 - İdğamı Misleyn
- 26 - Cezimli Mimin Okunuşu
- 27 - İğdamı Mütecaniseyn
- 28 - İğdamı Mütekaribeyn
- 29 - İğdamı Şemsiyye
- 30 - İzharı Kamerriye
- 31 - Kalkale
- 32 - Lafzatullahın Okunuşu
- 33 - Zamirin Okunuşu
- 34 - Ra Harfinin Okunuşu
- 35 - Sekte
- 36 - Hurufu Mukattaa
- 37 - Vakıf ve Durma işaretleri
- 38 - Küçük Nun ile Okuma
- Elmalılı Hamdi Tefsiri
- Submenu 4.4
- Submenu 4.5
- Submenu 4.6
- Kuran Öğreniyorum - Diyanet
- İlmihal
- Submenu 5.1
- Submenu 5.2
- Hadis-i Şerif
- Kütüb-ü Sitte 1-100
- Kütüb-ü Sitte 101-200
- Kütüb-ü Sitte 201-300
- Kütüb-ü Sitte 301-400
- Kütüb-ü Sitte 401-500
- Kütüb-ü Sitte 501-600
- Kütüb-ü Sitte 601-700
- Kütüb-ü Sitte 701-800
- Kütüb-ü Sitte 801-900
- Kütüb-ü Sitte 901-1000
- Kütüb-ü Sitte 1001-1100
- Kütüb-ü Sitte 1101-1200
- Kütüb-ü Sitte 1201-1300
- Kütüb-ü Sitte 1301-1400
- Kütüb-ü Sitte 1401-1500
- Kütüb-ü Sitte 1501-1600
- Kütüb-ü Sitte 1601-1700
- Kütüb-ü Sitte 1701-1800
- Kütüb-ü Sitte 1801-1900
- Kütüb-ü Sitte 1901-2000
- Kütüb-ü Sitte 2001-2100
- Kütüb-ü Sitte 2101-2200
- Kütüb-ü Sitte 2201-2300
- Kütüb-ü Sitte 2301-2400
- Kütüb-ü Sitte 2401-2500
- Kütüb-ü Sitte 2501-2600
- Kütüb-ü Sitte 2601-2700
- Kütüb-ü Sitte 2701-2800
- Kütüb-ü Sitte 2801-2900
- Kütüb-ü Sitte 2901-3000
- Kütüb-ü Sitte 3001-3100
- Kütüb-ü Sitte 3101-3200
- Kütüb-ü Sitte 3201-3300
- Kütüb-ü Sitte 3301-3400
- Kütüb-ü Sitte 3401-3500
- Kütüb-ü Sitte 3501-3600
- Kütüb-ü Sitte 3601-3700
- Kütüb-ü Sitte 3701-3800
- Kütüb-ü Sitte 3801-3900
- Kütüb-ü Sitte 3901-4000
- Kütüb-ü Sitte 4001-4100
- Kütüb-ü Sitte 4101-4200
- Kütüb-ü Sitte 4201-4300
- Kütüb-ü Sitte 4301-4400
- Kütüb-ü Sitte 4401-4500
- Kütüb-ü Sitte 4501-4600
- Kütüb-ü Sitte 4601-4700
- Kütüb-ü Sitte 4701-4800
- Kütüb-ü Sitte 4801-4900
- Kütüb-ü Sitte 4901-5000
- Kütüb-ü Sitte 5001-5100
- Kütüb-ü Sitte 5101-5200
- Kütüb-ü Sitte 5201-5300
- Kütüb-ü Sitte 5301-5400
- Kütüb-ü Sitte 5401-5500
- Kütüb-ü Sitte 5501-5600
- Kütüb-ü Sitte 5601-5700
- Kütüb-ü Sitte 5701-5800
- Kütüb-ü Sitte 5801-5900
- Kütüb-ü Sitte 5901-6000
- Kütüb-ü Sitte 6001-6100
- Kütüb-ü Sitte 6101-6200
- Kütüb-ü Sitte 6201-6300
- Kütüb-ü Sitte 6301-6400
- Kütüb-ü Sitte 6401-6500
- Kütüb-ü Sitte 6501-6600
- Kütüb-ü Sitte 6601-6700
- Kütüb-ü Sitte 6701-6800
- Kütüb-ü Sitte 6801-6900
- Kütüb-ü Sitte 6901-7000
- Kütüb-ü Sitte 7001-7100
- Kütüb-ü Sitte 7101-7200
- Kütüb-ü Sitte 7201-7300
Yusuf Suresi - Yaşar Nuri Öztürk Meali
12 - Yusuf Suresi - Yaşar Nuri Öztürk Meali
Bismillâhirrahmânirrahîm.
