Yaşar Nuri Öztürk Meali - Kuranı Kerim
| |||
- Mukabele - Cüz
- Kuran Süreleri
- Kuran Meali
- Kuran Dersleri
- Kuran Öğreniyorum - Diyanet
- Ders 01 - Diyanet
- Ders 02 - Diyanet
- Ders 03 - Diyanet
- Ders 04 - Diyanet
- Ders 05 - Diyanet
- Ders 06 - Diyanet
- Ders 07 - Diyanet
- Ders 08 - Diyanet
- Ders 09 - Diyanet
- Ders 10 - Diyanet
- Ders 11 - Diyanet
- Ders 12 - Diyanet
- Ders 13 - Diyanet
- Ders 14 - Diyanet
- Ders 15 - Diyanet
- Ders 16 - Diyanet
- Ders 17 - Diyanet
- Ders 18 - Diyanet
- Ders 19 - Diyanet
- Ders 20 - Diyanet
- Ders 21 - Diyanet
- Ders 22 - Diyanet
- Ders 23 - Diyanet
- Ders 24 - Diyanet
- Ders 25 - Diyanet
- Ders 26 - Diyanet
- Ders 27 - Diyanet
- Ders 28 - Diyanet
- Ders 29 - Diyanet
- Ders 30 - Diyanet
- Tecvidli Kuran Dersleri
- 00 - Giriş
- 01 - Harfler
- 02 - Harflerin Çıkış Yerleri
- 03 - Harekeler
- 04 - Harflerin Yazılışları
- 05 - Bitişmeyen Harfler
- 06 - Kalın ve İnce Harfler
- 07 - Peltek Harfler
- 08 - Cezm
- 09 - Şedde
- 10 - Tenvin
- 10.1 - Tevcid Kuralları
- 11 - Med Harfleri
- 12 - Elifin Yerini Tutan Vav ve Ya
- 13 - Çeker
- 14 - Meddi Tabii ve Meddi Feri
- 15 - Meddi Muttasıl
- 16 - Meddi Munfasıl
- 17 - Meddi Lazım
- 18 - Meddi Arız
- 19 - Meddi Lin
- 19.1 - Tekvin ve Nunu Sakin
- 20 - İhfa
- 21 - İzhar
- 22 - İklab
- 23 - İdğamı Mael Gunne
- 24 - İdğamı Bila Gunne
- 25 - İdğamı Misleyn
- 26 - Cezimli Mimin Okunuşu
- 27 - İğdamı Mütecaniseyn
- 28 - İğdamı Mütekaribeyn
- 29 - İğdamı Şemsiyye
- 30 - İzharı Kamerriye
- 31 - Kalkale
- 32 - Lafzatullahın Okunuşu
- 33 - Zamirin Okunuşu
- 34 - Ra Harfinin Okunuşu
- 35 - Sekte
- 36 - Hurufu Mukattaa
- 37 - Vakıf ve Durma işaretleri
- 38 - Küçük Nun ile Okuma
- Elmalılı Hamdi Tefsiri
- Submenu 4.4
- Submenu 4.5
- Submenu 4.6
- Kuran Öğreniyorum - Diyanet
- İlmihal
- Submenu 5.1
- Submenu 5.2
- Hadis-i Şerif
- Kütüb-ü Sitte 1-100
- Kütüb-ü Sitte 101-200
- Kütüb-ü Sitte 201-300
- Kütüb-ü Sitte 301-400
- Kütüb-ü Sitte 401-500
- Kütüb-ü Sitte 501-600
- Kütüb-ü Sitte 601-700
- Kütüb-ü Sitte 701-800
- Kütüb-ü Sitte 801-900
- Kütüb-ü Sitte 901-1000
- Kütüb-ü Sitte 1001-1100
- Kütüb-ü Sitte 1101-1200
- Kütüb-ü Sitte 1201-1300
- Kütüb-ü Sitte 1301-1400
- Kütüb-ü Sitte 1401-1500
- Kütüb-ü Sitte 1501-1600
- Kütüb-ü Sitte 1601-1700
- Kütüb-ü Sitte 1701-1800
