Yaşar Nuri Öztürk Meali - Kuranı Kerim
| |||
- Mukabele - Cüz
- Kuran Süreleri
- Kuran Meali
- Kuran Dersleri
- Kuran Öğreniyorum - Diyanet
- Ders 01 - Diyanet
- Ders 02 - Diyanet
- Ders 03 - Diyanet
- Ders 04 - Diyanet
- Ders 05 - Diyanet
- Ders 06 - Diyanet
- Ders 07 - Diyanet
- Ders 08 - Diyanet
- Ders 09 - Diyanet
- Ders 10 - Diyanet
- Ders 11 - Diyanet
- Ders 12 - Diyanet
- Ders 13 - Diyanet
- Ders 14 - Diyanet
- Ders 15 - Diyanet
- Ders 16 - Diyanet
- Ders 17 - Diyanet
- Ders 18 - Diyanet
- Ders 19 - Diyanet
- Ders 20 - Diyanet
- Ders 21 - Diyanet
- Ders 22 - Diyanet
- Ders 23 - Diyanet
- Ders 24 - Diyanet
- Ders 25 - Diyanet
- Ders 26 - Diyanet
- Ders 27 - Diyanet
- Ders 28 - Diyanet
- Ders 29 - Diyanet
- Ders 30 - Diyanet
- Tecvidli Kuran Dersleri
- 00 - Giriş
- 01 - Harfler
- 02 - Harflerin Çıkış Yerleri
- 03 - Harekeler
- 04 - Harflerin Yazılışları
- 05 - Bitişmeyen Harfler
- 06 - Kalın ve İnce Harfler
- 07 - Peltek Harfler
- 08 - Cezm
- 09 - Şedde
- 10 - Tenvin
- 10.1 - Tevcid Kuralları
- 11 - Med Harfleri
- 12 - Elifin Yerini Tutan Vav ve Ya
- 13 - Çeker
- 14 - Meddi Tabii ve Meddi Feri
- 15 - Meddi Muttasıl
- 16 - Meddi Munfasıl
- 17 - Meddi Lazım
- 18 - Meddi Arız
- 19 - Meddi Lin
- 19.1 - Tekvin ve Nunu Sakin
- 20 - İhfa
- 21 - İzhar
- 22 - İklab
- 23 - İdğamı Mael Gunne
- 24 - İdğamı Bila Gunne
- 25 - İdğamı Misleyn
- 26 - Cezimli Mimin Okunuşu
- 27 - İğdamı Mütecaniseyn
- 28 - İğdamı Mütekaribeyn
- 29 - İğdamı Şemsiyye
- 30 - İzharı Kamerriye
- 31 - Kalkale
- 32 - Lafzatullahın Okunuşu
- 33 - Zamirin Okunuşu
- 34 - Ra Harfinin Okunuşu
- 35 - Sekte
- 36 - Hurufu Mukattaa
- 37 - Vakıf ve Durma işaretleri
- 38 - Küçük Nun ile Okuma
- Elmalılı Hamdi Tefsiri
- Submenu 4.4
- Submenu 4.5
- Submenu 4.6
- Kuran Öğreniyorum - Diyanet
- İlmihal
- Submenu 5.1
- Submenu 5.2
- Hadis-i Şerif
- Kütüb-ü Sitte 1-100
- Kütüb-ü Sitte 101-200
- Kütüb-ü Sitte 201-300
- Kütüb-ü Sitte 301-400
- Kütüb-ü Sitte 401-500
- Kütüb-ü Sitte 501-600
- Kütüb-ü Sitte 601-700
- Kütüb-ü Sitte 701-800
- Kütüb-ü Sitte 801-900
- Kütüb-ü Sitte 901-1000
- Kütüb-ü Sitte 1001-1100
- Kütüb-ü Sitte 1101-1200
- Kütüb-ü Sitte 1201-1300
- Kütüb-ü Sitte 1301-1400
- Kütüb-ü Sitte 1401-1500
- Kütüb-ü Sitte 1501-1600
- Kütüb-ü Sitte 1601-1700
- Kütüb-ü Sitte 1701-1800
- Kütüb-ü Sitte 1801-1900
- Kütüb-ü Sitte 1901-2000
- Kütüb-ü Sitte 2001-2100