1. Elif, Lâm, Râ.
O apaçık, apaydınlık Kitap'ın ayetleridir bunlar.
2. Biz onu sana,
aklınızı çalıştırasınız diye, Arapça bir Kur'an olarak indirdik.
3. Biz bu Kur'an'ı
sana vahyederek, hikâyelerin en güzelini anlatıyoruz. Oysaki sen, bundan önce
bunlardan tamamen habersiz olanlardandın.
4. Bir vakit Yûsuf
babasına şöyle demişti: "Babacığım, ben rüyada on bir yıldızla, Güneş'i ve
Ay'ı gördüm; onları bana secde ediyorlar gördüm."
5.
"Yavrucuğum, dedi, rüyanı kardeşlerine anlatma; sonra sana bir oyun
oynarlar. Hiç kuşkusuz şeytan, insan için açık bir düşmandır."
6. İşte böyle!
Rabbin seni seçip yüceltecek, olayların ve sözlerin tevilinden, sana bir şeyler
öğretecek, hem senin hem Yakub soyunun üzerinde nimetini tamamlayacaktır. Tıpkı
bundan önce ataların İbrahim ve İshak üzerine o nimeti tamamladığı gibi. Şu
kesin ki, senin Rabbin Alîm'dir, Hakîm'dir.
7. Yemin olsun ki,
Yûsuf ve kardeşlerinde istek ve arayış içinde olanlar için ibretler/işaretler
vardır.
8. O vakit onlar
şöyle demişlerdi: "Yûsuf ve kardeşi, babamıza bizden daha sevimli, bu bir
gerçek. Ama biz de birbirini her hal ve şartta destekleyen bir ekibiz. Şu da
kuşkusuz ki, bizim babamız, inkâr edilemez bir şaşkınlık içindedir."
9. "Yûsuf'u
öldürün yahut bir yere götürüp atın ki, babanızın ilgisi yalnız size yönelsin
ve bunun ardından barışçıl ve hayırsever bir topluluk haline gelesiniz."
10. İçlerinden söz
alan biri şöyle konuştu: "Yûsuf'u öldürmeyin. Onu bir kuyunun dibine bırakın;
gelip geçen kafilelerden biri onup bulup alır. Yapacaksanız böyle yapın!"
11. Dediler ki:
"Ey babamız, ne oluyor da Yûsuf konusunda bize güvenmiyorsun. Oysaki biz
ona hep öğüt vermekteyiz."
12. "Yarın
onu bizimle gönder, gezip oynasın. Kuşkun olmasın biz onu çok güzel korur,
gözetiriz."
13. Dedi ki:
"Onu götürmeniz beni çok çok üzer. Ve korkarım ki siz ondan habersiz bir
haldeyken onu kurt yer."
14. Dediler ki:
"Vallahi biz böylesine dayanışma içinde bir ekipken onu kurt yerse, o
takdirde biz hüsrana uğrayan kişiler oluruz."
15. Onu götürüp
kuyunun dibine koymaya karar verdiklerinde biz de ona şöyle vahyettik: Yemin
olsun ki sen onlara, şu yaptıklarını hiç farkında olmayacakları bir sırada
haber vereceksin."
16. Akşamdan sonra
babalarına geldiler; ağlıyorlardı.
17. "Ey
babamız, dediler, gittik, yarışıyorduk; Yûsuf'u eşyamızın yanında bırakmıştık,
kurt onu yemiş. Şimdi biz doğru da söylesek sen bize inanmayacaksın."
18. Yûsuf'un
gömleği üstüne sahte bir kan çalmışlardı, getirdiler. Babaları dedi ki:
"İş, söylediğiniz gibi değil. Nefisleriniz sizi aldatıp bir işe itmiş.
Artık bana düşen, güzelce sabretmek. Anlattıklarınıza karşı yalnız Müsteân olan
Allah'tan yardım istenir."
19. Bir yolcu
kafilesi gelmişti. Sucularını gönderdiler. O da kovasını sarkıttı. "Müjde!
Bu bir oğlan!" diye haykırdı. Ticaret maksadıyla onu sakladılar. Allah ne
yaptıklarını çok iyi biliyordu.
20. Onu basit bir
karşılıkla, birkaç paraya sattılar. Onlar, ona değer vermeyen kişilerdi.
