Yaşar Nuri Öztürk Meali - Kuranı Kerim
| |||
- Mukabele - Cüz
- Kuran Süreleri
- Kuran Meali
- Kuran Dersleri
- Kuran Öğreniyorum - Diyanet
- Ders 01 - Diyanet
- Ders 02 - Diyanet
- Ders 03 - Diyanet
- Ders 04 - Diyanet
- Ders 05 - Diyanet
- Ders 06 - Diyanet
- Ders 07 - Diyanet
- Ders 08 - Diyanet
- Ders 09 - Diyanet
- Ders 10 - Diyanet
- Ders 11 - Diyanet
- Ders 12 - Diyanet
- Ders 13 - Diyanet
- Ders 14 - Diyanet
- Ders 15 - Diyanet
- Ders 16 - Diyanet
- Ders 17 - Diyanet
- Ders 18 - Diyanet
- Ders 19 - Diyanet
- Ders 20 - Diyanet
- Ders 21 - Diyanet
- Ders 22 - Diyanet
- Ders 23 - Diyanet
- Ders 24 - Diyanet
- Ders 25 - Diyanet
- Ders 26 - Diyanet
- Ders 27 - Diyanet
- Ders 28 - Diyanet
- Ders 29 - Diyanet
- Ders 30 - Diyanet
- Tecvidli Kuran Dersleri
- 00 - Giriş
- 01 - Harfler
- 02 - Harflerin Çıkış Yerleri
- 03 - Harekeler
- 04 - Harflerin Yazılışları
- 05 - Bitişmeyen Harfler
- 06 - Kalın ve İnce Harfler
- 07 - Peltek Harfler
- 08 - Cezm
- 09 - Şedde
- 10 - Tenvin
- 10.1 - Tevcid Kuralları
- 11 - Med Harfleri
- 12 - Elifin Yerini Tutan Vav ve Ya
- 13 - Çeker
- 14 - Meddi Tabii ve Meddi Feri
- 15 - Meddi Muttasıl
- 16 - Meddi Munfasıl
- 17 - Meddi Lazım
- 18 - Meddi Arız
- 19 - Meddi Lin
- 19.1 - Tekvin ve Nunu Sakin
- 20 - İhfa
- 21 - İzhar
- 22 - İklab
- 23 - İdğamı Mael Gunne
- 24 - İdğamı Bila Gunne
- 25 - İdğamı Misleyn
- 26 - Cezimli Mimin Okunuşu
- 27 - İğdamı Mütecaniseyn
- 28 - İğdamı Mütekaribeyn
- 29 - İğdamı Şemsiyye
- 30 - İzharı Kamerriye
- 31 - Kalkale
- 32 - Lafzatullahın Okunuşu
- 33 - Zamirin Okunuşu
- 34 - Ra Harfinin Okunuşu
- 35 - Sekte
- 36 - Hurufu Mukattaa
- 37 - Vakıf ve Durma işaretleri
- 38 - Küçük Nun ile Okuma
- Elmalılı Hamdi Tefsiri
- Submenu 4.4
- Submenu 4.5
- Submenu 4.6
- Kuran Öğreniyorum - Diyanet
- İlmihal
- Submenu 5.1
- Submenu 5.2
- Hadis-i Şerif
- Kütüb-ü Sitte 1-100
- Kütüb-ü Sitte 101-200
- Kütüb-ü Sitte 201-300
- Kütüb-ü Sitte 301-400
- Kütüb-ü Sitte 401-500
- Kütüb-ü Sitte 501-600
- Kütüb-ü Sitte 601-700
- Kütüb-ü Sitte 701-800
- Kütüb-ü Sitte 801-900
- Kütüb-ü Sitte 901-1000
- Kütüb-ü Sitte 1001-1100
- Kütüb-ü Sitte 1101-1200
- Kütüb-ü Sitte 1201-1300
- Kütüb-ü Sitte 1301-1400
- Kütüb-ü Sitte 1401-1500
- Kütüb-ü Sitte 1501-1600
- Kütüb-ü Sitte 1601-1700
- Kütüb-ü Sitte 1701-1800
- Kütüb-ü Sitte 1801-1900
- Kütüb-ü Sitte 1901-2000
- Kütüb-ü Sitte 2001-2100
- Kütüb-ü Sitte 2101-2200
- Kütüb-ü Sitte 2201-2300
- Kütüb-ü Sitte 2301-2400
- Kütüb-ü Sitte 2401-2500
- Kütüb-ü Sitte 2501-2600
- Kütüb-ü Sitte 2601-2700
- Kütüb-ü Sitte 2701-2800
- Kütüb-ü Sitte 2801-2900
- Kütüb-ü Sitte 2901-3000
- Kütüb-ü Sitte 3001-3100
- Kütüb-ü Sitte 3101-3200
- Kütüb-ü Sitte 3201-3300
- Kütüb-ü Sitte 3301-3400
- Kütüb-ü Sitte 3401-3500
- Kütüb-ü Sitte 3501-3600
- Kütüb-ü Sitte 3601-3700
- Kütüb-ü Sitte 3701-3800
- Kütüb-ü Sitte 3801-3900