- Kütüb-ü Sitte 2101-2200
- Kütüb-ü Sitte 2201-2300
- Kütüb-ü Sitte 2301-2400
- Kütüb-ü Sitte 2401-2500
- Kütüb-ü Sitte 2501-2600
- Kütüb-ü Sitte 2601-2700
- Kütüb-ü Sitte 2701-2800
- Kütüb-ü Sitte 2801-2900
- Kütüb-ü Sitte 2901-3000
- Kütüb-ü Sitte 3001-3100
- Kütüb-ü Sitte 3101-3200
- Kütüb-ü Sitte 3201-3300
- Kütüb-ü Sitte 3301-3400
- Kütüb-ü Sitte 3401-3500
- Kütüb-ü Sitte 3501-3600
- Kütüb-ü Sitte 3601-3700
- Kütüb-ü Sitte 3701-3800
- Kütüb-ü Sitte 3801-3900
- Kütüb-ü Sitte 3901-4000
- Kütüb-ü Sitte 4001-4100
- Kütüb-ü Sitte 4101-4200
- Kütüb-ü Sitte 4201-4300
- Kütüb-ü Sitte 4301-4400
- Kütüb-ü Sitte 4401-4500
- Kütüb-ü Sitte 4501-4600
- Kütüb-ü Sitte 4601-4700
- Kütüb-ü Sitte 4701-4800
- Kütüb-ü Sitte 4801-4900
- Kütüb-ü Sitte 4901-5000
- Kütüb-ü Sitte 5001-5100
- Kütüb-ü Sitte 5101-5200
- Kütüb-ü Sitte 5201-5300
- Kütüb-ü Sitte 5301-5400
- Kütüb-ü Sitte 5401-5500
- Kütüb-ü Sitte 5501-5600
- Kütüb-ü Sitte 5601-5700
- Kütüb-ü Sitte 5701-5800
- Kütüb-ü Sitte 5801-5900
- Kütüb-ü Sitte 5901-6000
- Kütüb-ü Sitte 6001-6100
- Kütüb-ü Sitte 6101-6200
- Kütüb-ü Sitte 6201-6300
- Kütüb-ü Sitte 6301-6400
- Kütüb-ü Sitte 6401-6500
- Kütüb-ü Sitte 6501-6600
- Kütüb-ü Sitte 6601-6700
- Kütüb-ü Sitte 6701-6800
- Kütüb-ü Sitte 6801-6900
- Kütüb-ü Sitte 6901-7000
- Kütüb-ü Sitte 7001-7100
- Kütüb-ü Sitte 7101-7200
- Kütüb-ü Sitte 7201-7300
Şuara Suresi - Yaşar Nuri Öztürk Meali
26 - Şuara Suresi - Yaşar Nuri Öztürk Meali
Bismillâhirrahmânirrahîm.
1. Tâ, Sîn, Mîm.
2. İşte sana
gerçeği apaçık gösteren Kitap'ın ayetleri...
3. Onlar iman
etmiyorlar diye kendini üzüntüden tüketir gibisin.
4. Eğer istersek
gökten üzerlerine bir mucize indiririz de boyunları onun önünde perişanlıkla
eğilip kalır.
5. O Rahman'dan
kendilerine söze bürünmüş yeni bir hatırlatma gelmeye dursun, ondan mutlaka yüz
çevirirler.
6. Yemin olsun,
yalanladılar ama yakında gelecektir onlara alaya alıp durdukları şeyin
haberleri.
7. Bakmadılar mı
yere, neler fışkırtmışız onda cömert ve bereketli her çiftten.
8. Bunda elbette
bir mucize var, fakat onların çoğu mümin değiller.
9. Ve hiç kuşku
yok, senin Rabbin gerçekten mutlak Azîz, mutlak Rahîm'dir.
10. Rabbinin
Mûsa'ya, "Zulüm sergileyenler topluluğuna git" diye seslenişini
hatırla.
11. "Firavun'un
toplumuna git! Hâlâ sakınmayacaklar mı?"
12. Demişti ki
Mûsa: "Rabbim, doğrusu ben, beni yalanlamalarından korkuyorum."
