Yaşar Nuri Öztürk Meali - Kuranı Kerim
| |||
- Mukabele - Cüz
- Kuran Süreleri
- Kuran Meali
- Kuran Dersleri
- Kuran Öğreniyorum - Diyanet
- Ders 01 - Diyanet
- Ders 02 - Diyanet
- Ders 03 - Diyanet
- Ders 04 - Diyanet
- Ders 05 - Diyanet
- Ders 06 - Diyanet
- Ders 07 - Diyanet
- Ders 08 - Diyanet
- Ders 09 - Diyanet
- Ders 10 - Diyanet
- Ders 11 - Diyanet
- Ders 12 - Diyanet
- Ders 13 - Diyanet
- Ders 14 - Diyanet
- Ders 15 - Diyanet
- Ders 16 - Diyanet
- Ders 17 - Diyanet
- Ders 18 - Diyanet
- Ders 19 - Diyanet
- Ders 20 - Diyanet
- Ders 21 - Diyanet
- Ders 22 - Diyanet
- Ders 23 - Diyanet
- Ders 24 - Diyanet
- Ders 25 - Diyanet
- Ders 26 - Diyanet
- Ders 27 - Diyanet
- Ders 28 - Diyanet
- Ders 29 - Diyanet
- Ders 30 - Diyanet
- Tecvidli Kuran Dersleri
- 00 - Giriş
- 01 - Harfler
- 02 - Harflerin Çıkış Yerleri
- 03 - Harekeler
- 04 - Harflerin Yazılışları
- 05 - Bitişmeyen Harfler
- 06 - Kalın ve İnce Harfler
- 07 - Peltek Harfler
- 08 - Cezm
- 09 - Şedde
- 10 - Tenvin
- 10.1 - Tevcid Kuralları
- 11 - Med Harfleri
- 12 - Elifin Yerini Tutan Vav ve Ya
- 13 - Çeker
- 14 - Meddi Tabii ve Meddi Feri
- 15 - Meddi Muttasıl
- 16 - Meddi Munfasıl
- 17 - Meddi Lazım
- 18 - Meddi Arız
- 19 - Meddi Lin
- 19.1 - Tekvin ve Nunu Sakin
- 20 - İhfa
- 21 - İzhar
- 22 - İklab
- 23 - İdğamı Mael Gunne
- 24 - İdğamı Bila Gunne
- 25 - İdğamı Misleyn
- 26 - Cezimli Mimin Okunuşu
- 27 - İğdamı Mütecaniseyn
- 28 - İğdamı Mütekaribeyn
- 29 - İğdamı Şemsiyye
- 30 - İzharı Kamerriye
- 31 - Kalkale
- 32 - Lafzatullahın Okunuşu
- 33 - Zamirin Okunuşu
- 34 - Ra Harfinin Okunuşu
- 35 - Sekte
- 36 - Hurufu Mukattaa
- 37 - Vakıf ve Durma işaretleri
- 38 - Küçük Nun ile Okuma
- Elmalılı Hamdi Tefsiri
- Submenu 4.4
- Submenu 4.5
- Submenu 4.6
- Kuran Öğreniyorum - Diyanet
- İlmihal
- Submenu 5.1
- Submenu 5.2
- Hadis-i Şerif
- Kütüb-ü Sitte 1-100
- Kütüb-ü Sitte 101-200
- Kütüb-ü Sitte 201-300
- Kütüb-ü Sitte 301-400
- Kütüb-ü Sitte 401-500
- Kütüb-ü Sitte 501-600
- Kütüb-ü Sitte 601-700
- Kütüb-ü Sitte 701-800
- Kütüb-ü Sitte 801-900
- Kütüb-ü Sitte 901-1000
- Kütüb-ü Sitte 1001-1100
- Kütüb-ü Sitte 1101-1200
- Kütüb-ü Sitte 1201-1300
- Kütüb-ü Sitte 1301-1400
- Kütüb-ü Sitte 1401-1500
- Kütüb-ü Sitte 1501-1600
- Kütüb-ü Sitte 1601-1700
- Kütüb-ü Sitte 1701-1800
