Yaşar Nuri Öztürk Meali - Kuranı Kerim
| |||
- Mukabele - Cüz
- Kuran Süreleri
- Kuran Meali
- Kuran Dersleri
- Kuran Öğreniyorum - Diyanet
- Ders 01 - Diyanet
- Ders 02 - Diyanet
- Ders 03 - Diyanet
- Ders 04 - Diyanet
- Ders 05 - Diyanet
- Ders 06 - Diyanet
- Ders 07 - Diyanet
- Ders 08 - Diyanet
- Ders 09 - Diyanet
- Ders 10 - Diyanet
- Ders 11 - Diyanet
- Ders 12 - Diyanet
- Ders 13 - Diyanet
- Ders 14 - Diyanet
- Ders 15 - Diyanet
- Ders 16 - Diyanet
- Ders 17 - Diyanet
- Ders 18 - Diyanet
- Ders 19 - Diyanet
- Ders 20 - Diyanet
- Ders 21 - Diyanet
- Ders 22 - Diyanet
- Ders 23 - Diyanet
- Ders 24 - Diyanet
- Ders 25 - Diyanet
- Ders 26 - Diyanet
- Ders 27 - Diyanet
- Ders 28 - Diyanet
- Ders 29 - Diyanet
- Ders 30 - Diyanet
- Tecvidli Kuran Dersleri
- 00 - Giriş
- 01 - Harfler
- 02 - Harflerin Çıkış Yerleri
- 03 - Harekeler
- 04 - Harflerin Yazılışları
- 05 - Bitişmeyen Harfler
- 06 - Kalın ve İnce Harfler
- 07 - Peltek Harfler
- 08 - Cezm
- 09 - Şedde
- 10 - Tenvin
- 10.1 - Tevcid Kuralları
- 11 - Med Harfleri
- 12 - Elifin Yerini Tutan Vav ve Ya
- 13 - Çeker
- 14 - Meddi Tabii ve Meddi Feri
- 15 - Meddi Muttasıl
- 16 - Meddi Munfasıl
- 17 - Meddi Lazım
- 18 - Meddi Arız
- 19 - Meddi Lin
- 19.1 - Tekvin ve Nunu Sakin
- 20 - İhfa
- 21 - İzhar
- 22 - İklab
- 23 - İdğamı Mael Gunne
- 24 - İdğamı Bila Gunne
- 25 - İdğamı Misleyn
- 26 - Cezimli Mimin Okunuşu
- 27 - İğdamı Mütecaniseyn
- 28 - İğdamı Mütekaribeyn
- 29 - İğdamı Şemsiyye
- 30 - İzharı Kamerriye
- 31 - Kalkale
- 32 - Lafzatullahın Okunuşu
- 33 - Zamirin Okunuşu
- 34 - Ra Harfinin Okunuşu
- 35 - Sekte
- 36 - Hurufu Mukattaa
- 37 - Vakıf ve Durma işaretleri
- 38 - Küçük Nun ile Okuma
- Elmalılı Hamdi Tefsiri
- Submenu 4.4
- Submenu 4.5
- Submenu 4.6
- Kuran Öğreniyorum - Diyanet
- İlmihal
- Submenu 5.1
- Submenu 5.2
- Hadis-i Şerif
- Kütüb-ü Sitte 1-100
- Kütüb-ü Sitte 101-200
- Kütüb-ü Sitte 201-300
- Kütüb-ü Sitte 301-400
- Kütüb-ü Sitte 401-500
- Kütüb-ü Sitte 501-600
- Kütüb-ü Sitte 601-700
- Kütüb-ü Sitte 701-800
- Kütüb-ü Sitte 801-900
- Kütüb-ü Sitte 901-1000
- Kütüb-ü Sitte 1001-1100
- Kütüb-ü Sitte 1101-1200
- Kütüb-ü Sitte 1201-1300
- Kütüb-ü Sitte 1301-1400
- Kütüb-ü Sitte 1401-1500
- Kütüb-ü Sitte 1501-1600
- Kütüb-ü Sitte 1601-1700
- Kütüb-ü Sitte 1701-1800
- Kütüb-ü Sitte 1801-1900
- Kütüb-ü Sitte 1901-2000
- Kütüb-ü Sitte 2001-2100
- Kütüb-ü Sitte 2101-2200
- Kütüb-ü Sitte 2201-2300
- Kütüb-ü Sitte 2301-2400
- Kütüb-ü Sitte 2401-2500
- Kütüb-ü Sitte 2501-2600
- Kütüb-ü Sitte 2601-2700
- Kütüb-ü Sitte 2701-2800
- Kütüb-ü Sitte 2801-2900
- Kütüb-ü Sitte 2901-3000
- Kütüb-ü Sitte 3001-3100
- Kütüb-ü Sitte 3101-3200
- Kütüb-ü Sitte 3201-3300
- Kütüb-ü Sitte 3301-3400