13. "Göğsüm
daralıyor, dilim açılmıyor. Görev emrini Hârun'a gönder."
14. "Hem,
benim üzerimde onlar aleyhine işlenmiş bir suç var; bu yüzden beni
öldürmelerinden korkuyorum."
15. "Hayır,
olmaz!" dediler. "Ayetlerimizi götürün. Biz sizinleyiz, her şeyi
dinlemekteyiz."
16. "Hemen
Firavun'a gidin, şöyle deyin: "Âlemlerin Rabbi'nin resulleriyiz biz."
17.
"İsrailoğullarını bizimle birlikte gönder."
18. Firavun dedi:
"Biz seni aramızda, bir çocuk olarak koruyup beslemedik mi? Ömrünün nice
yıllarını aramızda geçirdin."
19. "Ve
sonunda o yaptığını da yaptın. Nankörlerden birisin sen."
20. Mûsa dedi:
"Onu yaptığım zaman şaşkınlardandım."
21. "Sizden
korkunca aranızdan kaçtım. Daha sonra Rabbim bana hükmetme gücü bağışladı ve
beni peygamberlerden biri yaptı."
22. "O başıma
kaktığın nimet, İsrailoğullarını köle yapmana karşılıktı."
23. Firavun dedi:
"Peki, âlemlerin Rabbi kim?"
24. Dedi:
"Göklerin, yerin ve bunlar arasındakilerin Rabbi. Eğer iyice anlayıp
inanıyorsanız."
25. Firavun,
çevresindekilere dedi: "Duyuyor musunuz?"
26. Mûsa dedi:
"O hem sizin Rabbinizdir hem de önceki atalarınızın Rabbidir."
27. Firavun dedi:
"Şu size gönderilmiş bulunan resulünüz gerçekten tam bir deli."
28. Mûsa dedi:
"Eğer aklınızı işletirseniz O, doğunun, batının ve bunlar arasındakilerin
de Rabbidir."
29. Dedi:
"Benden başka ilah edinirsen, yemin olsun seni zındanlıklar arasına
atarım."
30. Mûsa dedi:
"Ya sana gerçeği gösteren bir şey getirmişsem!"
31. Dedi:
"Hadi getir onu ortaya, eğer doğru sözlülerden isen!"
32. O da asasını
attı. Bir de ne görsünler, asa korkunç bir ejderha oluvermiş.
33. Elini çıkardı,
o da anında seyredenler önünde bembeyaz kesildi.
34. Firavun,
çevresindeki kodamanlar konseyine şöyle dedi: "Bu adam gerçekten bilgin
bir büyücü;
35. Büyüsüyle sizi
toprağınızdan çıkarmak istiyor. Ne diyorsunuz?"
36. Dediler:
"Onu kardeşiyle birlikte alıkoy ve kentlere toplayıcılar gönder,
37. Ki, tüm
bilgili büyücüleri huzuruna getirsinler."
38. Nihayet
büyücüler belirlenen bir günün, belirlenen bir vaktinde bir araya getirildi.
39. Halka da:
"Siz de toplanır mısınız?" denildi.
40.
"Sanıyoruz ki, büyücülere uyacağız, eğer galip gelirlerse."
41. Büyücüler
geldiklerinde, Firavun'a dediler ki: "Eğer biz galip gelirsek bize
gerçekten ödül var, değil mi?"
42. "Evet,
dedi, siz o zaman benim yakınlarımdan olacaksınız."
43. Mûsa onlara
dedi ki: "Atacağınız şeyi atın!"
44. Bunun üzerine
onlar, iplerini ve değneklerini ortaya attılar ve dediler: "Firavun'un
onur ve yüceliği aşkına biz, evet biz galip geleceğiz."
45. Mûsa da
asasını attı. Bir de ne görsünler, o onların hüner olarak ortaya getirdikleri
şeyleri yalayıp yutuyor.
46. Bunun üzerine
büyücüler, secdelere kapandılar.
47. Dediler:
"İnandık âlemlerin Rabbi'ne."
48. "Mûsa'nın
ve Hârun'un Rabbine."