- Kütüb-ü Sitte 1801-1900
- Kütüb-ü Sitte 1901-2000
- Kütüb-ü Sitte 2001-2100
- Kütüb-ü Sitte 2101-2200
- Kütüb-ü Sitte 2201-2300
- Kütüb-ü Sitte 2301-2400
- Kütüb-ü Sitte 2401-2500
- Kütüb-ü Sitte 2501-2600
- Kütüb-ü Sitte 2601-2700
- Kütüb-ü Sitte 2701-2800
- Kütüb-ü Sitte 2801-2900
- Kütüb-ü Sitte 2901-3000
- Kütüb-ü Sitte 3001-3100
- Kütüb-ü Sitte 3101-3200
- Kütüb-ü Sitte 3201-3300
- Kütüb-ü Sitte 3301-3400
- Kütüb-ü Sitte 3401-3500
- Kütüb-ü Sitte 3501-3600
- Kütüb-ü Sitte 3601-3700
- Kütüb-ü Sitte 3701-3800
- Kütüb-ü Sitte 3801-3900
- Kütüb-ü Sitte 3901-4000
- Kütüb-ü Sitte 4001-4100
- Kütüb-ü Sitte 4101-4200
- Kütüb-ü Sitte 4201-4300
- Kütüb-ü Sitte 4301-4400
- Kütüb-ü Sitte 4401-4500
- Kütüb-ü Sitte 4501-4600
- Kütüb-ü Sitte 4601-4700
- Kütüb-ü Sitte 4701-4800
- Kütüb-ü Sitte 4801-4900
- Kütüb-ü Sitte 4901-5000
- Kütüb-ü Sitte 5001-5100
- Kütüb-ü Sitte 5101-5200
- Kütüb-ü Sitte 5201-5300
- Kütüb-ü Sitte 5301-5400
- Kütüb-ü Sitte 5401-5500
- Kütüb-ü Sitte 5501-5600
- Kütüb-ü Sitte 5601-5700
- Kütüb-ü Sitte 5701-5800
- Kütüb-ü Sitte 5801-5900
- Kütüb-ü Sitte 5901-6000
- Kütüb-ü Sitte 6001-6100
- Kütüb-ü Sitte 6101-6200
- Kütüb-ü Sitte 6201-6300
- Kütüb-ü Sitte 6301-6400
- Kütüb-ü Sitte 6401-6500
- Kütüb-ü Sitte 6501-6600
- Kütüb-ü Sitte 6601-6700
- Kütüb-ü Sitte 6701-6800
- Kütüb-ü Sitte 6801-6900
- Kütüb-ü Sitte 6901-7000
- Kütüb-ü Sitte 7001-7100
- Kütüb-ü Sitte 7101-7200
- Kütüb-ü Sitte 7201-7300
Kasas Suresi - Yaşar Nuri Öztürk Meali
28 - Kasas Suresi - Yaşar Nuri Öztürk Meali
Bismillâhirrahmânirrahîm.
1. Tâ, Sîn,
Mîm.
2. İşte sana,
açık-seçik beyanda bulunan Kitap'ın ayetleri.
3. İman
edecek bir toplum için, Mûsa ve Firavun'un haberinden bir kısmını sana hak
olarak okuyacağız.
4. Gerçek şu:
Firavun o yerde egemenlik kurmuş ve ora halkını gruplara ayırmıştı. Onlardan
bir topluluğu horlayıp eziyordu: Bu topluluğun erkek çocuklarını boğazlıyor,
kadınlarına hayâsızca davranıyor/kadınların rahimlerini yokluyor/kadınlarını
hayata salıyordu. O gerçekten fesadı yayanlardandı.
5. Ve biz
istiyoruz ki, yeryüzünde ezilip horlananlara bağışta bulunalım, onları önderler
yapalım, onları mirasçılar haline getirelim.
6. Ve
yeryüzünde onlara imkân ve kudret verelim. Firavun'a, Hâman'a ve onların
ordularına da korkmakta oldukları şeyleri gösterelim.