- Kütüb-ü Sitte 3401-3500
- Kütüb-ü Sitte 3501-3600
- Kütüb-ü Sitte 3601-3700
- Kütüb-ü Sitte 3701-3800
- Kütüb-ü Sitte 3801-3900
- Kütüb-ü Sitte 3901-4000
- Kütüb-ü Sitte 4001-4100
- Kütüb-ü Sitte 4101-4200
- Kütüb-ü Sitte 4201-4300
- Kütüb-ü Sitte 4301-4400
- Kütüb-ü Sitte 4401-4500
- Kütüb-ü Sitte 4501-4600
- Kütüb-ü Sitte 4601-4700
- Kütüb-ü Sitte 4701-4800
- Kütüb-ü Sitte 4801-4900
- Kütüb-ü Sitte 4901-5000
- Kütüb-ü Sitte 5001-5100
- Kütüb-ü Sitte 5101-5200
- Kütüb-ü Sitte 5201-5300
- Kütüb-ü Sitte 5301-5400
- Kütüb-ü Sitte 5401-5500
- Kütüb-ü Sitte 5501-5600
- Kütüb-ü Sitte 5601-5700
- Kütüb-ü Sitte 5701-5800
- Kütüb-ü Sitte 5801-5900
- Kütüb-ü Sitte 5901-6000
- Kütüb-ü Sitte 6001-6100
- Kütüb-ü Sitte 6101-6200
- Kütüb-ü Sitte 6201-6300
- Kütüb-ü Sitte 6301-6400
- Kütüb-ü Sitte 6401-6500
- Kütüb-ü Sitte 6501-6600
- Kütüb-ü Sitte 6601-6700
- Kütüb-ü Sitte 6701-6800
- Kütüb-ü Sitte 6801-6900
- Kütüb-ü Sitte 6901-7000
- Kütüb-ü Sitte 7001-7100
- Kütüb-ü Sitte 7101-7200
- Kütüb-ü Sitte 7201-7300
Hud Suresi - Yaşar Nuri Öztürk Meali
11 - Hud Suresi - Yaşar Nuri Öztürk Meali
Bismillâhirrahmânirrahîm.
1. Elif, Lâm,
Râ. Hakîm ve Habîr olandan bir kitaptır ki bu, ayetleri önce muhkem kılınmış,
sonra ayrıntılı hale getirilmiştir.
2. Ki
başkasına değil, yalnız Allah'a ibadet edesiniz! Kuşkusuz, ben size O'ndan
gelen bir uyarıcı ve müjdeciyim.
3. Af dileyin
Rabbinizden; sonra da tövbe ile O'na yönelin ki, belirlenmiş bir süreye kadar
sizi güzel bir nimetle nimetlendirsin ve her farklı derece sahibine hak ettiği
ödülü versin. Eğer yüz çevirirseniz, o takdirde sizi büyük bir günün azabıyla
korkuturum.
4. Yalnız
Allah'adır dönüşünüz. Ve O, her şeye Kadîr'dir.
5. Dikkatle
bakın! Onlar O'ndan gizlenmek için göğüslerini bükerler. Dikkat edin! Onlar
giysileriyle sarılıp sarmaladıkları zaman da O, onların gizlemekte olduklarını
da açığa vurduklarını da bilmektedir. Çünkü O, göğüslerin içini çok iyi
bilendir.
6. Yerde
hiçbir debelenen yoktur ki, rızkı Allah'ın üzerinde olmasın. O, onun karar
kıldığı noktayı da bilir, emanet edildiği yeri de. Her şey, apaçık bir
Kitap'tadır.
7. O, odur
ki, gökleri ve yeri altı günde yaratmıştır. O'nun arşı da su üzerinde idi.
Böyle yapması, iş ve davranış yönünden hanginizin daha güzel olduğunu
belirlemek için sizi denemeye yöneliktir. Sen, "Kuşkusuz, sizler ölümden
sonra diriltileceksiniz!" dediğinde, küfre batanlar hemen ve kesinlikle
şöyle derler: "Bu apaçık bir büyüden başka şey değildir."
8. Ve eğer
onlardan azabı, belirlenmiş bir süreye kadar ertelesek, mutlaka şöyle
diyeceklerdir: "Onu erteleyen de ne?" Gözünüzü açın, azap onlara
geldiği gün, kendilerinden geri çevrilecek değildir. Ve alay edip durdukları
şey, kendilerini sarmış olacaktır.