49. Firavun
haykırdı: "Ben size izin vermeden ona inandınız ha! Anlaşıldı, o sizin
hepinize sihirbazlığı öğreten büyüğünüz. Yakında bileceksiniz. Yemin olsun,
ellerinizi, ayaklarınızı çaprazlamasına keseceğim ve yemin olsun sizi toptan
asacağım."
50. Dediler:
"Zararı yok, biz nasıl olsa Rabbimize döneceğiz,
51. Ümidimiz odur
ki, Rabbimiz hatalarımızı bağışlar çünkü biz ilk inananlar olduk."
52. Mûsa'ya şunu
vahyettik: Kullarımı geceleyin yola çıkar. Mutlaka peşinize takılacaklar.
53. Bunun üzerine
Firavun, kentlere toplayıcılar gönderdi:
54. "Kuşkusuz
bunlar, küçücük bir topluluktur."
55. "Fakat
bize gerçekten öfke püskürüyorlar."
56. "Biz ise
dikkatli davranan koca bir kitleyiz."
57. Bunun üzerine
biz onları bahçelerinden, pınarlarından çıkardık.
58.
Hazinelerinden, mutlu-kutlu yerlerinden ettik.
59. Böylece
oralara İsrailoğullarını vâris kıldık.
60. Firavun ve
adamları, gün doğarken onları izlemeye başladılar.
61. İki topluluk
birbirini görecek hale gelince, Mûsa'nın adamları seslendi: "İşte şimdi
yakalandık!"
62. Mûsa dedi:
"Hayır, asla! Rabbim benimledir, bana kılavuzluk edecektir."
63. Bunun üzerine
Mûsa'ya, "Asanla denize vur!" diye vahyettik. Deniz hemen yarıldı,
her dalga kümesi kocaman bir dağ gibi oldu.
64. Ötekileri de
oraya yaklaştırdık.
65. Mûsa'yı ve
beraberindekileri toptan kurtardık.
66. Sonra
ötekileri boğduk.
67. Bunda elbette
bir ibret vardır ama onların çoğu inanmış kimseler değildi.
68. Ve şüphesiz,
senin Rabbindir O mutlak Azîz, mutlak Rahîm.
69. İbrahim'in
haberini de oku onlara.
70. Hani babasına
ve toplumuna şöyle demişti: "Siz neye ibadet ediyorsunuz?"
71. Dediler:
"Birtakım putlara tapıyoruz. Onların önünde toplanıp tapınmaya devam
edeceğiz."
72. Dedi:
"Yalvarıp yakardığınızda sizi duyuyorlar mı?"
73. "Size
yarar sağlıyor yahut zarar veriyorlar mı?"
74. Dediler:
"Hayır! Ancak atalarımızı böyle yapar halde bulduk."
75. Dedi:
"Gördünüz mü neye ibadet ediyormuşsunuz!"
76. "Siz ve o
eski atalarınız!"
77. "Şüphesiz
onlar benim düşmanım. Ama âlemlerin Rabbi dostum."
78. "O
yarattı beni, O yol gösteriyor bana."
79. "O'dur
beni doyuran, suvaran."
80.
"Hastalandığında O'dur bana şifa ulaştıran."
81. "Beni
öldürecek, sonra diriltecek O'dur."
82. "Din
gününde hatalarımı affetmesini umup durduğum da O'dur."
83. "Rabbim,
bana hükmetme gücü/hikmet bağışla, beni hak ve barış seven iyiler arasına
kat!"
84. "Sonradan
gelecekler arasında benimle ilgili doğru/isabetli bir dil oluştur."
85. "Beni,
nimetlerle dolu cennetin mirasçılarından kıl."
86. "Babamı
da affet. Çünkü o, sapmışlardandır."
87. "Herkesin
diriltileceği gün beni utandırma."
88. "Bir
gündür ki o, ne mal fayda verir ne oğullar."
89. "Yalnız
temiz bir kalple Allah'a varan kurtulur."
90. Cennet takva
sahiplerine yaklaştırılır.
91. Cehennem de
şımarıp azanların karşısına getirilir.
92. Denir ki
onlara: "O ibadet ettikleriniz nerede?"
93. "Allah'ın
dışındakiler, size yardım ediyorlar mı? Peki, kendilerine yardımları dokunuyor
mu?"