7. Mûsa'nın
annesine şunu vahyettik: "Emzir onu! Onun aleyhinde bir korku hissedince
de nehire bırakıver onu. Korkma, üzülme! Kuşkun olmasın ki, biz onu sana geri
döndüreceğiz ve onu resullerden biri yapacağız."
8. Nihayet,
Firavun ailesi onu kayıp bir şey olarak bulup aldı. O, kendileri için bir
düşman ve tasa olacaktı. Gerçek olan şu ki Firavun, Hâman ve bunların orduları
yanlış yoldaydılar.
9. Firavun'un
karısı şöyle dedi: "Benim için de senin için de bir göz aydınlığıdır bu.
Öldürmeyin onu, bize yararı olabilir, yahut onu çocuk ediniriz." Onlar
işin farkında olmuyorlardı.
10. Mûsa'nın
annesinin kalbi ise bomboş bir halde sabahladı. Eğer inananlardan olması için
kalbine bir bağ vermeseydik, onu açığa vuracak bir durumdaydı.
11. Annesi,
Mûsa'nın kız kardeşine, "-Onu izle" dedi. O da onu kenardan gözledi.
Onlarsa işin farkında olmuyorlardı.
12. Biz daha
önce ona, süt emziren kadınları haram kılmıştık. Bu sırada kızkardeşi dedi ki:
"Onun bakımını sizin için üstlenecek, onu eğitip öğretmeyi yüklenecek bir
ev halkını size tanıtayım mı?"
13. Nihayet
Mûsa'yı öz anasına geri çevirdik ki, o ananın gözü aydın olsun, kederlenmesin
ve Allah'ın vaadinin hak olduğunu bilsin. Fakat çokları bunu bilmezler.
14. Mûsa,
yiğitlik çağına ulaşıp olgunlaşınca ona hikmet ve ilim verdik. Biz, güzel
düşünüp güzel davrananları böyle ödüllendiririz.
15. Halkının
habersiz olduğu bir sırada kente girdi. Orada iki adam buldu, dövüşüyorlardı.
Bu, Mûsa'nın halkından, şu da düşmanlarındandı. Kendi halkından olan,
düşmanından olana karşı Mûsa'dan yardım istedi. Mûsa ona bir yumruk indirip
işini bitirdi. Dedi: "Bu yaptığım, şeytanın amellerindendir. İnsanı
saptıran açık bir düşmandır o."
16. "Rabbim,
öz benliğime zulmettim, beni affet" diye yakardı da Allah onu affetti.
Gafûr O'dur, Rahîm O'dur.
17. Dedi:
"Rabbim, bana lütfettiğin nimete yemin ederim ki, bir daha suçlulara asla
arka çıkmayacağım."
18. Kentte,
korku içinde sabahladı, göz-kulak kesiliyordu. Bir de baktı ki, dün ondan
yardım isteyen adam yine onu yardıma çağırıyor. Mûsa ona dedi ki:
"Anlaşıldı, sen, tam azmış bir adamsın."
19. Mûsa,
ikisinin de düşmanı olan adamı yakalamak isteyince o şöyle dedi: "Dün bir
adamı öldürdüğün gibi, bugün de beni mi öldürmek istiyorsun? Sen yeryüzünde
zorba olmaktan başka bir şey istemiyorsun. Barışseverlerden olmak gibi bir
niyetin yok."
20. Şehrin
öbür ucundan bir adam koşarak geldi. Dedi: "Ey Mûsa, kentin ileri
gelenleri seni öldürmeyi planlıyorlar. Çık buradan! Ben sana öğüt
verenlerdenim."
21. Bunun
üzerine Mûsa, oradan korka korka çıktı. Her yanı gözlüyordu. Şöyle yakardı:
"Rabbim, beni şu zalimler topluluğundan kurtar!"
22. Medyen
tarafına yönelince şöyle dedi: "Umarım Rabbim beni isabetli bir yola
kılavuzlar."
23. Medyen
suyuna ulaştığında, su başında halktan bir grup gördü. Hayvanlarını
suluyorlardı. Biraz ötelerinde çekingen bir halde duran iki kadın fark etti.