- Kütüb-ü Sitte 3901-4000
- Kütüb-ü Sitte 4001-4100
- Kütüb-ü Sitte 4101-4200
- Kütüb-ü Sitte 4201-4300
- Kütüb-ü Sitte 4301-4400
- Kütüb-ü Sitte 4401-4500
- Kütüb-ü Sitte 4501-4600
- Kütüb-ü Sitte 4601-4700
- Kütüb-ü Sitte 4701-4800
- Kütüb-ü Sitte 4801-4900
- Kütüb-ü Sitte 4901-5000
- Kütüb-ü Sitte 5001-5100
- Kütüb-ü Sitte 5101-5200
- Kütüb-ü Sitte 5201-5300
- Kütüb-ü Sitte 5301-5400
- Kütüb-ü Sitte 5401-5500
- Kütüb-ü Sitte 5501-5600
- Kütüb-ü Sitte 5601-5700
- Kütüb-ü Sitte 5701-5800
- Kütüb-ü Sitte 5801-5900
- Kütüb-ü Sitte 5901-6000
- Kütüb-ü Sitte 6001-6100
- Kütüb-ü Sitte 6101-6200
- Kütüb-ü Sitte 6201-6300
- Kütüb-ü Sitte 6301-6400
- Kütüb-ü Sitte 6401-6500
- Kütüb-ü Sitte 6501-6600
- Kütüb-ü Sitte 6601-6700
- Kütüb-ü Sitte 6701-6800
- Kütüb-ü Sitte 6801-6900
- Kütüb-ü Sitte 6901-7000
- Kütüb-ü Sitte 7001-7100
- Kütüb-ü Sitte 7101-7200
- Kütüb-ü Sitte 7201-7300
Yunus Suresi - Yaşar Nuri Öztürk Meali
10 - Yunus Suresi - Yaşar Nuri Öztürk Meali
Bismillâhirrahmânirrahîm.
1. Elif, Lâm, Râ.
İşte sana hikmetlerle dolu Kitap'ın ayetleri.
2. "İnsanları
uyar, iman edenlere de kendileri için Allah katında yüksek bir doğruluk derecesi
bulunduğunu müjdele" diye içlerinden bir er kişiye vahiy göndermemiz,
insanlara şaşırtıcı mı geldi? Küfre batanlar: "Bu adam açık bir
büyücüdür." dediler.
3. Şu bir gerçek
ki, sizin Rabbiniz gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra arş üzerine egemenlik
kurup iş ve oluşu çekip çeviren Allah'tır. O'nun izni olmadıkça hiçbir şefaatçı
devreye giremez. İşte bu Allah'tır sizin Rabbiniz. Artık O'na kulluk/ibadet
edin. Düşünüp anlamıyor musunuz?
4. Allah'tan hak
bir vaat olarak hepinizin dönüşü yalnız O'nadır. Yaratılışı başlatır, sonra
yarattıklarını varlık alanına ardarda çıkarır ki, iman edip hayra ve barışa
yönelik amelleri yerli yerince sergileyenleri ödüllendirsin. Küfre dalanlara
gelince, onlar için, nankörlük edip gerçeği örtmeleri yüzünden, kaynar sudan
bir içki ve acıklı bir azap öngörülmüştür.
5. Güneş'i ısı ve
ışık kaynağı; Ay'ı, hesabı ve yılların sayısını bilesiniz diye bir nur yapıp
ona evreler takdir eden O'dur. Allah bütün bunları rastgele değil, şaşmaz
ölçülere bağlı olarak yaratmıştır. Bilgiyle donanmış bir topluluk için ayetleri
ayrıntılı kılıyor.
6. Şu bir gerçek
ki, geceyle gündüzün birbiri ardınca değişip durmasında, Allah'ın göklerde ve
yerde vücut verdiği şeylerde, sakınan bir topluluk için sayısız ayetler vardır.
7. Şu bir gerçek
ki, bize kavuşmayı ummayanlar, iğreti hayatla tatmin bulup onunla rahatlayanlar
ve ayetlerimizden uzaklaşıp gaflete dalanlar,
8. Kazandıkları
şeyler yüzünden varış yerleri ateş olacakların ta kendileridir.
9. İman edip hayra
ve barışa yönelik amel sergileyenlere gelince, Rableri onları imanlarıyla
doğruya ve güzele iletir. Nimetlerle dolu cennetlerde onların altlarından
ırmaklar akacaktır.