94. Ardından onlar
ve öteki azgınlar cehennemin içinde tıkılmıştır.
95. İblis orduları
toplu haldedir.
96. Onun içinde
birbiriyle çekişirlerken şöyle derler:
97. "Vallahi,
biz açık bir sapıklığın ta içindeymişiz."
98. "Çünkü
sizi âlemlerin Rabbi'yle aynı düzeyde tutuyorduk."
99. "Bizi
saptıran, o suçlulardan başkası değildi."
100. "Artık
ne şefaatçilerimiz var,
101. Ne
sıcak-samimi bir dostumuz."
102. "Keşke
bir dönüşünüz daha olsaydı da müminlerden olabilseydik."
103. Kuşkusuz,
bütün bunlarda mutlaka bir ibret vardır. Ama onların çoğu müminler değil.
104. Ve kuşkusuz
senin Rabbindir o mutlak Azîz, mutlak Rahîm.
105. Nûh kavmi de
hak elçileri yalanladı.
106. Kardeşleri
Nûh onlara şöyle demişti: "Siz hiç sakınmıyor musunuz?"
107. "Ben
sizin için gelmiş, güvenilir bir resulüm."
108. "Artık
Allah'tan sakının da bana itaat edin."
109. "Ben
bunun için sizden bir ücret istemiyorum. Benim ödülüm sadece âlemlerin
Rabbi'ndendir.
110. "Artık
Allah'tan sakının da bana itaat edin."
111. Dediler:
"Biz sana inanır mıyız? Seni, o bayağı zavallılar izliyor."
112. Nûh dedi:
"Onların yaptıklarına ilişkin bir ilmim yok."
113. "Onların
hesabı Rabbimden başkasına ait değildir. Bir düşünebilseniz!"
114. "Ben
iman etmiş insanları kovamam."
115. "Ben
sadece açık bir biçimde uyarmaktayım."
116. Dediler:
"Ey Nûh! Eğer bu işe son vermezsen, vallahi taşlananlardan
olacaksın."
117. Nûh şöyle
yakardı: "Rabbim, toplumun beni yalanladı."
118. "Artık
benimle onlar arasını iyice aç; beni ve beraberimdeki müminleri kurtar."
119. Bunun üzerine
biz, onu da beraberindekileri de o yüklü gemide kurtardık.
120. Sonra dışta
kalanları boğduk.
121. Bunda elbette
bir ibret var. Ama onların çoğu müminler değildi
122. Kuşkusuz,
senin Rabbindir o mutlak Azîz, mutlak Rahîm.
123. Âd da
peygamberleri yalanladı.
124. Kardeşleri
Hûd onlara: "Siz hiç sakınmıyor musunuz?" demişti.
125. "Ben
sizin için, güvenilir bir resulüm."
126. "Artık
Allah'tan sakının da bana itaat edin."
127. "Ben
sizden bu iş için bir ücret istemiyorum. Benim ödülüm âlemlerin
Rabbi'ndendir."
128. "Her
yüksek tepeye/yola şaşılacak bir bina kurarak/bir işaret dikerek mi eğleniyorsunuz!"
129. "Sanayi
üreten yerler edinerek sonsuzlaşmak ümidine mi düşüyorsunuz?"
130.
"Yakaladığınız vakit zorbaca yakalıyorsunuz?"
131. "Artık
Allah'tan sakının da bana itaat edin."
132. "O
bildiğiniz nimetleri önünüze yayandan korkun."
133. "Size
bir yığın nimet lütfetti: Davarlar, oğullar,
134. Bahçeler,
pınarlar."
135. "Büyük
bir günün azabı üstünüzedir diye korkuyorum."
136. Dediler:
"Sen ha öğüt vermişsin ha öğüt verenlerden olmamışsın. Bizim için fark
etmez."
137. "Bu,
öncekilerin uydurmalarından başka şey değil."
138. "Biz
azaba uğratılacak değiliz."
139. Onu bu
şekilde yalanladılar, biz de onları helâk ettik. Bunda elbette bir ibret var.
Ama onların çoğu müminlerden değildi.
140. Kuşkusuz,
senin Rabbin mutlak Azîz, mutlak Rahîm'dir.