"Derdiniz nedir?" dedi. "Şu çobanlar çekilip gidinceye kadar biz
hayvanlarımızı sulamayız. Üstelik babamız da ileri yaşta bir ihtiyardır."
dediler.
24. Bunun
üzerine Mûsa, onların sulama işini yaptı. Sonra gölgeye çekilip şöyle dedi:
"Rabbim, bana indireceğin her nimeti bekleyen bir çaresizim."
25. Tam o
sırada kadınlardan biri, utangaç bir tavırla yürüyerek ona geldi. Dedi:
"Babam, bizim için yaptığın sulamaya karşılık sana bir şeyler vermek üzere
seni çağırıyor." Mûsa gelip ihtiyara hikâyeyi anlatınca, o dedi ki:
"Korkma, artık zalimler topluluğundan kurtuldun."
26. Kadınlardan
biri şöyle dedi: "Babacağım, ücretle tut onu. Her halde ücretle
çalıştırdıklarının en hayırlısı olacak; güçlü, güvenilir biri."
27. İhtiyar
dedi ki: "Bana sekiz yıl çalışman şartıyla şu iki kızımdan birini sana
nikâhlamak istiyorum. Eğer on yıla tamamlarsan, o da senden. Seni zora sürmek
gibi bir niyetim yok. Allah dilerse beni, barış ve iyiliksever insanlardan
bulacaksın."
28. Mûsa dedi:
"Bu seninle benim aramda. İki süreden hangisini tamamlasam bana kızıp
darılmak yok. Allah, bizim şu konuştuğumuza Vekîl'dir."
29. Mûsa
süreyi bitirip ailesiyle yola çıkınca, Tûr tarafından bir ateş fark etti.
Ailesine dedi ki: "Bekleyin, bir ateş fark ettim. Belki ondan size bir
haber getiririm, belki bir ateş koru getiririm de ısınırsınız."
30. Oraya
vardığında o bereketli toprak parçasındaki vadinin sağ tarafından, bir ağaçtan
şöyle seslenildi: "Ey Mûsa! Âlemlerin Rabbi Allah benim, ben!"
31. "Asanı
at!" Asanın çevik bir yılan gibi titreyip kıvrıldığını görünce gerisin
geri döndü; arkaya bile bakmadı. "Geri dön ey Mûsa, korkma! Güven içinde
olanlardansın."
32. "Elini
koynuna sok, lekesiz bembeyaz çıkıversin. Korkudan açılan kollarını kendine çek.
İşte bunlar, Firavun ve kodamanlarına karşı Rabbinden sana güçlü iki kanıttır.
Firavun ve yardakçıları yoldan çıkmış bir güruhtur."
33. Mûsa dedi:
"Rabbim, ben onlardan birini katlettim, bu yüzden beni öldürürler diye
korkuyorum."
34. "Kardeşim
Hârun var ya, o benden lisanca daha etkilidir/benden daha güzel konuşur. Onu da
benimle yardımcı olarak gönder ki beni tasdiklesin; beni yalanlamalarından
korkuyorum."
35. Allah
buyurdu: "Pazunu kardeşinle kuvvetlendireceğiz; size öyle bir güç/kanıt
vereceğiz ki size ulaşamayacaklar. Ayetlerimize yemin olsun ki, siz ve size
uyanlar, galip gelenler olacaksınız."
36. Bunun
ardından Mûsa onlara açık-seçik ayetlerimizi getirdiğinde onlar şöyle dediler:
"Uydurulmuş bir büyüden başkası değil bu. İlk atalarımız arasında bunu hiç
duymadık."
37. Mûsa dedi
ki: "Katından kimin hidayet getirdiğini ve bu yurdun, sonunda kimin
olacağını Rabbim daha iyi bilir. Şu bir gerçek ki zalimler iflah
etmezler."
38. Firavun
dedi: "Ey seçkinler topluluğu! Ben sizin için benden başka bir tanrı
tanımıyorum. Ey Hâmân! Benim için çamurun üzerinde ocağı yakıp bana bir kule
yap ki Mûsa'nın tanrısına ulaşayım. Aslında ben onun yalancılardan olduğunu
sanıyorum."