9. İnsana
bizden bir rahmet tattırıp sonra onu ondan çekip alsak, insan elbette çok
ümitsiz, çok nankör bir hale düşer.
10. Ve eğer
ona, kendisine gelip çatan bir zorluk ve kederden sonra bolluk ve nimet
tattırırsak, hiç kuşkusuz şöyle diyecektir: "Tüm sıkıntı ve kötülükler
benden uzaklaşmıştır." Bu durumda o, bir sevinç şımarığı, bir kendini
beğenmiş olur.
11. Sabredip
hayra ve barışa yönelik amel sergileyenler böyle yapmazlar. Bunlar kendileri
için bir yarlıgama ve büyük bir ödül öngörülen kişilerdir.
12. Belki de
sen; onlar, "Ona bir hazine indirilseydi, yahut beraberinde bir melek
gelseydi ya!" diyorlar diye göğsün sıkışıp daralarak, sana vahyedilmekte
olanının bir kısmını terk etmeye kalkarsın. Gerçek olan şu ki, sen sadece bir
uyarıcısın. Allah ise her şey üzerinde bir Vekîl'dir.
13. Yoksa,
"Onu uydurdu" mu diyorlar! De ki: "Öyleyse hadi, onun benzeri, uydurma
on sure de siz getirin; eğer doğru sözlüler iseniz, Allah'tan başka
çağırabildiklerinizi de çağırın."
14. Eğer size
cevap veremedilerse artık bilin ki o, ancak Allah'ın ilmiyle indirilmiştir. Ve
O'ndan başka da ilah yoktur. Artık müslüman oluyor/Allah'a teslim oluyor
musunuz?
15. Her kim
iğreti hayatı ve onun süsünü isterse böylelerinin yapıp ettiklerinin
karşılığını kendilerine bu hayatta tam olarak veririz. Onlar dünyada hiçbir
eksiltmeye uğratılmazlar.
16. Öyleleridir
ki bunlar, âhirette kendileri için ateşten başkası yoktur. Sanayi olarak
ürettikleri, orada işe yaramaz olmuştur. Yapıp ettikleri de bâtıl hale
gelmiştir.
17. Böyleleri
şu kimse gibi olur mu: Rabbinden bir beyyine üzerinedir, O'ndan bir tanık da
kendisini izler. Tanıktan önce de bir kılavuz ve rahmet olarak Mûsa'nın kitabı
var. Onlar ona inanırlar. Hiziplerden onu inkâr edenin varış yeri ateştir.
Ondan asla kuşkuya düşme; o Rabbinden bir haktır ama insanların çokları
inanmıyorlar.
18. Yalan
düzerek Allah'a iftira edenden daha zalim kim var? Onlar Rablerine arz
edilecekler. Tanıklar diyecekler ki: "İşte bunlardır Rableri hakkında
yalan uyduranlar." Herkes duysun ki, Allah'ın laneti zalimler üstünedir.
19. O zalimler
ki, Allah'ın yolundan alıkoyar, o yolu yamultmak isterler. Onlar, âhireti de
inkâr ederler.
20. Bunlar
yeryüzünde kimseyi âciz bırakamazlar. Allah'tan başka hiçbir dostları da
yoktur. Onlara azap kat kat verilecektir. Hem işitmeye güçleri yetmiyordu hem
de göremiyorlardı.
21. İşte
bunlardır öz benliklerini hüsrana uğratanlar. İftira için kullandıkları şeyler
de kendilerini bırakıp kaybolmuştur.
22. Hiç kuşku
yok ki bunlar, âhirette de hüsranın en beterine uğrayanlar olacaklardır.
23. İman edip
hayra ve barışa yönelik işler yaparak Rablerine içten bir bağlılıkla boyun
eğenlere gelince, onlar cennet halkıdırlar. Sürekli kalacaklardır orada.
24. Bu iki
topluluğun durumu körle sağır, görenle işiten farkına benzer. Örnek olarak bu
ikisi bir olur mu? Hâlâ düşünüp taşınıyor musunuz?
25. Yemin
olsun biz, Nûh'u da toplumuna resul olarak göndermiştik. "Ben sizin için
açık bir uyarıcıyım."
26. "Allah'tan
başkasına kulluk etmeyin. Korkunç bir gününün azabına uğramanızdan
korkuyorum." demişti de,
27. Toplumunun
küfre sapanlarından bir grup kodaman şöyle konuşmuştu: "Bize göre sen,
bizim gibi bir insandan başkası değilsin. Bakıyoruz sana, ayak takımımızın
basit görüşlü insanlarından başkası ardına düşmüyor. Sizin bize hiçbir
üstünlüğünüzün olduğuna inanmıyoruz. Aksine, sizi yalancılar sayıyoruz."