- Kütüb-ü Sitte 1801-1900
- Kütüb-ü Sitte 1901-2000
- Kütüb-ü Sitte 2001-2100
- Kütüb-ü Sitte 2101-2200
- Kütüb-ü Sitte 2201-2300
- Kütüb-ü Sitte 2301-2400
- Kütüb-ü Sitte 2401-2500
- Kütüb-ü Sitte 2501-2600
- Kütüb-ü Sitte 2601-2700
- Kütüb-ü Sitte 2701-2800
- Kütüb-ü Sitte 2801-2900
- Kütüb-ü Sitte 2901-3000
- Kütüb-ü Sitte 3001-3100
- Kütüb-ü Sitte 3101-3200
- Kütüb-ü Sitte 3201-3300
- Kütüb-ü Sitte 3301-3400
- Kütüb-ü Sitte 3401-3500
- Kütüb-ü Sitte 3501-3600
- Kütüb-ü Sitte 3601-3700
- Kütüb-ü Sitte 3701-3800
- Kütüb-ü Sitte 3801-3900
- Kütüb-ü Sitte 3901-4000
- Kütüb-ü Sitte 4001-4100
- Kütüb-ü Sitte 4101-4200
- Kütüb-ü Sitte 4201-4300
- Kütüb-ü Sitte 4301-4400
- Kütüb-ü Sitte 4401-4500
- Kütüb-ü Sitte 4501-4600
- Kütüb-ü Sitte 4601-4700
- Kütüb-ü Sitte 4701-4800
- Kütüb-ü Sitte 4801-4900
- Kütüb-ü Sitte 4901-5000
- Kütüb-ü Sitte 5001-5100
- Kütüb-ü Sitte 5101-5200
- Kütüb-ü Sitte 5201-5300
- Kütüb-ü Sitte 5301-5400
- Kütüb-ü Sitte 5401-5500
- Kütüb-ü Sitte 5501-5600
- Kütüb-ü Sitte 5601-5700
- Kütüb-ü Sitte 5701-5800
- Kütüb-ü Sitte 5801-5900
- Kütüb-ü Sitte 5901-6000
- Kütüb-ü Sitte 6001-6100
- Kütüb-ü Sitte 6101-6200
- Kütüb-ü Sitte 6201-6300
- Kütüb-ü Sitte 6301-6400
- Kütüb-ü Sitte 6401-6500
- Kütüb-ü Sitte 6501-6600
- Kütüb-ü Sitte 6601-6700
- Kütüb-ü Sitte 6701-6800
- Kütüb-ü Sitte 6801-6900
- Kütüb-ü Sitte 6901-7000
- Kütüb-ü Sitte 7001-7100
- Kütüb-ü Sitte 7101-7200
- Kütüb-ü Sitte 7201-7300
Taha Suresi - Yaşar Nuri Öztürk Meali
20 - Taha Suresi - Yaşar Nuri Öztürk Meali
Bismillâhirrahmânirrahîm.
1. Tâ, Hâ.
2. Biz bu Kur'an'ı
sana, zahmet çekesin, bedbaht olasın diye indirmedik;
3. Saygıyla
ürperene bir hatırlatma/düşündürme/öğüt verme olsun diye indirdik.
4. Yeri ve o yüce
mi yüce gökleri yaratandan bir vahiy olarak indirdik.
5. O Rahman, arş
üzerine egemenlik kurmuştur.
6. Göklerde,
yerde, onların arasında, toprağın bağrında ne varsa O'nundur.
7. Sen bu sözü
açıkça duyuracaksan da O, gizliyi de bilir, gizliden daha gizliyi de...
8. Allah'tır O.
İlah yok O'ndan başka. Esmâül Hüsna, en güzel isimler O'nundur.
9. Ulaştı mı sana
Mûsa'nın haberi?
10. Hani, bir ateş
görmüştü de ailesine şöyle demişti: "Bekleyin! Gözüme bir ateş ilişti.
Olabilir ki, ondan size bir kor parçası getiririm, yahut onun üzerinde bir
kılavuz bulurum."