141. Semûd da
peygamberleri yalanladı.
142. Kardeşleri
Sâlih onlara demişti ki: "Siz hiç sakınmıyor musunuz?"
143. "Ben
sizin için emin bir resulüm."
144. "Artık
Allah'tan sakının ve bana itaat edin."
145. "Ben bu
iş için sizden bir ücret istemiyorum. Benim ücretim yalnız âlemlerin
Rabbi'ndendir."
146. "Siz
burada güven içinde bırakılacak mısınız?"
147.
"Bahçelerde, pınarlarda."
148.
"Ekinler, salkımları sarkmış hurmalıklar içinde."
149. "Keyif
içinde, dağlardan evler yontuyorsunuz."
150. "Artık
Allah'tan sakının da bana itaat edin."
151.
"Savurganlık edenlerin/haddi aşanların buyruğuna uymayın."
152. "Onlar
yeryüzünde bozgun çıkarırlar, barış için çalışmazlar."
153. Dediler:
"Sen, adamakıllı büyülenmişsin."
154. "Sen de
bizim gibi bir insansın. Eğer doğru sözlülerden isen, hadi bir mucize
getir."
155. Dedi:
"Şu bir dişi devedir. Onun su içme hakkı var. Belli bir günde su içme
hakkı da sizin."
156. "Ona
kötülükle ilişmeyin. Yoksa büyük bir günün azabı sizi yakalar."
157. Onu yere
yatırıp kestiler. Sonra da pişman oldular.
158. Sonunda azap
onları yakaladı. Bunda elbette bir ibret var. Ama onların çoğu inanan kişiler
değildi.
159. Ve senin
Rabbin mutlak Azîz, mutlak Rahîm'dir.
160. Lût kavmi de
hak elçilerini yalanladı.
161. Kardeşleri
Lût onlara şöyle demişti: "Hâlâ sakınmıyor musunuz?"
162. "Ben
size gelen emin bir elçiyim."
163. "Artık
Allah'tan sakının da bana itaat edin."
164. "Ben bu
iş için sizden bir ücret istemiyorum. Benim ücretim yalnız âlemlerin
Rabbi'ndendir."
165.
"Âlemlerin içinden erkeklere gidiyor da,
166. Rabbinizin
sizin için yarattığı eşlerinizi bırakıyor musunuz? Doğrusu siz haddi aşmış bir
kavimsiniz."
167. Dediler:
"Eğer bu tavrını sona erdirmezsen, ey Lût, yemin olsun bu topraktan
sürülenlerden olacaksın."
168. Lût dedi:
"Ben sizin şu yaptığınıza öfkelenenlerdenim."
169. "Rabbim,
beni ve ailemi bunların yaptıklarından koru."
170. Bunun üzerine
biz onu ve ailesini toplu halde kurtardık.
171. Ancak
geridekiler arasında bir kocakarı kaldı.
172. Sonra
ötekileri mahvedip batırdık.
173. Üzerlerine
bir de yağmur yağdırdık. Ne de kötüymüş uyarılanların yağmuru!
174. Elbette bunda
bir ayet var ama onların çoğu müminler değildi.
175. Ve senin Rabbin
mutlak Azîz, mutlak Rahîm...
176. Eyke halkı da
elçileri yalanladı.
177. Şuayb onlara
demişti ki: "Hâlâ sakınmıyor musunuz?"
178.
"Kuşkusuz, ben sizin için güvenilir bir resulüm."
179. "Artık
Allah'tan sakının da bana itaat edin."
180. "Ben bu iş
için sizden herhangi bir ödül de istemiyorum; benim ödülüm âlemlerin Rabbi'nden
başkasında değil."
181. "Ölçüyü
tam yapın; şunun-bunun hakkını çarpanlardan olmayın;
182.
"Doğru-düzgün terazi ile tartın."
183. "Halkın
eşyasını, değerlerini düşürerek almayın. Yeryüzünde, bozguncular olarak fesat
çıkarmayın!"
184. "Sizi ve
önceki nesilleri yaratandan sakının!"
185. Dediler:
"Sen fena halde büyülenmişsin."