39. O ve orduları
yeryüzünde haksız yere büyüklük tasladılar ve sandılar ki, bize
döndürülmeyecekler.
40. Biz de onu
ve askerlerini yakalayıp hepsini suyun içine fırlattık. Bak, nasıl oldu
zalimlerin sonu!
41. Biz
onları, ateşe çağıran önderler yapmıştık. Kıyamet günü yardım
göremeyeceklerdir.
42. Bu dünya
hayatında da arkalarına bir lanet taktık. Kıyamet günü onlar,
çirkinleştirilenler arasında olacaklar.
43. Yemin
olsun biz, ilk nesilleri helâk ettikten sonra Mûsa'ya Kitap'ı; insanlar için
basîretler, kılavuz ve rahmet olarak verdik ki, düşünüp öğüt alabilsinler.
44. Biz
Mûsa'ya o emri vahyettiğimizde, sen batı tarafında değildin; olayı
izleyenlerden de değildin.
45. Ancak biz,
birçok nesil oluşturduk da bunlar üzerinden ömürler akıp gitti. Sen Medyen halkı
içinde oturarak onlara ayetlerimizi okuyor değildin. Biz, peygamberler
gönderiyoruz, hepsi bu.
46. Ve sen,
biz seslendiğimizde, Tûr tarafında da değildin. Sen, senden önce kendilerine
uyarıcı gelmemiş bir toplumu uyarmak için Rabbinden bir rahmetsin. Bu sayede
onların düşünüp öğüt almaları umuluyor.
47. Kendi
ellerinin önden hazırladıkları yüzünden başlarına bir musibet geldiğinde hemen
şöyle diyorlar: "Rabbimiz, bize bir resul gönderseydin de senin ayetlerine
uyup müminlerden olsaydık ne olurdu!"
48. Fakat hak,
katımızdan kendilerine geldiğinde şöyle dediler: "Mûsa'ya verilenin aynısı
buna da verilseydi ya!" Bunlar daha önce Mûsa'ya verileni inkâr etmemişler
miydi? Şöyle demişlerdi: "Birbirini destekleyen iki büyü/sırt sırta iki
büyücü." Ve dediler: "Biz bunların ikisine de inanmıyoruz."
49. De ki:
"Eğer doğru sözlü iseniz, Allah katından, bu ikisinden daha aydınlık bir
kitap getirin, ben ona uyayım."
50. Bunun
üzerine sana cevap veremezlerse bil ki, onlar sadece iğreti arzularına
uyuyorlar. Allah'tan bir kılavuzluk olmaksızın, kendi arzularına uyandan daha
sapık kim vardır! Allah, zalimler topluluğunu hidayete erdirmez.
51. Yemin
olsun, biz onlar için sözü ardarda getirdik ki, düşünüp öğüt alabilsinler.
52. Ondan önce
kendilerine kitap verdiklerimiz, ona da iman ederler.
53. O, onlara
okunduğu zaman şöyle derler: "İnandık buna, Rabbimizden gelmiş haktır o.
Biz, ondan önce de müslümanlardık."
54. İşte
böylelerine ödülleri, sabrettikleri için iki kez verilir. Onlar, kötülüğü
güzellikle karşılayıp savarlar. Ve onlar, kendilerine verdiğimiz rızıktan infak
ederler.
55. Boş
lakırdıyı duyduklarında, ondan yüz çevirir şöyle derler: "Bizim
amellerimiz bize, sizin amelleriniz size. Selam olsun hepinize. Biz cahilleri
önemsemeyiz."
56. Şu bir
gerçek ki, sen istediğin kişiyi doğru yola iletemezsin. Ama Allah, dilediğine
kılavuzluk eder. Hidayete erecekleri O daha iyi bilir.
57. Dediler
ki: "Eğer seninle birlikte yol alırsak, yerimizden, yurdumuzdan
oluruz." Biz onları, katımızdan rızık olarak gelen tüm ürünlerin derlenip
toplandığı güvenli, saygıdeğer bir mekâna yerleştirmedik mi? Ama onların
çokları bilmiyorlar.