11. Onun yanına
geldiğinde kendisine "Mûsa!" diye seslenildi.
12. "Benim
ben, senin Rabbin! Hadi, pabuçlarını çıkar; sen kutsal vadide,
Tuva'dasın."
13. "Ve ben
seni seçtim; o halde vahyedilecek olanı dinle!"
14. "Hiç
kuşkulanma ki ben Allah'ım! İlah yoktur benden başka! O halde bana ibadet et ve
namazını/duanı, beni hatırlayıp anmak için yerine getir."
15. "Kuşku
duyma ki o saat gelecektir. Onu neredeyse gizliyorum ki, her benlik gayretinin
karşılığını elde etsin."
16. "O halde
ona inanmayıp keyfi peşinde giden, seni ondan yüz geri etmesin. Yoksa perişan
olursun."
17. "Nedir o
sağ elindeki ey Mûsa?"
18. Cevap verdi:
"O, benim asamdır. Ona dayanırım, onunla koyunlarıma ağaçtan yaprak
indiririm. Onda, işime yarayan başka özellikler de vardır."
19. Buyurdu:
"Yere at onu ey Mûsa!"
20. O da onu attı.
Bir de ne görsün, bir yılan olmuş o, koşuyor...
21. Buyurdu:
"Al onu, korkma! Biz onu ilk görünümüne döndüreceğiz."
22. "Bir de
elini koynuna sok! Bir başka mucize olarak lekesiz, bembeyaz bir halde
çıksın."
23. "Böylece
sana en büyük mucizelerimizden bazılarını göstereceğiz."
24.
"Firavun'a git; çünkü o, azdı."
25. Mûsa dedi:
"Rabbim, göğsümü açıp genişlet;
26. İşimi bana
kolaylaştır."
27. "Dilimden
düğümü çöz,
28. Ki sözümü iyi
anlasınlar."
29. "Bana
ailemden bir yardımcı ver,
30. Kardeşim
Hârun'u."
31. "Onunla
sırtımı kuvvetlendir!"
32. "Onu
işime ortak kıl!"
33. "Ta ki
seni çokça tespih edelim!"
34. "Seni
çokça analım!"
35. "Kuşkusuz
sen, bizi görmektesin."
36. Buyurdu:
"İstediğin sana verildi, ey Mûsa!"
37. "Yemin
olsun, sana bir kez daha lütufta bulunmuştuk."
38. Hani, annene
vahyedileni şöyle vahyetmiştik:
39. "Onu
tabuta koyup ırmağa bırak! Irmak onu sahile götürsün ki, benim de düşmanım,
onun da düşmanı olan biri onu alsın. Üzerine kendimden bir sevgi bıraktım ki,
gözümün önünde yetiştirilesin."
40. "Hani,
kızkardeşin gidiyor, şöyle diyordu: "Onun bakımını üstlenecek kişiyi size
göstereyim mi?" Nihayet, seni annene geri döndürdük ki, gözü aydın olsun,
tasalanmasın. Sen bir de adam öldürmüştün. O zaman seni gamdan kurtarmıştık.
Seni iyice bir imtihana çekmiştik. Bunun ardından sen Medyen halkı arasında
yıllarca kaldın. Sonra, belirlenen bir vakitte/bir kadere göre geliverdin, ey
Mûsa!"
41. "Seni
kendim için seçip yetiştirdim."
42. "Sen ve
kardeşin, ayetlerimi götürün; beni anmakta gevşeklik etmeyin."
43.
"Firavun'a gidin, çünkü o azdı."
44. "Ona
yumuşak ve tatlı bir sözle hitap edin; belki öğüt alır, yahut ürperir."
45. Dediler ki:
"Rabbimiz, onun aleyhimizde bir taşkınlık yapmasından yahut yine
azmasından korkuyoruz."
46. Buyurdu:
"Korkmayın! Ben sizinle beraberim; işitiyorum, görüyorum."