21. Onu satın alan
Mısırlı, karısına şöyle dedi: "Ona iyi bak, kendisine güzel bir yer
hazırla. Bize yararı dokunabilir. Belki de evlat ediniriz onu." İşte bu
şekilde biz Yûsuf'a yeryüzünde imkân verip o toprağa yerleştirdik ki, ona
olayların/haberlerin yorumunu öğretelim. Allah, kendi emrine Gâlib'dir/kendi
emrine hükmeder. Ama insanların çokları bilmiyorlar.
22. Yûsuf gerekli
olgunluğa ulaşınca ona hükmetme yeteneği ve ilim verdik. Güzel düşünüp güzel
davrananları biz işte böyle ödüllendiririz.
23. Yûsuf'un,
evinde kaldığı kadın, onun nefsinden gönlünü tatmin etmek istedi. Kapıları
kilitledi, "Hadi gel!" dedi. Yûsuf: "Allah'a sığınırım, Rabbim
beni güzel bir barınağa kavuşturmuştur. Zalimler iflah etmez." dedi.
24. Yemin olsun,
kadın onu arzulamıştı. Eğer Rabbinin gerçeğe dikkat çeken delilini görmeseydi,
o da onu arzulamıştı. Biz böylece ondan, kötülüğü ve fuhşu uzak tutuyorduk.
Çünkü o, bizim samimi/seçkin kullarımızdandı.
25. İkisi birden
kapıya koştular. Kadın onun gömleğini arkadan yırttı. Kapının yanında kadının
beyi ile yüz yüze geldiler. Kadın seslendi: "Senin ailene kötülük
düşünenin cezası nedir; hapsedilmek mi, acıklı bir işkence mi?"
26. Yûsuf dedi ki:
"O, gönlünü eğlendirmek için beni kullanmak istedi." Kadının
ailesinden bir tanık da şu yolda tanıklık etti: "Eğer erkeğin gömleği önden
yırtılmışsa kadın doğru söylüyor, bu durumda erkek yalancılardandır.
27. Eğer erkeğin
gömleği arkadan yırtılmışsa kadın yalan söylemiştir. Bu durumda erkek, doğru
sözlülerdendir."
28. Gömleğin
arkadan yırtılmış olduğunu görünce şöyle konuştu: "Bu sizin
tuzaklarınızdandır. Sizin tuzaklarınız gerçekten çok yamandır."
29. "Yûsuf,
sakın bundan bahsetme! Kadın, sen de günahının affını dile! Sen, gerçekten
günahkârlardan oldun."
30. Şehirde bazı
kadınlar şöyle konuştular: "Azîz'in karısı, genç uşağının nefsinden
gönlünü eğlendirmek istemiş. Aşktan yüreğinin zarı delinmiş. Öyle anlıyoruz ki,
kadın tam bir çılgınlığa düşmüş."
31. Kadın onların
oyunlarını işitince, onlarla haber gönderdi. Kendilerine, yaslanarak
yiyebilecekleri bir sofra hazırladı ve her birine bir bıçak verdi. Yûsuf'a:
"Karşılarına çık!" dedi. Nihayet Yûsuf'u görünce onu öylesine
yücelttiler ki, kendilerinin ellerini kestiler. Şöyle dediler: "Aman
Allah'ım! Bu bir insan değil; asil bir melek bu!"
32. Kadın dedi ki:
"İşte budur o, hakkında beni kınadığınız. Vallahi, ben onunla gönlümü
eğlendirmek istedim de o masum bir tavırla bundan çekindi. Ama, eğer kendisine
emrettiğimi yapmazsa yemin ediyorum hapse tıkılacak ve horlananlardan
olacaktır."
33. Yûsuf dedi:
"Rabbim! Zından benim için bunların beni çağırdığı şeyden daha sevimlidir.
Eğer onların oyununu benden uzak tutmazsan onlara meyleder de cahillerden
olurum."
34. Rabbi onun
duasını kabul etti de kadınların tuzaklarını ondan uzaklaştırdı. Her şeyi duyar
O, her şeyi bilir.
35. Bunca delili
gördükten sonra bile Yûsuf'u bir süreye kadar zındana tıkmaları kararı onlara
egemen oldu.
36. Onunla
birlikte zındana iki genç daha girmişti. Bir tanesi dedi ki: "Rüyada
gördüm, şarap sıkıyordum." Öteki de şöyle dedi: "Ben de gördüm ki,
başımın üstünde ekmek taşıyorum, kuşlar ondan yiyor. Bunun yorumunu bize
bildir. Biz senin, güzel düşünüp güzel davrananlardan olduğun
kanısındayız."
37. Yûsuf dedi ki:
"Rızıklanacağınız herhangi bir yemek size gelmeden önce onun yorumunu
ikinize mutlaka bildiririm." Bu, Rabbimin bana öğrettiği şeylerdendir.