58. Yaşayışı
şımarıklık ve gösterişe yol açmış nice kenti helâk ettik biz. İşte yerleri
yurtları! Onlardan sonra oralarda çok az oturuldu. Biziz Vâris
olanlar/mirasçılar, biz!
59. Senin
Rabbin, memleketleri/medeniyetleri, ana merkezlerinde kendilerine ayetlerimizi
okuyan bir resul göndermedikçe helâk etmez. Biz; ülkeleri/medeniyetleri,
halkları zulme sapmadıkları sürece helâk etmeyiz.
60. Nasiplendirildiğiniz
şeyler şu iğreti hayatın yararından ve süsünden ibarettir. Allah'ın katındaki
ise daha hayırlı ve daha süreklidir. Hâlâ aklınızı işletmeyecek misiniz?
61. Kendisine
güzel bir vaatte bulunduğumuz, ardından da ona kavuşan kimse, şu iğreti hayatın
yararıyla nimetlendirdiğimiz, sonra kıyamet gününde huzurumuza dikilecekler
arasına giren kimse gibi midir?
62. O gün
onlara seslenerek şöyle diyecek: "O kendilerini bir şey sandığınız
ortaklarım nerede?"
63. Üzerlerine
hüküm hak olanlar şöyle diyecekler: "Rabbimiz, azdırdıklarımız işte
şunlar! Kendimiz azdığımız gibi onları da azdırdık. Onlardan uzak olduğumuzu sana
arz ediyoruz. Zaten onlar sadece bize kulluk/ibadet etmiyorlardı ki!.."
64. Şöyle
denilir: "Çağırın ortak koştuklarınızı!" Onlar da çağırırlar. Fakat
ötekiler bunlara cevap veremezler; azabı görmüşlerdir. Önceden yola gelselerdi
ne olurdu!
65. Allah o
gün onlara seslenir de şöyle der: "Hak elçilerine ne cevap verdiniz?"
66. Artık o
gün onlara karşı tüm haberler kör olmuştur. Birbirlerine de bir şey soramazlar.
67. Ama tövbe
eden, inanıp hayra ve barışa yönelik iş yapan kişinin, kurtuluşa erenlerden
olması ümidi vardır.
68. Rabbin
dilediğini yaratır ve seçer. Seçim onların değil/onların seçme hakkı yok.
Allah, onların ortak koştuklarından yücedir, arınmıştır.
69. Ve Rabbin
onların göğüslerinin neyi sakladığını, neyi açığa vurduğunu da bilir.
70. O,
Allah'tır! Tanrı yoktur O'ndan başka. İlkte de sonda da hamt yalnız O'nadır.
Hüküm de yalnız O'nundur/O'nun içindir. Ve siz yalnız O'na döndürüleceksiniz.
71. De ki:
"Söyleyin bakalım, Allah geceyi, kıyamet gününe kadar üzerinizde sürekli
kılsa, Allah'tan başka hangi ilah size ışık getirebilir? Hâlâ dinlemeyecek
misiniz?"
72. De ki:
"Söyleyin bakalım, eğer Allah kıyamet gününe kadar, gündüzü üzerinizde
sürekli tutsa, Allah'tan başka hangi tanrı, içinde sükûnet bulacağınız bir gece
verebilir size? Hâlâ görmeyecek misiniz?"
73. Rahmetinin
bir eseri olarak geceyi ve gündüzü sizin için oluşturdu ki, onda sükûnet
bulasınız, O'nun lütfundan bir şeyler dileyesiniz ve şükredebilesiniz.
74. Gün olur,
seslenir onlara da şöyle der: "O, bir şey zannettiğiniz ortaklarım
nerede?"
75. Her
ümmetten bir tanık çıkarmış da şöyle demişizdir: "Getirin susturucu
kanıtınızı!" Bunun üzerine onlar hakkın Allah'a ait olduğunu bilmişlerdir.
O iftira aracı yaptıkları şeyler de onları yüzüstü koyup kaybolmuşlardır.