47. "Hadi
gidin ona! Deyin ki; "Biz senin Rabbinin iki resulüyüz. İsrailoğullarını
bizimle gönder, onlara işkence etme! Rabbinden sana bir mucize getirdik. Selam,
hidayete uyanlaradır."
48. "Azabın,
yalanlayıp yüz çevirenler üzerine olacağı bize vahyedildi."
49. Firavun dedi:
"Sizin Rabbiniz kim, ey Mûsa?"
50. Mûsa dedi:
"Rabbimiz, her şeye yaratılışını lütfeden, sonra da yol-yordam gösteren
kudrettir."
51. Dedi:
"Peki, ilk nesillerin hali ne olacak?"
52. "Onlara
ilişkin bilgi, Rabbim katında bir Kitap'tadır. Rabbim ne şaşırır ne de
unutur."
53. Yeryüzünü size
beşik yapan, onda sizin için yollar açan, gökten su indiren O'dur. Biz o suyla
çeşitli bitkilerden çiftler çıkardık.
54. Yiyin,
hayvanlarınızı yayıp otlatın. Kuşkusuz bunda, aklı başında insanlar için
ibretler vardır.
55. Sizi yerden
yarattık. Tekrar oraya göndereceğiz. Ve oradan sizi bir kez daha çıkaracağız.
56. Yemin olsun, o
Firavun'a ayetlerimizin tamamını gösterdik ama yalanlayıp inadını sürdürdü.
57. Şöyle dedi:
"Büyünle bizi, toprağımızdan çıkarasın diye mi geldin, ey Mûsa!"
58. "Seninki
gibi bir büyü, biz de mutlaka sana getireceğiz. Seninle bizim aramızda öyle bir
buluşma yeri ve zamanı belirle ki, ne biz cayalım ne de sen. Herkese uygun bir
yer olsun."
59. Mûsa dedi:
"Bizimle buluşacağınız zaman, süs günü olsun. İnsanlar kuşluk vakti bir
araya getirilsin."
60. Bunun üzerine
Firavun oradan ayrıldı, tüm kurnazlığını topladı, sonra geldi.
61. Mûsa onlara
dedi ki: "Yazıklar olsun size, yalan düzerek Allah'a iftira etmeyin! Yoksa
bir azap ile kökünüzü kurutur. İftira eden, perişan olmuştur."
62. Bunun üzerine
işlerini aralarında tartıştılar, fısıltıyı koyulaştırdılar.
63. Dediler ki:
"Şunlar, iki büyücüden başka bir şey değillerdir. Büyüleriyle sizi
toprağınızdan çıkarmak ve sizin örnek yolunuzu silip yok etmek
istiyorlar."
64. "Hemen
hünerlerinizi birleştirin; sonra saf bağlamış olarak gelin! Bugün, üstün gelen
kurtulmuş olacaktır."
65. Dediler:
"Ey Mûsa, ya hünerini ortaya at yahut da ilk hüner sergileyen biz
olacağız."
66. Mûsa dedi:
"Hayır, siz atın!" Bir de ne görsün! Onların ipleri, sopaları,
yaptıkları büyüler yüzünden, kendisine gerçekten koşuyorlarmış hayalini verdi.
67. Mûsa
birdenbire içinde bir korku duydu.
68. Şöyle dedik:
"Korkma, üstün gelecek olan sensin!"
69. "Sağ
elindekini yere bırak! Onların, sanayi olarak ortaya çıkardıklarını yalayıp
yutsun. Onların sanayi olarak ürettikleri sadece bir büyücünün hilesidir.
Büyücü ise nereye gitse iflah etmez."
70. Bunun üzerine
büyücüler secdelere kapanıp şöyle seslendiler: "Hârun'un ve Mûsa'nın
Rabbine inandık!"
71. Firavun dedi:
"Ben izin vermeden ona inandınız öyle mi? O size, büyüyü öğreten
büyüğünüzdür. Yemin olsun, ellerinizi, ayaklarınızı çaprazlama keseceğim ve
yemin olsun sizi hurma ağaçlarına asacağım. O zaman iyice bileceksiniz,
hangimizin azabı daha şiddetli ve sürekli."