10. Orada onların
yakarışı, "Tespih ederiz seni ey Allahımız!" ve birbirlerine esenlik
dilemeleri, "Selam!" şeklindedir. Ve onların son çağırışları şudur:
Bütün övgüler âlemlerin Rabbi Allah'adır.
11. Allah,
insanlara şerri, onların hayrı acele istedikleri gibi çabucak verseydi,
ecellerinin onlara ulaşmasına çoktan hükmedilmiş olurdu. Ama biz, bize
kavuşmayı ummayanları kendi azgınlıkları içinde körü körüne bocalamaya
bırakırız.
12. İnsanlara
zorluk dokunduğu zaman; yan yatarken, otururken, ayaktayken bize yalvarır. Ama
sıkıntısını çözdüğümüzde, kendisine dokunan bir zorluk yüzünden bize hiç
yalvarmamış gibi çekip gider. Haksızlığa/aşırılığa sapanlara, yapmakta
oldukları, işte böyle süslü gösterilmiştir.
13. Yemin olsun
ki, biz sizden önceki kuşakları, zulmettikleri ve resulleri kendilerine açık
kanıtlar getirdiği halde inanmadıkları için, helâk ettik. Günaha batanlar
topluluğunu biz böyle cezalandırırız.
14. Sonra onların
ardından yeryüzünde sizi halefler kıldık ki, nasıl iş yapacağınızı görelim.
15. Ayetlerimiz
onlara açık-seçik parçalar halinde okunduğu zaman, bize ulaşmayı ummayanlar
şöyle dediler: "Bundan başka bir Kur'an getir yahut bunu değiştir."
De ki: "Onu kendiliğimden değiştirmem benim için söz konusu olamaz. Ben
sadece bana vahyolunana uyuyorum. Rabbime isyan edersem, büyük bir günün
azabından korkuya düşerim."
16. De ki:
"Allah dileseydi, onu size okumazdım, onu size bildirmezdi de. Ondan önce
içinizde bir ömür kalmıştım. Hâlâ aklınızı kullanmayacak mısınız?"
17. Yalan düzerek
Allah'a iftira eden yahut O'nun ayetlerini yalanlayan kişiden daha zalim kim
var? Şu bir gerçek ki, suçlular iflah etmezler.
18. Allah'ın
yanında bir de kendilerine zarar veremeyen, yarar sağlayamayan şeylere kulluk
ediyorlar ve şöyle diyorlar: "Bunlar bizim Allah katındaki
şefaatçılarımızdır." De onlara: "Allah'a, göklerde ve yerde bilmediği
şeyleri mi haber veriyorsunuz?" Şanı yücedir O'nun, ortak koştuklarından
arınmıştır O.
19. İnsanlar bir
tek ümmetten başka değilken ihtilafa düştüler. Eğer Rabbinden bir söz öne
geçmemiş olsaydı, tartışıp durdukları konuda aralarında hüküm verilir/iş
mutlaka bitirilirdi.
20. Şöyle derler:
"Ona Rabbinden bir mucize indirilseydi ya!" De ki: "Gayb,
Allah'ın tekelinde. Hadi bekleyin; sizinle birlikte ben de
bekleyenlerdenim."
21. İnsanlara,
kendilerine dokunan bir darlıktan sonra bir rahat tattırdığımızda, ayetlerimiz
hakkında hemen bir tuzak sergilerler. De ki: "Tuzak kurma bakımından Allah
daha hızlıdır." Zaten, resullerimiz, kurmakta oldukları tuzakları
kaydediyorlar.
22. O yürütüyor
sizi karada ve denizde. Diyelim, gemidesiniz: Gemiler, içindekileri latîf bir
rüzgârla götürüyorlar. İçerdekiler ferah ve sevinç duymaktalar. Birden korkunç
bir kasırga geliverdi. Her taraftan dalgalar üzerlerine çullandı. Çepeçevre
kuşatıldıklarını düşünüp dini yalnız Allah'a özgüleyerek duaya koyuldular:
"Eğer bizi şu durumdan kurtarırsan, yemin olsun, sana şükredenlerden
olacağız."
23. Ama Allah
onları kurtarınca, hiç vakit geçirmeden yeryüzünde haksızlığa sapıp
azgınlaşırlar. Ey insanlar! Şu iğreti hayatın menfaati için yaptığınız azgınlık
ve taşkınlık yalnız sizin aleyhinizedir. Bir süre sonra bize döndürüleceksiniz
ve yapmakta olduklarınızı size haber vereceğiz.