Ben, Allah'a inanmayan ve âhireti de tamamen inkâr eden bir toplumun milletini
terk ettim."
38. "Ve
atalarım İbrahim'in, İshak'ın, Yakub'un milletine uydum. Bizim herhangi bir
şeyi Allah'a ortak tutmamız söz konusu olamaz. İşte bu, Allah'ın bize ve diğer
insanlara bir lütfudur. Ama insanların çokları şükretmiyorlar."
39. "Ey benim
zından arkadaşlarım! Parçalara bölünüp fırkalaşmış rabler mi daha hayırlıdır,
Vâhid ve Kahhâr olan Allah mı?"
40. "O'nun
yanında nelere kulluk ediyorsunuz? Sadece bir takım isimlere ki, adlarını siz
ve atalarınız koymuştur. Onlar hakkında Allah, hiçbir kanıt indirmemiştir.
Hüküm yalnız Allah'ındır. O, yalnız ve yalnız kendisine kulluk etmenizi
emretti. Eskimez ve pörsümez din işte budur. Ama insanların çokları
bilmiyorlar."
41. "Ey benim
zından arkadaşlarım! Rüyanıza gelince: Bir taneniz rab edindiği kişiye şarap
sunacak. Ötekiniz ise asılacak da kuşlar başından yiyecek. Hakkında fetva
sorduğunuz iş, böyle hükme bağlanmıştır."
42. Yûsuf o iki
kişiden, kurtulacağını düşündüğüne şöyle dedi: "Rab edindiğin kişi yanında
beni an." Ama şeytan o adama, rab edindiği kişiye hatırlatmayı unutturdu.
Böylece Yûsuf yıllarca zındanda kaldı.
43. Kral dedi ki:
"Düşümde yedi semiz inek görüyorum. Bunları yedi cılız inek yiyor. Ayrıca
yedi yeşil başak, yedi de kuru başak görüyorum. Ey bendelerim! Eğer rüya tabir
ediyorsanız, bu rüyam hakkında bana bir fetva verin."
44. Dediler ki:
"Bunlar, demet demet hayallerden ibarettir. Biz, hayal ve kuruntuların
yorumunu bilenler değiliz."
45. Zındandaki iki
adamdan kurtulanı, uzun bir zamandan sonra eskiyi hatırladı da şöyle dedi:
"Onun yorumunu size ben haber veririm. Siz beni zındana gönderin."
46. "Yûsuf,
ey özü-sözü doğru insan! Şu rüyayı yorumla bize. Yedi semiz inek var, yedi
cılız inek bunları yiyor; yedi yeşil başak, bir yedi tane de kuru başak. Umarım
buradan insanların yanına giderim, onlar da öğrenirler."
47. Yûsuf dedi:
"Alışılageldiği şekliyle yedi yıl ekin ekeceksiniz. Biçtiklerinizden
yiyecek kadar az bir miktar alır, gerisini başağında bırakırsınız."
48. "Bunun
ardından yedi kurak yıl gelecek. Bu yıllar, saklayabileceğiniz bir miktar ekin
hariç, önceden biriktirdiklerinizi yiyip tüketecek."
49. "Bunun
arkasından bir yıl gelecek ki, halk onda bol yağmura kavuşup rahat edecek;
meyve suyu sıkıp süt sağacaklar."
50. Kral: "Bu
yorumu yapanı bana getirin!" dedi. Elçi kendisine gelince, Yûsuf dedi ki:
" Rab edindiğin kişiye dön de sor bakalım, o ellerini kesen kadınların
derdi neydi? Rabbim, o kadınların hilelerini çok iyi bilmektedir."
51. Kral dedi:
"Yûsuf'un nefsinden murat almak istediğinizde, derdiniz ne idi?"
Dediler ki: "Allah şahit, biz onun hiçbir kötülüğünü bilmiyoruz."
Aziz'in karısı dedi ki: "İşte şimdi gerçek ortaya çıktı. Ben onunla gönül
eğlendirmek istemiştim. O, özü-sözü doğru insanlardandı."
52. "Gerçeği
söylüyorum ki, Yûsuf, gıyabında ona hainlik etmediğimi, Allah'ın, hainlerin
tuzağını başarıya ulaştırmayacağını bilsin."
53. "Nefsimi
ak-pak gösteremem. Çünkü nefs, Rabbimin merhamet ettiği durumlar hariç, olanca
gücüyle kötülüğü emreder. Ama Rabbim çok affedici, çok esirgeyicidir.