72. Dediler:
"Biz seni, bize gelen açık-seçik kanıtlara ve bizi yaratmış olana asla
tercih etmeyeceğiz. Verdiğin hükmü uygula. Senin hükmün olsa olsa bu dünya
hayatında geçer."
73. "Biz
Rabbimize inandık ki, günahlarımızı ve senin bizi zorladığın büyüyü affetsin.
Allah daha hayırlı, daha süreklidir."
74. Şu bir gerçek
ki, Rabbinin huzuruna suçlu olarak gelen için cehennem vardır. Orada ne ölür ne
de hayat bulur.
75. O'nun
huzuruna, hayra ve barışa yönelik iyilikler üretmiş bir mümin olarak varana
gelince, işte böyleleri için çok yüksek dereceler öngörülmüştür.
76. Adn cennetleri
ki, altlarından ırmaklar akar; sürekli kalacaklar içlerinde. Arınıp
temizlenenlerin ödülü işte budur.
77. Yemin olsun,
Mûsa'ya şöyle vahyetmiştik: "Kullarımı geceleyin yürüt! Denizde onlar için
kuru bir yol aç! Size yetişecekler diye korkma, endişelenme!"
78. Derken,
Firavun, ordusuyla birlikte onların arkasına düştü. Ama denizden onları sarıp
kuşatan, sarıp kuşattı.
79. Firavun kendi
toplumunu saptırmıştı; kılavuzluk edemedi.
80. Ey
İsrailoğulları, şu bir gerçek ki, biz sizi düşmanınızdan kurtardık. Tûr'un sağ
yanında size vaatte bulunduk. Ve üstünüze kudret helvasıyla bıldırcın indirdik.
81. Size
verdiğimiz rızkın temizlerinden yiyin! Bu konuda azgınlık etmeyin! Yoksa öfkem
üzerinize çöker. Ve kimin üstüne öfkem inerse o uçuruma gider.
82. Ve ben, tövbe
eden, inanan, hayra ve barışa yönelik iş yapıp sonra da düzgün bir biçimde yol
alan kimseye karşı, gerçekten çok affediciyim, Gaffâr'ım.
83. Seni toplumundan
çabucak uzaklaştıran neydi, ey Mûsa?
84. Dedi:
"Onlar, benim eserim üzerindeler. Ben sana gelmede acele davrandım ki,
benden hoşnut olasın, ey Rabbim!"
85. Buyurdu:
"Biz senden sonra toplumunu tam bir biçimde imtihan ettik. Sâmirî onları
saptırdı."
86. Bunun üzerine
Mûsa, öfkeli ve ümidi kırık bir halde kavmine döndü. Dedi: "Ey toplumum!
Rabbiniz size güzel bir vaatte bulunmadı mı? Süre mi size uzun geldi yoksa
Rabbinizden üzerinize bir gazabın inmesini mi istediniz de bana verdiğiniz söze
ters davrandınız?"
87. Dediler ki:
"Biz sana kendi irademizle/malımızla karşı çıkmadık. Olay şu: Bize o
topluluğun süs eşyalarından bazıları yükletilmişti, onları kaldırıp attık; aynı
şekilde Sâmirî de attı."
88. Sâmirî onlar
için, böğürmesi olan bir buzağı heykeli çıkardı. Dediler ki: "Bu, hem
sizin hem de Mûsa'nın tanrısıdır. Ama Mûsa unuttu."
89. Görmüyorlar mı
ki; o buzağı onlara bir sözü geri çeviremiyor; kendilerine bir zarar veremiyor,
bir yarar sağlayamıyor.
90. Yemin olsun,
Hârun daha önce onlara şunu söylemişti: "Ey kavmim, siz bununla imtihan
edildiniz. Sizin Rabbiniz o Rahman'dır. Artık bana uyun, emrime itaat
edin!"
91. Onlar şöyle
demişlerdi: "Mûsa bize dönünceye kadar ona tapıcılar olmakta devam
edeceğiz."
92. Mûsa dedi:
"Ey Hârun, onların saptıklarını gördüğün zaman seni ne engelledi de,
93. Benim ardım
sıra gelmedin. Emrime isyan mı ettin?"