24. Şu iğreti
hayatın durumu gökten indirdiğimiz bir suya benzer: İnsanların ve davarların
yedikleri yeryüzü bitkisi onunla karışmıştır. Nihayet toprak, takılarını
kuşanmış, süslenmiştir. Toprağın sahipleri onun üzerinde egemen olduklarını
sanmaktadırlar. Tam bu sırada emrimiz ona gece veya gündüz ulaşmıştır. Ve onu,
sanki dün yerinde yokmuş gibi biçip atmışızdır. Derin derin düşünen bir topluluk
için ayetleri böyle ayrıntılı olarak veriyoruz.
25. Allah, esenlik
yurduna çağırır ve dilediğini dosdoğru bir yola kılavuzlar.
26. Güzel düşünüp
güzel davrananlara güzellik var. Dahası da var. Onların yüzlerine kara da
bulaşmaz, zillet de... Cennetin dostlarıdır onlar; sürekli kalıcıdırlar orada.
27. Kötülük
kazananlara ise kötülüğün miktarınca karşılık vardır. Ama yüzlerini bir zillet
de kaplar. Onları Allah'tan kurtaracak kimse yoktur. Yüzleri gece parçalarından
karanlıklarla kaplanmış gibidir. Ateşin dostlarıdır bunlar. Sürekli
kalıcıdırlar içinde.
28. Gün olur,
onları bir araya toplarız; sonra şirke batmışlara sesleniriz: "Siz ve
ortak yaptıklarınız, yerlerinize!" Aralarını ayırmışızdır. Allah'a ortak
tuttukları şöyle haykırır: "Siz sadece bize kulluk/ibadet
etmiyordunuz."
29. "Sizinle
bizim aramızda tanık olarak Allah yeter. Doğrusu, biz sizin ibadetinizden
tamamen habersizdik."
30. İşte orada,
her benlik önceden gönderdiği şeyi kendisi deneyecektir. Hepsi gerçek
Mevlâ'larına döndürülmüş, iftira aracı yaptıkları şeyler kendilerini koyup
gitmiştir.
31. Sor:
"Sizi gökten ve yerden kim rızıklandırıyor? Ya o işitme gücünün ve
gözlerin sahibi kim? Kim çıkarıyor ölüden diriyi ve kim çıkarıyor diriden
ölüyü? Kim çekip çeviriyor iş ve oluşu?" Hemen, "Allah!"
diyecekler. De ki: "Hâlâ kendinize gelmiyor musunuz?"
32. İşte bu
Allah'tır sizin Hak Rabbiniz. Hak'tan sonra, sapıklıktan başka ne kalır ki?
Peki, nasıl oluyor da yüz geri döndürülüyorsunuz?
33. Bu, budur!
Rabbinin yoldan çıkanlar hakkındaki, "Onlar iman etmezler!" sözü
gerçekleşmiştir.
34. De ki:
"Ortak tuttuklarınız içinde, yaratışa başlayan, sonra, yarattığını çevirip
bir daha yaratan kim var?" De ki: "Allah! Yaratışı başlatır, sonra
onu çevirip yeniden yaratır. O halde nasıl oluyor da başka bir yöne
döndürülüyorsunuz?"
35. Şunu da söyle:
"Ortak tuttuklarınızdan kim var hakka götüren?" De ki: "Allah
götürür hakka. Hakka götürebilen mi izlenmeye daha layıktır yoksa
kılavuzlanmadıkça yolu bulamayan mı? Peki, ne oluyor size? Nasıl hüküm
veriyorsunuz siz?"
36. Onların çoğu
sanıdan başka bir şeyin ardınca gitmiyor. Doğrusu da şu ki sanı, haktan hiçbir
şey ifade etmez. Allah, onların yaptıklarını iyice bilmektedir.
37. Bu Kur'an,
Allah'ın berisinden birilerince yalan isnatlarla oluşturulmuş değildir. O,
kendinden öncekinin tasdiki ve Kitap'ın ayrıntılı kılınmasıdır. Kuşku ve
çelişme yoktur onda. Âlemlerin Rabbi'ndendir o.
38. Yoksa,
"onu uydurdu" mu diyorlar! De ki: "Eğer doğru sözlüler iseniz Allah
dışında, elinizin yettiklerini de çağırın da onun benzeri bir sure ortaya
çıkarın."
39. Hayır,
düşündükleri gibi değil. Onlar, ilmini kuşatamadıkları ve yorumu kendilerine
hiç gelmemiş bir şeyi yalanladılar. Onlardan öncekiler de böyle yalanlamıştı.
Bak da gör nasıl olmuştur zalimlerin sonu!
40. İçlerinden
buna inanacak var, inanmayacak var. Bozguncuları Rabbin daha iyi bilir.
41. Seni
yalanladılarsa şöyle söyle: "Benim yaptığım bana, sizin yaptığınız size.
Siz benim yaptığımdan uzaksınız, ben de sizin yaptığınızdan uzağım."