28. Nûh dedi
ki: "Ey toplumum! Bir düşünün! Ya ben Rabbimden gelen bir beyyine
üzerindeysem; katından bana bir rahmet vermiş de o rahmet sizin gözlerinizden
saklanmışsa! Siz ona tiksintiyle bakarken, biz sizi ona zorla mı
ulaştıracağız?"
29. "Hem
ben sizden buna karşı bir mal da istemiyorum. Benim ücretim Allah'tandır. Ama
ben iman edenleri paylayıp kovamam. Çünkü onlar Rablerine varacaklar. Ama sizin
cehalete batmış bir toplum olduğunuzu görüyorum."
30. "Ey
toplumum! Eğer ben onları paylayıp kovarsam, Allah'a karşı bana kim yardım
edebilir? Hâlâ düşünmüyor musunuz?"
31. "Ben
size demiyorum ki, Allah'ın hazineleri benim yanımdadır. Ben gaybı bilmem. Ben
bir meleğim de demiyorum. Ama gözlerinizin horlayarak baktığı kişiler için,
"Allah bunlara hiçbir hayır vermeyecek" diyemem. Onların
benliklerinde neyin saklı olduğunu Allah daha iyi bilir. Başka türlü
davranırsam kesinlikle zalimlerden olurum."
32. Dediler
ki: "Ey Nûh! Sen bizimle uğraştın, bizimle mücadelede çok da ileri gittin.
Eğer doğru sözlülerden isen bizi tehdit ettiğin şeyi ortaya getir."
33. Nûh dedi:
"Onu size, dilediği takdirde ancak Allah getirir, siz de hiçbir engel
çıkaramazsınız."
34. "Eğer
Allah sizi azdırmak istiyorsa, ben size öğüt vermeyi gaye edinsem de öğüdüm
size hiçbir yarar sağlamaz. O'dur sizin Rabbiniz ve O'na
döndürüleceksiniz."
35. Yoksa,
"Onu kendisi uydurdu." mu diyorlar? De ki: "Eğer onu uydurmuşsam
işlediğim suç benim aleyhimedir. Ama ben, sizin işlemekte olduğunuz suçlardan
sorumlu değilim."
36. Nûh'a
şöyle vahyolundu: "Toplumundan, daha önce inanmış olanlar dışında hiç
kimse iman etmeyecektir. Artık onların yaptıkları yüzünden tasalanıp
durma."
37. Vahyimize
bağlı olarak gözlerimizin önünde gemiyi yap. Ve zulmedenler hakkında benimle
karşılıklı laf edip durma. Onlar, mutlaka boğulacaklardır.
38. Gemiyi
yapıyordu. Toplumundan herhangi bir grup yanından geçtikçe onunla alay
ediyorlardı. Dedi ki Nûh "Bizimle alay ediyorsanız, biz de sizinle alay
edeceğiz. Tıpkı sizin eğlendiğiniz gibi."
39. "Rezil
eden azabın kime geleceğini, sürekli azabın kimin başına ineceğini yakında bileceksiniz."
40. Nihayet
emrimiz gelip de tandır kaynayınca şöyle seslendik: "Yükle içine her
birinden ikişer çift ve aleyhinde hüküm verilen hariç olmak üzere aileni, bir
de iman etmiş olanları." Ama Nûh'la birlikte çok az bir kısmı iman
etmişti.
41. Nûh dedi:
"Binin içine! Onun akıp gitmesi de demir atması da Allah'ın adıyladır.
Benim Rabbim elbette ki Gafûr'dur, Rahîm'dir."
42. Gemi
onları, dağlar gibi dalgalar üstünden yürütüp götürüyordu. Nûh onlardan ayrı
bir yerde duran oğluna seslendi: "Oğulcuğum, bizimle beraber bin,
kâfirlerle beraber olma."
43. Oğlu cevap
verdi: "Bir dağa sığınacağım, beni sudan korur." Nûh dedi:
"Allah'ın merhamet ettiği dışında bugün hiç kimse için Allah'ın kararından
kurtaracak yoktur." Ve ikisi arasına dalga girdi de o, boğulanlar arasına
katıldı.
44. Ve
denildi: "Ey yer! Suyunu yut ve ey gök, sen de tut." Ve su çekildi.
İş bitirilmişti. Gemi, Cûdi üzerine oturdu ve haykırıldı: "O zalimler
topluluğu geri gelmez olsun!"