94. Hârun dedi:
"Ey annemin oğlu! Sakalımı, başımı tutma! Ben senin şöyle diyeceğinden
korkmuştum: "Beniisrail arasına ayrılık soktun, sözüme bağlı
kalmadın!"
95. Mûsa dedi:
"Senin derdin neydi, ey Sâmirî?"
96. Sâmirî dedi:
"Onların görmediklerini gördüm. Resulün izinden bir avuç avuçladım da onu
attım. Nefsim bana böylesini hoş gösterdi."
97. Mûsa dedi:
"Defol, çünkü sen, hayatın boyunca "Bana dokunmayın!"
diyeceksin! Ve senin için asla kurtulamayacağın bir hesap zamanı da var. O
başını bekleyip durduğun tanrına bir bak! Onu kesinlikle yakacağız, sonra da
un-ufak edip denize dökeceğiz."
98. Gerçek olan şu
ki, sizin İlah'ınız kendisinden başka hiçbir tanrı olmayan Allah'tır. O, ilim
bakımından her şeyi çepeçevre kuşatmıştır.
99. İşte böylece,
geçip gitmişlerin haberlerinden bir kısmını sana anlatıyoruz. Biz sana
katımızdan da bir Zikir/Kur'an vermişizdir.
100. Kim ondan yüz
çevirirse, kıyamet günü bir günah yüklenecektir.
101. Uzun süre o
yükün altındadır; kıyamet gününde bu onlar için ne kötü yüktür!
102. O gün sûra
üfürülür ve günahkârları o gün gözleri gömgök bir halde haşrederiz.
103. Aralarında
fısıldaşır gibi konuşurlar: "Ancak on gün filan kaldınız."
104. Onların
söylemekte olduklarını biz daha iyi biliriz. Yolca en seçkinleri olan şöyle
diyordu: "Eni-sonu, bir gün kaldınız."
105. Sana
dağlardan soruyorlar. De ki: "Rabbim onları un-ufak edecektir."
106.
"Yerlerini bomboş, dümdüz bırakacaktır."
107.
"Yerlerinde bir eğrilik de bir yumruluk da görmeyeceksin."
108. O gün, eğip
bükmesi olmayan davetçiye uyarlar. Rahman'ın huzurunda sesler kısılır, artık
bir hışıltıdan başka şey işitmezsiniz.
109. O gün şefaat
yarar sağlamaz. Ancak Rahman'ın izin verdiği ve sözünden hoşnut olduğu kimse
müstesna...
110. Onların önden
gönderdiklerini de arkada bıraktıklarını da bilir, ama onlar O'nu ilimle
kuşatamazlar.
111. Bütün yüzler
o Hayy ve Kayyûm önünde yere inmiştir. Zulüm taşıyan perişan olup gitmiştir.
112. Mümin olarak
hayra ve barışa yönelik iyilikler yapan ise ne haksızlığa uğratılmaktan korkar
ne de ezilip horlanmaktan.
113. Biz onu işte
böyle, Arapça bir Kur'an olarak indirdik ve onun içinde tehditleri türlü
ifadelerle sıraladık ki sakınabilsinler, yahut da Kur'an onlara yeni bir
hatırlatıcı/hatırlatma sunsun.
114. O Melik/o hak
hükümdar olan Allah, yüceler yücesidir. Sana vahyi tamamlanmadan önce, Kur'an
hakkında aceleci olma. Şöyle de: "Rabbim, ilmimi artır!"
115. Yemin olsun,
biz daha önce Âdem'e ahit verdik de unuttu; biz onda bir kararlılık bulamadık.
116. Hani
meleklere "Âdem'e secde edin!" demiştik de İblis müstesna hepsi secde
etmişti. İblis dayatmıştı.
117. Bunun üzerine
biz şöyle demiştik: "Ey Âdem! Şu, senin de eşinin de düşmanıdır, dikkat et
de sizi cennetten çıkarmasın; sonra bedbaht olursun."
118. "Senin
burada ne acıkman söz konusudur ne de çıplak kalman."