54. Kral dedi ki:
"Onu bana getirin, kendime özel dost edineyim." Yûsuf'la konuşunca da
şöyle dedi: "Artık bugün yanımızda mevkii olan, güvenilir bir
dostsun."
55. Yûsuf dedi ki:
"Beni ülke hazinelerine bakan yap. Ben iyi bir koruyucuyum;
bilgiliyim."
56. İşte böylece
biz Yûsuf'a yeryüzünde imkân ve mevki verdik. Ülkede, istediği yerde
konaklayabiliyordu. Biz dilediğimiz kimseye rahmetimizi ulaştırırız; güzel
düşünüp güzel davrananların ödülünü yitirmeyiz.
57. İman edip
takvaya sarılanlar için âhiretteki ödül elbette daha değerlidir.
58. Nihayet
Yûsuf'un kardeşleri çıkageldiler; Yûsuf'un yanına girdiler, o onları tanıdı.
Ama onlar onu tanıyamıyorlardı.
59. Onların
yüklerini hazırlatıp bağlatınca şöyle konuştu: "Sizin, aynı babadan bir
kardeşiniz var, onu bana getirin. Görüyorsunuz, ben ölçüyü titizlikle yerine
getiriyorum. Ben, konukseverlerin de en hayırlısıyım."
60. "Eğer onu
bana getirmezseniz, artık yanımda sizin için ölçülecek bir şey yok, bir daha
bana yaklaşmayın."
61. Dediler:
"Onu babasından isteyip getirmeye çalışacağız, herhalde bunu yapacağız
da."
62. Yûsuf
muhafızlarına dedi ki: "Onların sermayelerini yüklerinin içine koyun.
Bakarsın ailelerine döndüklerinde onu fark eder de tekrar gelirler."
63. Babalarına
döndüklerinde dediler ki: "Ey babamız! Ölçü bizden yasaklandı. Şimdi
kardeşimizi bizimle gönder ki, ölçüp alabilelim. Biz onu gerçekten iyi
koruyacağız."
64. Dedi: "
Daha önce kardeşi için güvendiğim gibi yine güveneyim size, değil mi? Hâfız,
koruyucu olarak Allah'tır en hayırlı olan. Merhamet edenlerin en merhametlisi de
O'dur."
65. Yüklerini
açtıklarında sermayelerini buldular; onlara geri verilmişti. "Ey babamız,
dediler, daha ne istiyoruz! İşte sermayemiz, bize geri verilmiş. Ailemize
yeniden yiyecek alırız. Kardeşimizi koruruz. Bir deve yükü zahire de ilave
ederiz. Zaten şu aldığımız az bir miktardır."
66. Yakub dedi:
"Hepinizin çepeçevre kuşatılması müstesna, onu bana mutlaka getireceğinize
dair Allah'tan bir garanti vermedikçe, onu sizinle asla göndermem."
Kardeşler ona garanti verince şöyle dedi: "Şu söylediğinize Allah
Vekîl'dir."
67. Yakub şunu da
söyledi: "Oğullarım, bir tek kapıdan girmeyin, ayrı ayrı kapılardan girin.
Gerçi ben, Allah'ın takdir ettiği bir şeyi sizden savamam, hüküm yalnız
Allah'ındır. Yalnız O'na dayandım ben, yalnız O'na güvenip dayansın tevekkül
sahipleri."
68. Babalarının
emrettiği yerlerden kente girdiklerinde, bu onlardan Allah'ın herhangi bir
takdirini uzak tutmamıştı; sadece Yakub'un içindeki bir isteği
gerçekleştirmişti. Yakub, bizim ona öğretmemizden dolayı bilgi sahibi idi. Ama
halkın çoğu bunu bilmezdi.
69. Kardeşler
Yûsuf'un yanına girdiklerinde, Yûsuf öz kardeşini yanına çekip dedi: "Şu
bir gerçek ki, ben senin kardeşinim. Onların yapıp ettiklerine üzülme."
70. Yûsuf,
kardeşlerinin yüklerini hazırlatırken su kabını öz kardeşinin yükü içinde
koydu. Sonra bir ünleyici şöyle haykırdı: "Ey kafile, siz herhalde
hırsızlık ettiniz!"
71. Onlara dönüp
şöyle dediler: "Ne kaybettiniz?"
72. Dediler:
"Kralın su tasını kaybettik. Onu getirene bir deve yükü ödül var. Kefili
benim."
73. Kardeşler
dediler: "Vallahi, siz de iyi biliyorsunuz ki, biz bu toprağa bozgunculuk
yapmak için gelmedik, hırsız da değiliz biz."
74. Sordular:
"Eğer yalan söylüyorsanız, hırsızlığı yapanın cezası nedir?"