42. İçlerinde sana
kulak verenler de vardır. Peki, sağırlara sen mi işittireceksin? Hele bir de
akıllarını kullanmıyorlarsa!
43. Onlardan sana
bakanlar da vardır. Peki, körlere sen mi kılavuzluk edeceksin? Hele, kalp
gözleriyle de görmüyorlarsa!
44. Allah,
insanlara hiçbir şekilde zulmetmez. Ama insanlar öz benliklerine zulmediyorlar.
45. Onları
huzuruna toplayacağı gün, gündüzün bir saatinden başka, dünyada durmamış
gibidirler; aralarında tanışırlar. Allah'a kavuşmayı yalanlayıp da doğru yolu
tutmamış bulunanlar, hüsrana uğramışlardır.
46. Onların vaat
ettiğimizin bazısını sana göstersek de seni vefat ettirsek de dönüşleri
bizedir. Sonunda Allah, işlemiş olduklarına tanıklık edecektir.
47. Her ümmet için
bir resul öngörülmüştür. Resulleri gelince, aralarında adaletle hüküm verilir.
Hiçbir zulme uğratılmazlar.
48. Diyorlar ki:
"Doğru sözlülerseniz bu vaat ne zaman?"
49. De ki:
"Ben kendime bile Allah'ın istediği dışında bir zarar verme yahut yarar
sağlama gücünde değilim. Her ümmetin bir eceli var. Ecelleri geldiğinde bir
saat geri de kalamazlar, ileri de gidemezler."
50. Şöyle söyle:
"Diyelim O'nun azabı size gündüzün veya geceleyin gelecektir. Suçlular
bunlardan hangisini aceleyle ister?"
51. O azap
başınıza patladıktan sonra mı iman ettiniz! Şimdi mi? Hani onu aceleden isteyip
duruyordunuz?
52. Sonra,
zulmedenlere şöyle denecek: " O uzun süreli azabı tadın! Kazandığınız
şeyler dışında bir şeyle cezalandırılmayacaksınız!"
53. Soruyorlar
sana: "Doğru mu bu?" De ki: "Evet! Rabbime yemin ederim, o
doğrunun ta kendisidir! Ve siz ondan yakayı kurtaramayacaksınız."
54. Zulmetmiş her
benlik, yeryüzündekiler kendinin olsa, kurtulmak için tümünü fidye verecektir.
Azabı gördüklerinde pişmanlığı ta içlerinde duyarlar. Aralarında adaletle
hükmedilmiştir. Asla zulme uğratılmazlar!
55. Gözünüzü açın,
göklerde ve yerde ne varsa Allah'ındır! Gözünüzü açın, Allah'ın vaadi haktır!
Ama onların çokları bilmiyorlar.
56. O, hayat
verir, O öldürür. O'na döndürüleceksiniz!
57. Ey insanlar! İşte,
size Rabbinizden bir öğüt, gönüller derdine bir şifa, inananlara bir kılavuz ve
bir rahmet geldi.
58. De ki:
"Allah'ın lütfuyla, O'nun rahmetiyle, sadece onunla sevinip ferahlasınlar!
O, onların toplayıp yığdıklarından hayırlıdır."
59. De ki:
"Ne oldu size de Allah'ın size rızık olarak indirdiği şeylerden bir haram
yaptınız bir de helal?" De ki: "Allah mı size izin verdi, yoksa
Allah'a iftira mı ediyorsunuz?"
60. Yalanı Allah'a
yakıştıranlar, kıyamet günü hakkında ne düşünüyorlar? Allah, insanlara karşı
elbette lütuf sahibidir, fakat onların çokları şükretmiyorlar.
61. Bir iş ve
oluşta bulunsan, Kur'an'dan bir şey okusan; herhangi bir iş yapsanız, siz ona
dalıp gitmişken biz üstünüzde mutlaka tanıklarız. Ne yerde ne gökte zerre
ağırlığınca bir şey, ondan daha küçüğü de daha büyüğü de Rabbinden uzakta/gizli
kalmaz; tümü apaçık bir kitaptadır.
62. Gözünüzü açın!
Allah'ın velîleri için hiçbir korku yoktur. Tasaya da düşmezler onlar.
63. Onlar inanmış,
takvaya sarılmışlardır.
64. Dünya
hayatında da âhirette de müjde vardır onlara. Allah'ın kelimelerinde
değişme/değiştirme olmaz. İşte budur o büyük kurtuluş.
65. Onların sözü
seni üzmesin. Tüm onur ve kudret Allah'ındır. O her şeyi işitir, her şeyi
bilir.
66. Gözünüzü açın!
Göklerde kim var yerde kim varsa Allah'ındır! Allah'ın yanında başka şeylere
yalvaranlar, ortak koştuklarına uymuyorlar/Allah'ın yanında ortaklara
yalvaranlar neyin ardı sıra gidiyorlar? Onlar sadece sanıya uyuyorlar ve onlar
sadece saçmalıyorlar.