119. "Ve sen
burada ne susayacaksın ne de güneşten yanacaksın."
120. Derken,
şeytan ona şöyle diyerek vesvese verdi: "Ey Âdem! Sana, sonsuzluk ağacıyla
eskimez-çökmez mülk ve saltanatı göstereyim mi?"
121. Nihayet,
ikisi de ondan yediler. Bunun üzerine, çirkin yerleri kendilerine açıldı; üzerlerine
cennet yapraklarından örtmeye başladılar. Âdem, Rabbine isyan etmiş, azmış,
ziyana uğramıştı.
122. Sonra, Rabbi
onu arıtıp temizledi, onun tövbesini kabul edip kendisini iyiye ve doğruya
kılavuzladı.
123. Allah dedi:
"İkiniz birlikte inin oradan! Birbirinize düşmansınız. Benden size bir
hidayet geldiğinde, benim o hidayetime uyan artık ne sapar ne de bedbaht
olur."
124. Kim benim
zikrimden/Kur'anımdan yüz çevirirse onun için zor, sıkıcı bir hayat şekli/dar
bir geçim vardır; kıyamet günü de onu kör olarak haşrederiz.
125. O der ki:
"Rabbim, beni neden kör haşrettin, ben gören biri idim?"
126. Allah
buyurur: "Ayetlerimiz sana geldiğinde sen böyle unutmuştun; bugün de sen
aynı şekilde unutuluyorsun."
127. İsraf
eden/haddi aşan ve Rabbinin ayetlerine inanmayan kimseleri biz böyle
cezalandırırız. Ve âhiretin azabı çok daha şiddetli, çok daha kalıcıdır.
128. Kendilerinden
önceki nesillerden nicelerini helâk etmemiz onları yola getirmedi mi? Onların
yurtlarında/barınaklarında dolaşıp duruyorlar. Akıl sahipleri için bunda
elbette ibretler vardır!
129. Eğer Rabbin
tarafından daha önce söylenmiş bir söz, belirlenmiş bir süre olmasaydı, bunlar
için de helâk kaçınılmaz olurdu.
130. Artık,
onların söylediklerine sabret; Güneş'in doğuşundan önce de batışından önce de
Rabbini överek tespih et! Gecenin bazı saatleriyle gündüzün iki ucunda da
tespih et ki, hoşnutluğa erebilesin.
131. Onlardan bazı
çiftlere, kendilerini imtihan etmek için iğreti hayatın süsü olarak verdiğimiz
nimetlere gözlerini dikme! Rabbinin rızkı hem daha hayırlı hem daha süreklidir.
132. Aileni
namaza/duaya özendir kendin de ona sabırla devam et! Biz senden rızık
istemiyoruz. Seni biz rızıklandırıyoruz. Sonuç takvanındır!
133. Dediler ki:
"Rabbinden bize bir mucize getirseydi ya!" Peki, önceki sayfalardaki
açık kanıt onlara gelmedi mi?
134. Eğer biz
onları, ondan önce bir azapla helâk etseydik mutlaka şöyle diyeceklerdi:
"Rabbimiz, ne olurdu bize bir resul gönderseydin de zelil ve rezil olmadan
önce senin ayetlerine uysaydık!"
135. De ki: "Herkes
bekleyip gözetlemede; hadi siz de bekleyip gözetleyin! Yakında bileceksiniz
dosdoğru yolu izleyenler kimlermiş, hidayete eren kimmiş!"
----
Kategoriler
Hatim - Mukabele | Kuran Suresi | Kuran Meali | Kuran Öğreniyorum |
Taha Suresi - Yaşar Nuri Öztürk Meali - Kuran Hatim sayfasını izlemektesiniz.
Kur’an’ı Kerim
Allah tarafından gönderilen ilahi kitapların sonuncusu olan Kur’an’ı Kerim, son peygamber Hz. Muhammed’e (s.a.v.) indirilmiştir. Sözlükte toplamak, okumak, bir araya getirmek anlamına gelen Kur’an, terim olarak şöyle tarif edilir:
“Hz. Peygamber’e indirilen, mushaflarda yazılı olup, peygamberimizden bize kadar tevatür yoluyla nakledilmiş olan; okunmasıyla ibadet edilen ve insanlığın benzerini getirmekten aciz kaldığı “ilahi kelâm”dır.