45. Bu arada
Nûh, Rabbine yakardı da dedi ki: "Rabbim, oğlum benim ailemdendi! Senin
vaadin elbette haktır. Sen hâkimlerin, hükmü en güzel verenisin."
46. Allah
buyurdu: "Ey Nûh! O, senin ailenden değildi. Yaptığı, iyi olmayan bir
işti. Hakkında bilgin olmayan şeyi benden isteme. Cahillerden olmaman hususunda
seni uyarırım."
47. Nûh dedi:
"Rabbim! Hakkında bilgim olmayan şeyi senden istemekten sana sığınırım.
Eğer beni affetmez, bana acımazsan hüsrana uğrayanlardan olurum."
48. Şöyle
denildi: "Ey Nûh! Sana ve seninle beraber olanlardan diğer gruplara bizden
bereketler ve bir selamla aşağıya in. Bazı ümmetler de var, kendilerini önce
nimetlendireceğiz sonra bizden acıklı bir azap hepsini kucaklayacak."
49. İşte
bunlar, sana vahyetmekte olduğumuz gayb haberlerindendir. Bundan önce onları
sen de bilmiyordun, toplumun da... Artık sabırlı ol! Sonuç, takvaya
sarılanlarındır.
50. Âd'a da
kardeşleri Hûd'u gönderdik. Dedi ki: "Ey toplumum! Allah'a kulluk edin.
Sizin O'ndan başka ilahınız yok. Siz sadece uydurmalara bel
bağlamışsınız."
51. "Ey
toplumum! Bu tebliğime karşılık sizden bir ücret istemiyorum. Benim ücretim,
beni yaratandan başkasına düşmez. Hâlâ aklınızı çalıştırmayacak mısınız?"
52. "Ey
toplumum! Rabbinizden af dileyin, sonra O'na yönelin ki üzerinize göğü bol bol
göndersin, kuvvetinize kuvvet katsın. Günahkârlar olup da Allah'tan yüz
çevirmeyin."
53. Dediler
ki: "Ey Hûd! Bize hiçbir kanıt getirmedin. Senin sözünle ilahlarımızı terk
edecek değiliz. Zaten biz sana inanmıyoruz."
54. "Sadece
şunu söylüyoruz: "İlahlarımızdan biri seni kötü çarpmış." Hûd dedi:
"Ben Allah'ı tanık tutuyorum, siz de tanık olun ki, ben sizin Allah'a
ortak yaptıklarınızdan uzağım."
55. "Allah
dışındaki tanrılarınızdan uzağım. Hadi, hep birlikte bana tuzak kurun, bana hiç
göz açtırmayın."
56. "Ben,
benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah'a dayanıp güvendim. Hiçbir canlı
yoktur ki O, onu perçeminden yakalamış olmasın. Hiç kuşkusuz benim Rabbim
dosdoğru bir yol üzerindedir."
57. "Eğer
yüz çevirirseniz ben, bana gönderilen şeyi size tebliğ etmiş bulunuyorum.
Rabbim, yerinize başka bir topluluk getirir ve siz O'na hiçbir şekilde zarar
veremezsiniz. Kuşkusuz benim Rabbim her şey üzerinde bir Hafîz'dir; kollar,
gözetir."
58. Emrimiz
gelince, Hûd'u ve onunla birlikte iman etmiş olanları bizden bir rahmetle
kurtardık. Biz onları çok ağır bir azaptan kurtardık.
59. İşte buydu
Âd. Rablerinin ayetlerine kafa tuttular, O'nun resullerine isyan ettiler. Ve
her inatçı zorbanın emrine uydular.
60. Bu dünyada
ve kıyamet gününde arkalarına lanet takıldı. Dikkat edin; Âd, Rablerine
nankörlük etmişti. Dikkat edin, Hûd'un kavmi olan Âd geri gelmez oldu.
61. Semûd'a da
kardeşleri Sâlih'i gönderdik. Dedi ki: "Ey toplumum! Allah'a kulluk edin.
Sizin O'ndan başka ilahınız yok. Sizi topraktan oluşturan ve size orada ömür
geçirten O'dur. Artık O'ndan af dileyin, O'na dönün. Rabbim Karîb'dir, bize çok
yakındır; Mucîb'dir, bize cevap verir."
62. Dediler
ki: "Ey Sâlih! Sen bundan önce, aramızda aranan/ümit beslenen bir kişi
idin. Şimdi kalkmış, atalarımızın kulluk ettiklerine kulluk etmemizi mi
yasaklıyorsun? Gerçek şu ki biz, bizi çağırdığın şey hakkında kafaları
karıştıran bir kuşku içindeyiz."