76. Şu da bir
gerçek ki Karun, Mûsa kavmindendi. Onlara karşı şımarıklık/azgınlık yaptı. Ona
öyle hazineler vermiştik ki, anahtarlarını taşımak, kuvvetli bir grubu bile
zorluyordu. Kavmi ona şöyle demişti: "Şımarma, çünkü Allah, şımaranları
sevmez."
77. "Allah'ın
sana verdikleri içinde âhiret yurdunu ara, dünyadan da nasibini unutma.
Allah'ın sana güzel davrandığı gibi sen de güzel davran/Allah'ın sana lütufta
bulunduğu gibi sen de lütufta bulun. Yeryüzünde fesat isteyip durma, çünkü
Allah fesat peşinde koşanları sevmez."
78. O dedi:
"Bu servet bana, bendeki bir ilim sayesinde verildi." Peki o bilmedi
mi ki Allah, önceki nesiller içinden ondan kuvvetçe daha zorlu, sayıca daha çok
olanları bile helâk etmiştir. Günahlarının ne olduğu, günahkârlardan sorulmaz.
79. Karun,
süsü-püsü içinde toplumunun karşısına çıktı. Şu iğreti dünya hayatını
amaçlayanlar dediler ki: "Ah, Karun'a verilenin bir benzeri bize de
verilseydi. Gerçekten o, çok nasipli bir adam!"
80. Kendilerine
ilim verilmiş olanlar şöyle demişti: "Yazıklar olsun size! İman edip hayra
ve barışa yönelik iş yapan kişi için Allah'ın vereceği karşılık daha üstündür.
Ama buna, sadece sabredenler ulaştırılır."
81. Nihayet,
Karun'u da sarayını da yere geçirdik. Allah'a karşı kendisine yardım edecek
yandaşları da yoktu. Kendi kendisine yardım edebileceklerden de değildi.
82. Akşam onun
mevkiine/konumuna imrenenler sabah şöyle diyorlardı: "Vay be! Allah,
kullarından dilediğine rızkı açıp yayıyor, dilediğine de ölçüyle
veriyor/kısıyor. Allah bize lütufta bulunmasaydı, vallahi bizi de batırmıştı.
Demek ki, inkârcılar asla iflah etmiyorlar."
83. İşte
âhiret yurdu! Biz onu, yeryüzünde üstünlük taslamayanlarla bozgunculuk peşinde
koşmayanlara veririz. Sonuç, takva sahiplerinindir.
84. İyilik/güzellik
getirene ondan daha hayırlısı var. Kötülük getirenlere gelince, kötülükleri
yapanlar yapmış olduklarından fazlasıyla cezalandırılmayacaklardır.
85. Bu
Kur'an'ı sana farz kılan, elbette ki seni vaat edilen yere/belirlenen sona
götürecektir. De ki: "Hidayeti getireni de açık bir sapıklık içinde olanı
da en iyi Rabbin bilir."
86. Sen bu
Kitap'ın sana indirileceğini ummuyordun; Rabbinden bir rahmet olarak geldi. O
halde, gerçeği örten nankörlere/inkârcılara sakın destekçi olma.
87. Allah'ın
ayetleri sana indirildikten sonra sakın seni geri çevirmesinler. Rabbine
yakar/Rabbine çağır. Sakın şirke bulaşanlardan olma.
88. Allah'ın
yanında diğer bir tanrıya daha kulluk etme. İlah yok O'ndan başka. O'nun yüzü
dışında her şey helâk olacaktır. Hüküm yalnız O'nundur ve O'na
döndürüleceksiniz.
----
Kategoriler
Hatim - Mukabele | Kuran Suresi | Kuran Meali | Kuran Öğreniyorum |
Kasas Suresi - Yaşar Nuri Öztürk Meali - Kuran Hatim sayfasını izlemektesiniz.
Kur’an’ı Kerim
Allah tarafından gönderilen ilahi kitapların sonuncusu olan Kur’an’ı Kerim, son peygamber Hz. Muhammed’e (s.a.v.) indirilmiştir. Sözlükte toplamak, okumak, bir araya getirmek anlamına gelen Kur’an, terim olarak şöyle tarif edilir:
“Hz. Peygamber’e indirilen, mushaflarda yazılı olup, peygamberimizden bize kadar tevatür yoluyla nakledilmiş olan; okunmasıyla ibadet edilen ve insanlığın benzerini getirmekten aciz kaldığı “ilahi kelâm”dır.