67. O, odur ki,
içinde durup dinlenesiniz diye sizin için geceye vücut verdi, gündüzü de
aydınlık kıldı. Hiç kuşkusuz, bunda, dinleyecek bir topluluk için ibretler
vardır.
68. "Allah
çocuk edindi!" dediler. Hâşâ! Allah bundan arınmıştır! O Ganî'dir, hiçbir
şeye muhtaç olmaz! Göklerdekiler de yerdekiler de O'nundur. Elinizde,
söylediğinize ilişkin hiçbir kanıt yok. Allah hakkında bilmediğiniz şeyi mi
söylüyorsunuz?
69. De ki:
"Allah hakkında yalan düzüp iftira edenler iflah etmeyeceklerdir!"
70. Dünyada biraz
nimetlenme, ardından dönüşleri bize! Sonra biz, inkâr ettiklerinden ötürü
şiddetli azabı onlara tattıracağız.
71. Onlara Nûh'un
haberini de oku! Hani, toplumuna şöyle demişti: "Eğer benim konumum ve
Allah'ın ayetlerini hatırlatmam size ağır geliyorsa artık ben, Allah'a
dayandım. Siz de ortaklarınızla bir araya gelip işinize bakın. Yapacağınız şey
size bir kaygı da vermesin, hükmünüzü bana uygulayın. Ve bana fırsat da
vermeyin."
72. "Yüz
çevirdiyseniz çevirin. Ben sizden bir ücret istemedim. Benim ücretim, Allah'tan
gelecektir. Bana, müslümanlardan/Allah'a teslim olanlardan olmam
emredildi."
73. Bunun üzerine,
onu yalanladılar. Biz de onu ve gemide onunla beraber bulunanları kurtardık,
onları yöneticiler yaptık; ayetlerimizi yalanlayanları da batırıp boğduk. Bak
da gör, önceden uyarılanların sonu nice oluyor!
74. Nûh'un
ardından birçok resulleri daha toplumlarına gönderdik. Onlara açık-seçik
kanıtlar getirdiler. Ama onlar daha önceden yalanladıkları şeye bir türlü
inanmadılar. Azgınlığa sapanların kalplerini biz, işte böyle mühürleriz.
75. Onların
ardından da Mûsa ile Hârun'u ayetlerimiz eşliğinde Firavun ve kurmaylarına
gönderdik. Kibre saptılar ve günahkâr bir topluluk oldular.
76. Gerçek,
katımızdan onlara geldiğinde şöyle demişlerdi: "Hiç kuşkusuz, bu, apaçık
bir büyüdür."
77. Mûsa dedi ki:
"Gerçek size ulaştığında böyle mi konuşuyorsunuz? Büyü müdür bu?
Büyücülerin kurtuluşu yoktur."
78. Dediler ki:
"Sen bize, atalarımızı üzerinde bulduğumuz şeyden bizi çeviresin de bu
toprakta devlet ve ululuk ikinizin olsun diye mi geldin? Biz, ikinize de
inanmıyoruz."
79. Firavun
seslendi: "Tüm bilgin büyücüleri huzuruma getirin!"
80. Büyücüler
gelince, Mûsa onlara şöyle dedi: "Ortaya koyma gücünde olduğunuz şeyleri
sergileyin."
81. Onlar
hünerlerini ortaya koyunca Mûsa dedi ki: "Sergilediğiniz şey büyüdür.
Allah onu mutlaka hükümsüz kılacaktır. Çünkü Allah, bozguncuların işini düzgün
yürütmez."
82. "Ve
suçlular hoş görmese de Allah, hakkı, kelimeleriyle ortaya çıkarıp
kanıtlayacaktır."
83. Firavun ve
kodamanlarının kendilerine kötülük etmelerinden korktukları için, kavmi
arasından bir gençlik grubu dışında hiç kimse Mûsa'ya inanmadı. Çünkü Firavun,
o toprakta gerçekten çok üstündü ve gerçekten sınır tanımaz azgınlardan
biriydi.
84. Mûsa dedi ki:
"Ey toplumum! Eğer Allah'a inanmışsanız, müslümanlarsanız/Allah'a teslim
olanlarsanız yalnız Allah'a dayanıp güvenin!"
85. Şöyle
yakardılar: "Yalnız Allah'a dayandık. Rabbimiz! Bizleri, zulmedenler
toplumu için bir imtihan aracı yapma!"
86. "O küfre
sapmış toplumdan rahmetinle bizi kurtar!"