186. "Sen
bizim gibi bir insandan başka şey değilsin. Biz senin yalancılardan olduğunu
düşünüyoruz."
187. "Eğer
doğru sözlülerdensen, hadi üzerimize gökten parçalar düşür!"
188. Şuayb dedi:
"Yapmakta olduğunuzu Rabbim daha iyi bilir."
189. Onu
yalanladılar; bunun üzerine o gölgelik gününün azabı onları yakalayıverdi. O,
gerçekten büyük bir günün azabıydı.
190. Bunda elbette
bir ibret var ama onların çoğu inanan kişiler değildi.
191. Ve senin
Rabbin mutlak Azîz, mutlak Rahîm'dir.
192. Kesin olan şu
ki, o âlemlerin Rabbi'nden indirilmiştir.
193. O güvenilir
Rûh indirdi onu,
194. Senin kalbine
ki, uyarıcılardan olasın.
195. Açık-seçik
Arapça bir dille indirdi.
196. O, elbette ki
öncekilerin kitaplarında da var.
197. Beniisrail
bilginlerinin de onu bilmesi bunlar için bir belirti/kanıt değil mi?
198. Biz onu
Arapça konuşmayanlardan birine indirseydik de,
199. O onu onlara
okusaydı, yine de ona inanmayacaklardı.
200. Biz onu
suçluların kalplerine işte böyle yolladık.
201. Acıklı azabı
görünceye değin ona inanmazlar.
202. O azap onlara
ansızın gelecek, farkında bile olmayacaklar.
203. O zaman şöyle
derler: "Acaba bize süre verilir mi?"
204. Bizim
azabımızı acele mi istiyorlar?
205. Görmedin mi
ki, biz onları yıllarca nimetlendirsek de,
206. Sonra, tehdit
edildikleri şey kendilerine ulaşsa,
207. O
yararlandıkları nimetler onların hiçbir işine yaramaz.
208. Biz,
uyarıcıları olmayan hiçbir kenti/uygarlığı helâk etmemişizdir.
209.
Uyarı/hatırlatma olacak! Biz zalimler değiliz.
210. Onu şeytanlar
indirmedi.
211. Onlara
yaraşmaz, zaten güçleri de yetmez.
212. Çünkü onlar,
dinleyişten azledilmişlerdir.
213. O halde,
Allah'ın yanında bir başka ilaha daha yalvarma/davet etme. Yoksa azaba
uğratılanlardan olursun.
214. En yakın
akraba ve hısımlarını uyar.
215. Müminlerin
sana uyanlarına kanadını indir.
216. Eğer sana
isyan ederlerse şöyle de: "Ben, sizin yapmakta olduklarınızdan
uzağım."
217. O Azîz, o
Rahîm olana güvenip dayan.
218. O ki görüyor
seni kıyam ettiğin zaman.
219. Görüyor
nasıldır secde edenler içinde dolaşman.
220. Kuşkusuz, O'dur
iyice bilen, iyice duyan.
221. Haber vereyim
mi size şeytanların kime iner olduğundan?
222. Her bir
dönek/iftiracı günahkâr üzerine iner onlar.
223. Kulak
kabartırlar ama çoğu yalancılardır onların.
224. Şairlere
gelince, onlara da çapkınlar-sapkınlar uyar.
225. Görmez misin
onları ki, her vadide tutkun-şaşkın dolaşırlar.
226. Ve onlar,
yapmayacakları şeyleri söyleyip dururlar.
227. İman edip
barışa/hayra yönelik işler yapanlar, Allah'ı çok ananlar ve zulme uğratıldıktan
sonra başarıya ulaşanlar böyle değillerdir. Zulmedenler, hangi devrime uğrayıp
baş aşağı döneceklerini yakında bilecekler.
----
Kategoriler
Hatim - Mukabele | Kuran Suresi | Kuran Meali | Kuran Öğreniyorum |
Şuara Suresi - Yaşar Nuri Öztürk Meali - Kuran Hatim sayfasını izlemektesiniz.