63. Dedi ki:
"Ey kavmim! Hiç düşündünüz mü? Ya ben Rabbimden bir beyyine üzerindeysem,
bana kendisinden bir rahmet sunmuşsa! Bu durumda ben O'na isyan edersem, bana
Allah'a karşı kim yardım eder? Sizin bana, yıkım ve hüsranı artırmak dışında
bir katkınız olamaz."
64. "Ey
toplumum! İşte şu size, Allah'ın bir mucize olan devesi. Rahat bırakın onu.
Allah'ın toprağında karnını doyursun. Bir kötülük dokundurmayın ona. Yoksa sizi
çok yakın bir azap yakalayıverir."
65. Ama deveyi
yere yıkıp kestiler. Sâlih dedi ki: "Yurdunuzda üç gün daha nimetlenin.
Bu, yalanlanamayacak bir tehdittir."
66. Emrimiz
gelince Sâlih'i ve onunla birlikte iman edenleri bizden bir rahmetle kurtardık.
O günün rezilliğinden kurtardık. Senin Rabbin, evet O, Kavî'dir, Azîz'dir.
67. Zulme
sapmış olanları o korkunç titreşimli ses yakaladı da öz yurtlarında yere çökmüş
hale getirdiler.
68. Sanki hiç
hayat sürmemişlerdi orada. Dikkat edin! Semûd kavmi, Rablerine nankörlük
etmişti. Dikkat edin, Semûd geri dönmez olmuştur.
69. Yemin
olsun, resullerimiz İbrahim'e muştu getirip "Selam!" demişlerdi. O da
"Selam!" demiş, fazla beklemeden kızartılmış bir buzağı getirmişti.
70. Ellerinin
ona ulaşmadığını görünce onlardan işkillendi. Ve kendilerinden ürpermeye
başladı. "Korkma, dediler, biz Lût kavmine gönderildik."
71. Orada
dikilmekte olan karısı güldü. Bunun üzerine ona İshak'ı müjdeledik, İshak'ın
arkasından da Yakub'u.
72. "Vay
başıma, dedi. Doğuracak mıyım ben? Kendim bir kocakarı, kocam bir ihtiyar.
Gerçekten şaşılacak şey bu."
73. Dediler
ki: "Allah'ın emrine mi şaşıyorsun? Allah'ın rahmeti ve bereketleri
üzerinizdedir ey ev halkı! O Hamîd'dir, Mecîd'dir."
74. İbrahim'den
korku gidip yerine müjde gelince, Lût kavmi hakkında bizimle tartışır oldu.
75. İbrahim,
gerçekten yufka yürekli bir insandı; herkes için ah eder, içini çekerdi,
yalvarıp yakarırdı.
76. "Ey
İbrahim! Bu halinden vazgeç. Rabbinin emri gelmiştir. Geri çevrilemez bir azap
onların enselerine binecektir."
77. Elçilerimiz
Lût'a geldiğinde onlar için kaygılanmış, göğsü daralmış da şöyle demişti:
"Bu, zorlu bir gün!"
78. Lût'un
kavmi koşarak onun yanına geldi. Bunlar daha önce de kötülükler yapmışlardı.
Lût dedi ki: "Ey toplumum! İşte şunlar kızlarım. Onlar sizin için daha
temiz. Allah'tan korkun da misafirlerim önünde beni rezil etmeyin. İçinizde
olgun bir adam yok mu?"
79. Dediler
ki: "Senin kızlarında hakkımız olmadığını çok iyi biliyorsun. Ne istediğimizi
de çok iyi biliyorsun."
80. Dedi:
"Ah, size karşı koyacak bir gücüm olsaydı yahut sağlam bir kaleye
sığınabilseydim."
81. Melekler
dediler: "Biz senin Rabbinin elçileriyiz. Sana asla el süremezler. Gecenin
bir yerinde aileni götür. İçinizden hiç kimse geri kalmasın; karın müstesna. O,
ötekilere çatan belaya çarptırılacaktır. Onların azap vakti, sabah vaktidir.
Sabah da ne kadar yakın, değil mi?"
82. Nihayet
emrimiz gelince oranın üstünü altına getirdik. Ve üzerlerine, pişirilmiş
çamurdan yapılıp istif edilmiş taş yağdırdık.
83. Rabbin
katında damgalanmış taşlar. Zalimlerden çok uzak değildir bu.
84. Medyen'e,
kardeşleri Şuayb'ı göndermiştik. Dedi ki: "Ey toplumum! Allah'a kulluk
edin. O'ndan başka tanrınız yok sizin. Eksik ölçüp yanlış tartmayın. Sizi
nimet-bereket içinde görüyorum, ama sizin için sarıp kuşatan bir günün
azabından da korkuyorum."