87. Mûsa'ya ve
kardeşine şunu vahyettik: Kavminiz için kendilerini yerleştirmek üzere Mısır'da
evler hazırlayın. Evlerinizi kıble yapın/karşılıklı yapın ve namazı/duayı
yerine getirin! İnananlara müjde ver.
88. Mûsa şöyle
dedi: "Rabbimiz! Sen, Firavun ve kodamanlarına şu geçici hayatta debdebe
verdin, mallar verdin. Rabbimiz! Senin yolundan saptırsınlar diye mi? Rabbimiz!
Onların mallarını sil-süpür, kalplerini şiddetle sık ki, acıklı azabı görünceye
kadar inanmasınlar!"
89. Allah cevap
verdi: "İkinizin duası kabul edildi. Doğruluktan şaşmayın! İlimden
nasipsizlerin yolunu izlemeyin!"
90. Ve
İsrailoğullarını denizden geçirdik. Firavun ve ordusu, azgınlık ve düşmanlıkla
onları izlemekteydi. Nihayet, boğulma ümüğüne çökünce şöyle dedi: "İman
ettim. İsrailoğullarının inanmış olduğu dışında ilah yok. Ben de O'na teslim
olanlardanım."
91. "Şimdi
mi? Daha önce isyan etmiş, bozgunculardan olmuştun."
92. "Bugün
senin bedenini kurtaracağız ki, arkandan gelenlere bir ibret olasın. Ama
insanların çoğu bizim ayetlerimizden gerçekten habersiz bulunuyor."
93. Yemin olsun,
biz, İsrailoğullarını çok güzel bir yurda yerleştirdik ve kendilerine temiz
yiyeceklerden rızık verdik. Kendilerine ilim gelinceye kadar ihtilafa
düşmediler. Hiç kuşkusuz, Rabbin, tartışmakta oldukları şey hakkında kıyamet
günü aralarında hüküm verecektir.
94. Şayet sen,
sana indirdiğimizden kuşkulanmakta isen, senden önce kitabı okuyanlara sor.
Yemin olsun, hak sana Rabbinden gelmiştir. O halde, sakın kuşkulananlardan
olma!
95. Ve sakın
ayetlerimizi yalanlayanlardan olma, yoksa hüsrana düşenlerden olursun.
96. Aleyhlerine
Rabbinin kelimesi hak olanlar iman etmezler;
97. Tüm ayetler
onlara gelse bile. Ta, o korkunç azabı görünceye kadar.
98. Bir kent
inansa da imanı kendisine yarar sağlasa ya! Yûnus'un kavmi müstesna. Onlar
inanınca, dünya hayatında rezillik azabını üstlerinden kaldırmış ve kendilerini
belirli bir süreye kadar nimetlendirmiştik.
99. Eğer Rabbin
dileseydi, yeryüzündeki insanların tümü toplu halde mutlaka iman ederlerdi. Hal
böyle iken, mümin olmaları için insanları sen mi zorlayacaksın!
100. Allah'ın izni
olmadıkça hiçbir benlik iman edemez. Allah, pisliği, aklını kullanmayanlar
üzerine bırakır.
101. De ki:
"Göklerde ve yerde neler var/neler oluyor, bir bakın!" O ayetler ve
uyarılar iman etmeyen bir toplumun hiçbir işine yaramaz.
102. Onlar, sırf
kendilerinden önce gelip geçenlerin günleri gibisini bekliyorlar. De ki: "Bekleyin!
Sizinle beraber ben de bekleyenlerdenim."
103. Sonunda biz,
resullerimizi ve iman edenleri kurtarıyoruz. İşte böyledir. Üzerimize bir borç
olarak, inananları kurtarırız.
104. De ki:
"Ey insanlar, benim dinimden kuşkuda iseniz, ben sizin Allah'ın berisinden
kulluk ettiklerinize kulluk etmeyeceğim. Tam aksine ben, sizin canınızı alacak
olan Allah'a kulluk edeceğim. Bana, müminlerden olmam emredildi."
105. Şu da
emredildi: "Yüzünü, bir hanîf olarak dine çevir. Sakın müşriklerden
olma!"
106. "Allah'ın
berisinden, sana yarar sağlamayacak ve zarar veremeyecek şeylere yakarma! Eğer
bunu yaparsan mutlaka zalimlerden olursun."
107. Allah sana
bir zarar dokundurursa, onu kaldıracak olan başkası değil, yine O'dur. O sana
bir hayır dilerse, O'nun lütfunu reddedecek yoktur. Kullarından dilediğini
lütfuyla nasiplendirir. Gafûr'dur O, Rahîm'dir.
108. De ki:
"Ey insanlar! Şu bir gerçek ki hak size Rabbinizden gelmiştir. Artık
doğruya yönelen kendi benliği için yönelir; sapan da kendi benliği aleyhine
sapar. Ben sizin üzerinize vekil değilim."