Kur’an’ı Kerim
Allah tarafından gönderilen ilahi kitapların sonuncusu olan Kur’an’ı Kerim, son peygamber Hz. Muhammed’e (s.a.v.) indirilmiştir. Sözlükte toplamak, okumak, bir araya getirmek anlamına gelen Kur’an, terim olarak şöyle tarif edilir:
“Hz. Peygamber’e indirilen, mushaflarda yazılı olup, peygamberimizden bize kadar tevatür yoluyla nakledilmiş olan; okunmasıyla ibadet edilen ve insanlığın benzerini getirmekten aciz kaldığı “ilahi kelâm”dır.
İlahi kitapların en büyük özelliği ve değeri şüphesiz onların Allah’ın sözlerinden ibaret olmalarıdır. Ancak bugün bu özellik sadece Kur’ân-ı Kerîm’e mahsustur. Zira diğer ilâhî kitaplar peygamberlerinden sonra insanlarca tahrifat ile karşı karşıya kalmış ve sonunda bir insanın kaleme aldığı kitaplar haline gelmişlerdir. Zâten Kur’ân-ı Kerîm’in gönderilmesinin bir sebebi de budur. Son vahyedilen ilahi kelam olan Kur’ân-ı Kerîm, kendisinden önce gönderilen ilâhî kitapların bilgi ve hikmetlerini de içeren en mükemmel ilahi kitaptır. Kur’an Son ilahi kitap olması itibarıyla da bizzat Allah’ın muhafazası altındadır. O, hiç değişmeden kıyamete kadar insanlığa kurtuluş ve huzur reçetesi olmaya devam edecektir.
“Hz. Peygamber’e indirilen, mushaflarda yazılı olup, peygamberimizden bize kadar tevatür yoluyla nakledilmiş olan; okunmasıyla ibadet edilen ve insanlığın benzerini getirmekten aciz kaldığı “ilahi kelâm”dır.
İlahi Kitapların Özelliği
İlahi kitapların en büyük özelliği ve değeri şüphesiz onların Allah’ın sözlerinden ibaret olmalarıdır. Ancak bugün bu özellik sadece Kur’ân-ı Kerîm’e mahsustur. Zira diğer ilâhî kitaplar peygamberlerinden sonra insanlarca tahrifat ile karşı karşıya kalmış ve sonunda bir insanın kaleme aldığı kitaplar haline gelmişlerdir. Zâten Kur’ân-ı Kerîm’in gönderilmesinin bir sebebi de budur. Son vahyedilen ilahi kelam olan Kur’ân-ı Kerîm, kendisinden önce gönderilen ilâhî kitapların bilgi ve hikmetlerini de içeren en mükemmel ilahi kitaptır. Kur’an Son ilahi kitap olması itibarıyla da bizzat Allah’ın muhafazası altındadır. O, hiç değişmeden kıyamete kadar insanlığa kurtuluş ve huzur reçetesi olmaya devam edecektir.
KUR’AN’IN NÜZÛLÜ (İNDİRİLMESİ)
Kur’an-ı Kerim, Yüce Allah’tan Hz.Peygamber’e Cebrail aracılığıyla, vahiy yoluyla indirilmiştir. Kolayca ezberlenmesi, kısa zamanda insanlara ulaşması, manasının kolaylıkla anlaşılması, inançların ve hükümlerin müminlerin kalbinde yavaş yavaş kuvvetlenip kökleşmesi için Kur’an bir defada toptan indirilmemiş, yaklaşık yirmi üç senede, peyderpey indirilmiştir.
KURAN-I KERİM NASIL OKUNMALI? KURAN-I KERİM EN GÜZEL NASIL OKUNUR?
Kuran okurken dikkat edilmesi gerekenler
Kuran-ı Kerim'i doğru bir şekilde okumak için harflerin üzerilerindeki uzatmalarına ve mahreç yerlerine dikkat etmek oldukça önemlidir. Harflerin okunuşunu değiştiren medler yani uzatmalar kişinin Kuran-ı Kerim'i nağmeli okumasını sağlamaz. Nağmeli bir şekilde okumak demek, kişinin Kuran-ı Kerim'i okurken oluşturduğu güzel sesiyle dinleyicilerin gönlüne hitap etmesidir.
Nağmeli okunan bir ayet ise insanlara karşı Kuran-ı Kerimin daha fazla okunup, daha fazla dinlenmesini teşvik eder.