İlahi kitapların en büyük özelliği ve değeri şüphesiz onların Allah’ın sözlerinden ibaret olmalarıdır. Ancak bugün bu özellik sadece Kur’ân-ı Kerîm’e mahsustur. Zira diğer ilâhî kitaplar peygamberlerinden sonra insanlarca tahrifat ile karşı karşıya kalmış ve sonunda bir insanın kaleme aldığı kitaplar haline gelmişlerdir. Zâten Kur’ân-ı Kerîm’in gönderilmesinin bir sebebi de budur. Son vahyedilen ilahi kelam olan Kur’ân-ı Kerîm, kendisinden önce gönderilen ilâhî kitapların bilgi ve hikmetlerini de içeren en mükemmel ilahi kitaptır. Kur’an Son ilahi kitap olması itibarıyla da bizzat Allah’ın muhafazası altındadır. O, hiç değişmeden kıyamete kadar insanlığa kurtuluş ve huzur reçetesi olmaya devam edecektir.
“Hz. Peygamber’e indirilen, mushaflarda yazılı olup, peygamberimizden bize kadar tevatür yoluyla nakledilmiş olan; okunmasıyla ibadet edilen ve insanlığın benzerini getirmekten aciz kaldığı “ilahi kelâm”dır.
İlahi Kitapların Özelliği
İlahi kitapların en büyük özelliği ve değeri şüphesiz onların Allah’ın sözlerinden ibaret olmalarıdır. Ancak bugün bu özellik sadece Kur’ân-ı Kerîm’e mahsustur. Zira diğer ilâhî kitaplar peygamberlerinden sonra insanlarca tahrifat ile karşı karşıya kalmış ve sonunda bir insanın kaleme aldığı kitaplar haline gelmişlerdir. Zâten Kur’ân-ı Kerîm’in gönderilmesinin bir sebebi de budur. Son vahyedilen ilahi kelam olan Kur’ân-ı Kerîm, kendisinden önce gönderilen ilâhî kitapların bilgi ve hikmetlerini de içeren en mükemmel ilahi kitaptır. Kur’an Son ilahi kitap olması itibarıyla da bizzat Allah’ın muhafazası altındadır. O, hiç değişmeden kıyamete kadar insanlığa kurtuluş ve huzur reçetesi olmaya devam edecektir.
KUR’AN’IN NÜZÛLÜ (İNDİRİLMESİ)
Kur’an-ı Kerim, Yüce Allah’tan Hz.Peygamber’e Cebrail aracılığıyla, vahiy yoluyla indirilmiştir. Kolayca ezberlenmesi, kısa zamanda insanlara ulaşması, manasının kolaylıkla anlaşılması, inançların ve hükümlerin müminlerin kalbinde yavaş yavaş kuvvetlenip kökleşmesi için Kur’an bir defada toptan indirilmemiş, yaklaşık yirmi üç senede, peyderpey indirilmiştir.
KURAN-I KERİM NASIL OKUNMALI? KURAN-I KERİM EN GÜZEL NASIL OKUNUR?
Kuran okurken dikkat edilmesi gerekenler
Kuran-ı Kerim'i doğru bir şekilde okumak için harflerin üzerilerindeki uzatmalarına ve mahreç yerlerine dikkat etmek oldukça önemlidir. Harflerin okunuşunu değiştiren medler yani uzatmalar kişinin Kuran-ı Kerim'i nağmeli okumasını sağlamaz. Nağmeli bir şekilde okumak demek, kişinin Kuran-ı Kerim'i okurken oluşturduğu güzel sesiyle dinleyicilerin gönlüne hitap etmesidir.
Nağmeli okunan bir ayet ise insanlara karşı Kuran-ı Kerimin daha fazla okunup, daha fazla dinlenmesini teşvik eder.