109. Sana
vahyedilene uy ve Allah hüküm verinceye kadar sabret. O, hâkimlerin en
hayırlısıdır.
----
Kategoriler
Hatim - Mukabele | Kuran Suresi | Kuran Meali | Kuran Öğreniyorum |
Yunus Suresi - Yaşar Nuri Öztürk Meali - Kuran Hatim sayfasını izlemektesiniz.
Kur’an’ı Kerim
Allah tarafından gönderilen ilahi kitapların sonuncusu olan Kur’an’ı Kerim, son peygamber Hz. Muhammed’e (s.a.v.) indirilmiştir. Sözlükte toplamak, okumak, bir araya getirmek anlamına gelen Kur’an, terim olarak şöyle tarif edilir:
“Hz. Peygamber’e indirilen, mushaflarda yazılı olup, peygamberimizden bize kadar tevatür yoluyla nakledilmiş olan; okunmasıyla ibadet edilen ve insanlığın benzerini getirmekten aciz kaldığı “ilahi kelâm”dır.
İlahi kitapların en büyük özelliği ve değeri şüphesiz onların Allah’ın sözlerinden ibaret olmalarıdır. Ancak bugün bu özellik sadece Kur’ân-ı Kerîm’e mahsustur. Zira diğer ilâhî kitaplar peygamberlerinden sonra insanlarca tahrifat ile karşı karşıya kalmış ve sonunda bir insanın kaleme aldığı kitaplar haline gelmişlerdir. Zâten Kur’ân-ı Kerîm’in gönderilmesinin bir sebebi de budur. Son vahyedilen ilahi kelam olan Kur’ân-ı Kerîm, kendisinden önce gönderilen ilâhî kitapların bilgi ve hikmetlerini de içeren en mükemmel ilahi kitaptır. Kur’an Son ilahi kitap olması itibarıyla da bizzat Allah’ın muhafazası altındadır. O, hiç değişmeden kıyamete kadar insanlığa kurtuluş ve huzur reçetesi olmaya devam edecektir.
“Hz. Peygamber’e indirilen, mushaflarda yazılı olup, peygamberimizden bize kadar tevatür yoluyla nakledilmiş olan; okunmasıyla ibadet edilen ve insanlığın benzerini getirmekten aciz kaldığı “ilahi kelâm”dır.
İlahi Kitapların Özelliği
İlahi kitapların en büyük özelliği ve değeri şüphesiz onların Allah’ın sözlerinden ibaret olmalarıdır. Ancak bugün bu özellik sadece Kur’ân-ı Kerîm’e mahsustur. Zira diğer ilâhî kitaplar peygamberlerinden sonra insanlarca tahrifat ile karşı karşıya kalmış ve sonunda bir insanın kaleme aldığı kitaplar haline gelmişlerdir. Zâten Kur’ân-ı Kerîm’in gönderilmesinin bir sebebi de budur. Son vahyedilen ilahi kelam olan Kur’ân-ı Kerîm, kendisinden önce gönderilen ilâhî kitapların bilgi ve hikmetlerini de içeren en mükemmel ilahi kitaptır. Kur’an Son ilahi kitap olması itibarıyla da bizzat Allah’ın muhafazası altındadır. O, hiç değişmeden kıyamete kadar insanlığa kurtuluş ve huzur reçetesi olmaya devam edecektir.
KUR’AN’IN NÜZÛLÜ (İNDİRİLMESİ)
Kur’an-ı Kerim, Yüce Allah’tan Hz.Peygamber’e Cebrail aracılığıyla, vahiy yoluyla indirilmiştir. Kolayca ezberlenmesi, kısa zamanda insanlara ulaşması, manasının kolaylıkla anlaşılması, inançların ve hükümlerin müminlerin kalbinde yavaş yavaş kuvvetlenip kökleşmesi için Kur’an bir defada toptan indirilmemiş, yaklaşık yirmi üç senede, peyderpey indirilmiştir.
KURAN-I KERİM NASIL OKUNMALI? KURAN-I KERİM EN GÜZEL NASIL OKUNUR?
Kuran okurken dikkat edilmesi gerekenler
Kuran-ı Kerim'i doğru bir şekilde okumak için harflerin üzerilerindeki uzatmalarına ve mahreç yerlerine dikkat etmek oldukça önemlidir. Harflerin okunuşunu değiştiren medler yani uzatmalar kişinin Kuran-ı Kerim'i nağmeli okumasını sağlamaz. Nağmeli bir şekilde okumak demek, kişinin Kuran-ı Kerim'i okurken oluşturduğu güzel sesiyle dinleyicilerin gönlüne hitap etmesidir.
Nağmeli okunan bir ayet ise insanlara karşı Kuran-ı Kerimin daha fazla okunup, daha fazla dinlenmesini teşvik eder.