75. Kardeşler
dedi: "Cezası şu: Çalınan mal kimin yükünde çıkarsa yükün sahibi çalınan
mala karşılık olacaktır. Biz zalimleri böyle cezalandırıyoruz."
76. Bunun üzerine
Yûsuf öz kardeşinin heybesinden önce, öteki kardeşlerin heybelerini aramaya
başladı. Nihayet su kabını, öz kardeşinin heybesinden çıkardı. Yûsuf'a böyle
bir tuzak öğretmiştik. Yoksa Yûsuf, Allah'ın dilemesi dışında, kralın dinine
göre öz kardeşini alamazdı. Dilediklerimizi derece derece yükseltiriz biz. Her
bilgi sahibinin üstünde bir başka bilen vardır.
77. Kardeşler
dediler ki: "Bu çaldı ya, bundan önce de onun kardeşi çalmıştı."
Yûsuf bunu içinde sakladı, onlara açıklamadı. Şöyle diyordu: "Kötü bir
konumdasınız. O sizin dilinize doladığınız şeyi Allah daha iyi biliyor."
78. Kardeşler
dediler ki: "Ey vezir! Bunun ihtiyar bir babası var. Onun yerine bizden
birini alıkoy. Senin iyilikseverlerden olduğuna inanıyoruz."
79. "Ne, dedi
Yûsuf, Allah korusun. Eşyamızı yükünde bulduğumuz adamdan başkasını tutamayız.
Öyle bir şey yaparsak zalimlerden oluruz."
80. Yûsuf'tan
ümidi kesince bir kenara çekilip tartışmaya başladılar. Büyükleri dedi ki:
"Babanızın sizden Allah adına garanti aldığını, daha önce Yûsuf'a
yaptığınız haksızlığı bilmez misiniz? Babam bana izin verinceye, yahut da Allah
hakkımda hükmedinceye kadar bu ülkeden ayrılmayacağım. Yargıçların en hayırlısıdır
O."
81. Babanıza dönüp
şöyle deyin: "Ey babamız, oğlun hırsızlık etti. Biz sadece bildiğimize
tanıklık ettik. Biz gaybı bilenler değiliz."
82. "İçinde
bulunduğumuz kente, beraberinde döndüğümüz kervana sor. Biz gerçeğin ta
kendisini söylüyoruz."
83. Yakub dedi ki:
"Hayır, öyle değil, nefisleriniz sizi yine bir işe itmiş. Bana düşen yine
güzel bir sabra sarılmak. Bakarsın Allah onların hepsini bana getirir. Çünkü
Alîm olan O, Hakîm olan O'dur."
84. Ve yüzünü
onlardan öteye döndürdü de şöyle inledi: "Ey Yûsuf'a duyduğum gam,
neredesin!" Ve kederden gözlerine ak düştü. Durmadan yutkunuyordu.
85. Dediler ki:
"Hâlâ Yûsuf'u anıp duruyorsun. Sonunda ya kederinden eriyeceksin yahut da
helâk olup gideceksin."
86. Dedi ki:
"Ben, içimi doldurup taşan özlemimi, kederimi Allah'a arz ederim. Ve
Allah'ın yardımıyla sizin bilmediğiniz şeyleri bilirim."
87. "Ey
oğullarım! Gidin, artık Yûsuf'u ve kardeşini bulmak için dikkat kesilin.
Allah'ın rahmetinden ümit kesmeyin; çünkü, Allah'ın rahmetinde de, küfre
sapanlar topluluğundan başkası ümit kesmez."
88. Tekrar
Yûsuf'un yanına girdiklerinde şöyle dediler: "Ey Vezir! Bize de ailemize
de zorluk dokundu. Önemsiz bir sermaye ile geldik. Sen bize tam ölçü zahire
ver, bize sadaka vermiş ol. Allah, karşılıksız verenleri ödüllendirir."
89. Dedi: "O
cahil zamanınızda Yûsuf'a ve kardeşine ne yaptığınızı biliyorsunuz, değil
mi?"
90. Dediler ki:
"Sen, yoksa sen Yûsuf musun?" "Evet, dedi, ben Yûsuf'um. İşte şu
da kardeşim. Allah bize lütufta bulundu. Kim Allah'tan korkar, sabrederse Allah
güzel düşünüp güzel davrananların ödülünü yitirmez."
91. Dediler:
"Vallahi, Allah seni bizden üstün kıldı/seni bize tercih etti. Doğrusu biz
de büyük suç işlemiştik."
92. Yûsuf dedi:
"Bugün azarlanmayacaksınız. Allah sizi affeder. O, rahmet edenlerin en
merhametlisidir."