85. "Ey
toplumum! Ölçüyü ve tartıyı tam bir dürüstlükle yapın. İnsanların eşyalarını
tırtıklamayın. Yeryüzünde bozgunculuk yaparak dolaşmayın."
86. "Eğer
inananlar iseniz, Allah'ın bıraktığı kâr sizin için daha hayırlıdır. Ben sizin
üzerinizde bir bekçi değilim."
87. Dediler
ki: "Ey Şuayb! Namazın/duan mı emrediyor sana, atalarımızın tapar olduğunu
terk etmemizi yahut mallarımızda dilediğimiz gibi davranmaktan vazgeçmemizi?
Esasında sen; gerçekten yumuşak huylu, olgun bir insansın."
88. Dedi:
"Ey toplumum! Ya ben Rabbimden bir beyyine üzerindeysem, bana, lütfundan
güzel bir rızık vermişse!... Size yasakladığım şeylerde, size söylediğimin
aksine davranmak istemiyorum. Gücüm ölçüsünde barış ve iyilikten başka bir şey
de istemiyorum. Başarım ancak Allah'ın desteğiyledir. Yalnız O'na güvendim ben,
yalnız O'na yöneliyorum."
89. "Ey
toplumum! Bana kafa tutmanız, sakın sizi Nûh kavminin yahut Hûd kavminin yahut
Sâlih kavminin başlarına gelen musibetle yüz yüze getirmesin. Lût kavmi de
sizden pek uzak değil."
90. "Rabbinizden
af dileyip O'na yönelin. Rabbim Rahîm'dir, rahmeti sınırsızdır; Vedûd'dur, çok
sevgilidir."
91. Dediler
ki: "Ey Şuayb! Söylediklerinin birçoğunu anlamıyoruz. Ve biz seni aramızda
zayıf bir adam olarak görüyoruz. Hani, kabilen olmasa, kafanı taşla
ezivereceğiz. Senin bize karşı hiçbir üstünlüğün yok."
92. Dedi:
"Ey toplumum! Sizce kabilem Allah'tan daha mı güçlü ve onurlu! Allah'ı
arkanıza atıp dışlanmış hale getirdiniz. Rabbim, yapıp ettiklerinizi çepeçevre
kuşatmıştır."
93. "Ey
toplumum! Elinizden geleni yapın, ben görevimi yapıyorum. Yakında bileceksiniz
rezil edici bir azabın kime geleceğini, yalancının kim olduğunu! Gözetleyin,
ben de sizinle beraber gözetliyorum."
94. Emrimiz
gelince Şuayb'ı ve onunla birlikte iman edenleri bizden bir rahmetle kurtardık.
Zulmedenleri o yüksek titreşimli sayha yakaladı da öz yurtlarında yere çömelmiş
hale geldiler.
95. Sanki hiç
yurt tutmamışlardı orada. Bakıp görün ki, Medyen de tıpkı Semûd gibi, dönüşü
olmayan bir gidişle gitti.
96. Yemin
olsun, Mûsa'yı ayetlerimizle ve açık bir kanıtla gönderdik;
97. Firavun'a
ve kodamanlarına. Ama onlar Firavun'un emrine uydular. Oysaki, Firavun'un emri
doğruya ve güzele ulaştırmıyordu.
98. Kıyamet
günü kavmine önderlik eder. İşte onları suya götürür gibi ateşe götürdü. Ne
kötü varış yeridir o götürüldükleri yer!
99. Peşlerine
lanet takılmıştır: Hem burada hem kıyamet gününde ne kötü destektir o
arkalarına takılmış olan!
100. İşte
bunlar o kentlerin/medeniyetlerin haberlerinden bir kısmı, anlatıyoruz sana.
Kimi hâlâ ayakta onların, kimi kökünden biçilip gitmiştir.
101. Onlara biz
zulmetmedik. Ama onlar kendilerine zulmettiler. Rabbinin emri geldiğinde,
Allah'ı bırakıp da yakardıkları ilahları kendilerine hiçbir yarar sağlamadı.
İlahları onların sadece hasar ve hüsranlarını artırdı.
102. Rabbin
zulme sapan kentleri/medeniyetleri çarptığı zaman, işte böyle çarpar. O'nun
çarpması gerçekten korkunçtur, şiddetlidir.
103. Âhiret
azabından korkan için bunda elbette ki bir ibret vardır. O, insanları bir araya
getiren bir gündür. Görülesi bir gündür o!
104. Biz onu,
sadece belirli bir süre için erteliyoruz.