İlahi kitapların en büyük özelliği ve değeri şüphesiz onların Allah’ın sözlerinden ibaret olmalarıdır. Ancak bugün bu özellik sadece Kur’ân-ı Kerîm’e mahsustur. Zira diğer ilâhî kitaplar peygamberlerinden sonra insanlarca tahrifat ile karşı karşıya kalmış ve sonunda bir insanın kaleme aldığı kitaplar haline gelmişlerdir. Zâten Kur’ân-ı Kerîm’in gönderilmesinin bir sebebi de budur. Son vahyedilen ilahi kelam olan Kur’ân-ı Kerîm, kendisinden önce gönderilen ilâhî kitapların bilgi ve hikmetlerini de içeren en mükemmel ilahi kitaptır. Kur’an Son ilahi kitap olması itibarıyla da bizzat Allah’ın muhafazası altındadır. O, hiç değişmeden kıyamete kadar insanlığa kurtuluş ve huzur reçetesi olmaya devam edecektir.
“Hz. Peygamber’e indirilen, mushaflarda yazılı olup, peygamberimizden bize kadar tevatür yoluyla nakledilmiş olan; okunmasıyla ibadet edilen ve insanlığın benzerini getirmekten aciz kaldığı “ilahi kelâm”dır.
İlahi Kitapların Özelliği
İlahi kitapların en büyük özelliği ve değeri şüphesiz onların Allah’ın sözlerinden ibaret olmalarıdır. Ancak bugün bu özellik sadece Kur’ân-ı Kerîm’e mahsustur. Zira diğer ilâhî kitaplar peygamberlerinden sonra insanlarca tahrifat ile karşı karşıya kalmış ve sonunda bir insanın kaleme aldığı kitaplar haline gelmişlerdir. Zâten Kur’ân-ı Kerîm’in gönderilmesinin bir sebebi de budur. Son vahyedilen ilahi kelam olan Kur’ân-ı Kerîm, kendisinden önce gönderilen ilâhî kitapların bilgi ve hikmetlerini de içeren en mükemmel ilahi kitaptır. Kur’an Son ilahi kitap olması itibarıyla da bizzat Allah’ın muhafazası altındadır. O, hiç değişmeden kıyamete kadar insanlığa kurtuluş ve huzur reçetesi olmaya devam edecektir.
KUR’AN’IN NÜZÛLÜ (İNDİRİLMESİ)
Kur’an-ı Kerim, Yüce Allah’tan Hz.Peygamber’e Cebrail aracılığıyla, vahiy yoluyla indirilmiştir. Kolayca ezberlenmesi, kısa zamanda insanlara ulaşması, manasının kolaylıkla anlaşılması, inançların ve hükümlerin müminlerin kalbinde yavaş yavaş kuvvetlenip kökleşmesi için Kur’an bir defada toptan indirilmemiş, yaklaşık yirmi üç senede, peyderpey indirilmiştir.
KURAN-I KERİM NASIL OKUNMALI? KURAN-I KERİM EN GÜZEL NASIL OKUNUR?
Kuran okurken dikkat edilmesi gerekenler
Kuran-ı Kerim'i doğru bir şekilde okumak için harflerin üzerilerindeki uzatmalarına ve mahreç yerlerine dikkat etmek oldukça önemlidir. Harflerin okunuşunu değiştiren medler yani uzatmalar kişinin Kuran-ı Kerim'i nağmeli okumasını sağlamaz. Nağmeli bir şekilde okumak demek, kişinin Kuran-ı Kerim'i okurken oluşturduğu güzel sesiyle dinleyicilerin gönlüne hitap etmesidir.
Nağmeli okunan bir ayet ise insanlara karşı Kuran-ı Kerimin daha fazla okunup, daha fazla dinlenmesini teşvik eder.