93. "Şu
gömleğimi götürün, babamın yüzü üstüne koyun ki, gözü görür hale gelsin. Ve
sonra da bütün ailenizle toplanıp bana gelin."
94. Kervan oradan
ayrılınca, öte yandan babaları şöyle seslendi: "Yemin olsun, ben Yûsuf'un
kokusunu duyuyorum! Umarım bana bunaklık isnat etmezsiniz."
95. Dediler:
"Vallahi, sen hâlâ o eski sapıklığında diretiyorsun!"
96. Müjdeci gelip
gömleği yüzünün üstüne bırakınca, gözü derhal görür hale geldi. Yakub:
"Ben size demedim mi? Allah'ın izniyle sizin bilmediklerinizi
bilirim." diye konuştu.
97. Oğulları
dediler: "Ey babamız! Günahlarımızın affını dile. Gerçekten biz hata
işledik."
98. Dedi:
"Rabbimden sizin için af dileyeceğim. Çok affedicidir O, çok
merhametlidir!"
99. Nihayet,
Yûsuf'un huzuruna vardıklarında Yûsuf, ana-babasına sarılıp kucakladı. Ve şöyle
dedi: "Girin Mısır'a, Allah dilerse emniyet ve güven içinde olacaksınız."
100. Ana-babasını
tahtın üstüne çıkardı. Hepsi, Yûsuf'un önünde secde eder gibi eğildiler. Yûsuf
dedi: "Babacığım, işte bu, benim önceden gördüğüm rüyanın yorumudur.
Rabbim onu gerçekleştirdi. O, bana çok güzel lütuflarda bulundu, şeytan, benimle
kardeşlerim arasına yamukluk soktuktan sonra, O beni zındandan çıkardı. Sizi de
çölden getirdi. Rabbim, dilediği şeyde çok ince lütuflar sergiliyor. Alîm olan
O'dur, Hakîm olan O'dur."
101. "Rabbim,
sen bana mülk ve saltanattan bir nasip verdin. Olayların ve düşlerin yorumundan
bana bir ilim öğrettin/olayların ve düşlerin yorumu konusunda beni eğittin. Ey
gökleri ve yeri yaratan! Benim dünyada da âhirette de Velî'm sensin! Beni
müslüman/sana teslim olmuş olarak öldür ve beni barışsever hayırlı kullar arasına
kat!"
102. İşte bunlar,
sana vahyettiğimiz gayb haberlerindendir. Onlar birlikte karar verip tuzak
kurarlarken sen yanlarında değildin.
103. Sen
hırslanasıya istesen de, insanların çoğu inanmayacaktır.
104. Sen, bu
tebliğin için onlardan bir ücret istemiyorsun. O, bütün âlemler için bir
hatırlatmadan başka şey değildir.
105. Göklerde ve
yerde nice mucizeler var ki, yanlarından geçerler de dönüp bakmazlar bile.
106. Onların çoğu
şirke bulaşmış olmadan Allah'a iman etmez.
107. Peki onlar,
Allah'ın azabından bir sarıp sarmalayanın gelmesinden yahut hiç farkında
olmadıkları bir sırada kıyametin ansızın tepelerine inmesinden emin mi
bulunuyorlar?
108. De ki:
"İşte benim yolum budur. Ben, Allah'a basîret üzere çağırırım/dua ederim.
Beni izleyenler de... Şanı yücedir Allah'ın! Ben müşriklerden değilim."
109. Senden önce
gönderdiklerimiz de kentler halkından kendilerine vahyettiğimiz bazı erlerden
başkası değildi. Yeryüzünde dolaşmadılar mı ki, onlardan öncekilerin akıbeti
nice oldu görsünler. Elbette ki âhiret yurdu sakınanlar için daha hayırlıdır.
Hâlâ akıllarınızı kullanmayacak mısınız?"
110. Ne zaman ki
resuller ümitsizliğe düşüp yalanlandıkları kanısına vardılar, işte o zaman
yardımımız kendilerine ulaştı da dilediklerimiz kurtarıldı. Azabımız suçlular
topluluğundan geri çevrilemez.
111. Yemin olsun
ki, resullerin hikâyelerinde, aklını ve gönlünü çalıştıranlar için bir ibret
vardır. Bu Kur'an, uydurulacak bir hadis/bir söz değildir; aksine o, önündekini
tasdikleyici, her şeyi ayrıntılı kılıcıdır. İnanan bir topluluk için de bir
kılavuz ve bir rahmettir.
----
Kategoriler
Hatim - Mukabele | Kuran Suresi | Kuran Meali | Kuran Öğreniyorum |
Yusuf Suresi - Yaşar Nuri Öztürk Meali - Kuran Hatim sayfasını izlemektesiniz.
Kur’an’ı Kerim
Allah tarafından gönderilen ilahi kitapların sonuncusu olan Kur’an’ı Kerim, son peygamber Hz. Muhammed’e (s.a.v.) indirilmiştir. Sözlükte toplamak, okumak, bir araya getirmek anlamına gelen Kur’an, terim olarak şöyle tarif edilir:
“Hz. Peygamber’e indirilen, mushaflarda yazılı olup, peygamberimizden bize kadar tevatür yoluyla nakledilmiş olan; okunmasıyla ibadet edilen ve insanlığın benzerini getirmekten aciz kaldığı “ilahi kelâm”dır.
İlahi kitapların en büyük özelliği ve değeri şüphesiz onların Allah’ın sözlerinden ibaret olmalarıdır. Ancak bugün bu özellik sadece Kur’ân-ı Kerîm’e mahsustur. Zira diğer ilâhî kitaplar peygamberlerinden sonra insanlarca tahrifat ile karşı karşıya kalmış ve sonunda bir insanın kaleme aldığı kitaplar haline gelmişlerdir. Zâten Kur’ân-ı Kerîm’in gönderilmesinin bir sebebi de budur. Son vahyedilen ilahi kelam olan Kur’ân-ı Kerîm, kendisinden önce gönderilen ilâhî kitapların bilgi ve hikmetlerini de içeren en mükemmel ilahi kitaptır. Kur’an Son ilahi kitap olması itibarıyla da bizzat Allah’ın muhafazası altındadır. O, hiç değişmeden kıyamete kadar insanlığa kurtuluş ve huzur reçetesi olmaya devam edecektir.
“Hz. Peygamber’e indirilen, mushaflarda yazılı olup, peygamberimizden bize kadar tevatür yoluyla nakledilmiş olan; okunmasıyla ibadet edilen ve insanlığın benzerini getirmekten aciz kaldığı “ilahi kelâm”dır.
İlahi Kitapların Özelliği
İlahi kitapların en büyük özelliği ve değeri şüphesiz onların Allah’ın sözlerinden ibaret olmalarıdır. Ancak bugün bu özellik sadece Kur’ân-ı Kerîm’e mahsustur. Zira diğer ilâhî kitaplar peygamberlerinden sonra insanlarca tahrifat ile karşı karşıya kalmış ve sonunda bir insanın kaleme aldığı kitaplar haline gelmişlerdir. Zâten Kur’ân-ı Kerîm’in gönderilmesinin bir sebebi de budur. Son vahyedilen ilahi kelam olan Kur’ân-ı Kerîm, kendisinden önce gönderilen ilâhî kitapların bilgi ve hikmetlerini de içeren en mükemmel ilahi kitaptır. Kur’an Son ilahi kitap olması itibarıyla da bizzat Allah’ın muhafazası altındadır. O, hiç değişmeden kıyamete kadar insanlığa kurtuluş ve huzur reçetesi olmaya devam edecektir.
KUR’AN’IN NÜZÛLÜ (İNDİRİLMESİ)
Kur’an-ı Kerim, Yüce Allah’tan Hz.Peygamber’e Cebrail aracılığıyla, vahiy yoluyla indirilmiştir. Kolayca ezberlenmesi, kısa zamanda insanlara ulaşması, manasının kolaylıkla anlaşılması, inançların ve hükümlerin müminlerin kalbinde yavaş yavaş kuvvetlenip kökleşmesi için Kur’an bir defada toptan indirilmemiş, yaklaşık yirmi üç senede, peyderpey indirilmiştir.
KURAN-I KERİM NASIL OKUNMALI? KURAN-I KERİM EN GÜZEL NASIL OKUNUR?
Kuran okurken dikkat edilmesi gerekenler
Kuran-ı Kerim'i doğru bir şekilde okumak için harflerin üzerilerindeki uzatmalarına ve mahreç yerlerine dikkat etmek oldukça önemlidir. Harflerin okunuşunu değiştiren medler yani uzatmalar kişinin Kuran-ı Kerim'i nağmeli okumasını sağlamaz. Nağmeli bir şekilde okumak demek, kişinin Kuran-ı Kerim'i okurken oluşturduğu güzel sesiyle dinleyicilerin gönlüne hitap etmesidir.
Nağmeli okunan bir ayet ise insanlara karşı Kuran-ı Kerimin daha fazla okunup, daha fazla dinlenmesini teşvik eder.