105. O geldiği
gün hiçbir benlik, O'nun izni olmadan söz söyleyemez. Onların bir kısmı
bahtsız, bir kısmı mutludur.
106. Bahtsızlığa
düşenler ateş içindedir. Çok ıstıraplı bir soluyuş ve hıçkırışları vardır
orada.
107. Rabbinin
dilemesi hariç, gökler ve yer durdukça onlar orada hep kalacaklardır. Rabbin,
dilediğini öyle bir yerine getirir ki!...
108. Mutluluğa
erdirilenlere gelince, onlar cennettedirler. Rabbinin dilemesi hariç, gökler ve
yer durdukça onlar, hep orada kalacaklardır. Kesintisiz bir lütuf olarak...
109. Şunların
kulluk etmekte oldukları şeyler yüzünden bir kuşku içine girme. Daha önce
atalarının kulluk ettikleri gibi kulluk ediyorlar, hepsi bu. Biz onların da
nasiplerini hiç eksiltmeden elbette vereceğiz.
110. Yemin
olsun, Mûsa'ya Kitap'ı verdik de onda da ihtilafa düşüldü. Rabbinden bir
kelime, önceden gelmiş olmasaydı, aralarında iş mutlaka bitirilirdi. Onlar
bunun hakkında, kafaları karıştıran bir kuşku içindedirler.
111. Hiç
kuşkusuz, Rabbin hepsinin amellerinin karşılığını tam tamına kendilerine
verecektir. O, onların yapmakta olduklarından haberdardır.
112. O halde
sen, emrolunduğun gibi dosdoğru yürü! Seninle birlikte tövbe edenler de...
Sakın aşırılık edip azmayın! O, yapmakta olduklarınızı görüyor.
113. Zulmedenlere
eğilim göstermeyin! Yoksa ateş sizi sarmalar. Allah'tan başka dostlarınız
kalmaz, size yardım da edilmez.
114. Gündüzün
iki tarafında ve geceye yakın saatlerde namazı/duayı yerine getir. Güzellikler
kötülükleri silip süpürür. İşte bu, Allah'ı ananlara bir öğüttür.
115. Sabret!
Allah, güzel düşünüp güzel davrananların ödülünü yitirmez.
116. Sizden
önceki kuşakların söz ve eser sahibi olanları, yeryüzünde bozgunculuktan
alıkoymalı değiller miydi? Ama içlerinden kurtarmış olduklarımızın az bir kısmı
dışında hiçbiri bunu yapmadı. Zulme sapanlar ise içine gömüldükleri servet
şımarıklığının ardına düşüp suçlular haline geldiler.
117. Halkı
iyilik ve barış sevenler olsaydı, Rabbin o kentleri/medeniyetleri zulümle helâk
edecek değildi ya!
118. Eğer
Rabbin dileseydi insanları elbette ki bir tek ümmet yapardı. Ama birbirleriyle
çekişmeye devam edeceklerdir.
119. Rabbinin
rahmet ettikleri müstesna. O, onları işte bunun için yaratmıştır. Rabbinin,
"Yemin olsun ben cehennemi, tümden insanlar ve cinlerle
dolduracağım!" sözü tamamlanacaktır.
120. Resullerin
haberlerinden, kendisiyle kalbini destekleyip sağlamlaştıracağımız her şeyi
sana anlatıyoruz. Bunun içinde sana hak gelmiştir. Bunda, inananlar için bir
öğüt ve hatırlatma da vardır.
121. İnanmayanlara
de ki: "Yapabildiğinizi yapın, biz de işimizi yapıyoruz."
122. "Bekleyin,
biz de bekliyoruz!"
123. Göklerin ve
yerin gizli bilgileri Allah'a aittir. Tüm iş ve oluş O'na döndürülür. O halde
O'na kulluk et, O'na dayanıp güven! Rabbin, yapmakta olduklarınızdan habersiz
değildir.
----
Kategoriler
Hatim - Mukabele | Kuran Suresi | Kuran Meali | Kuran Öğreniyorum |
Hud Suresi - Yaşar Nuri Öztürk Meali - Kuran Hatim sayfasını izlemektesiniz.
Kur’an’ı Kerim
Allah tarafından gönderilen ilahi kitapların sonuncusu olan Kur’an’ı Kerim, son peygamber Hz. Muhammed’e (s.a.v.) indirilmiştir. Sözlükte toplamak, okumak, bir araya getirmek anlamına gelen Kur’an, terim olarak şöyle tarif edilir:
“Hz. Peygamber’e indirilen, mushaflarda yazılı olup, peygamberimizden bize kadar tevatür yoluyla nakledilmiş olan; okunmasıyla ibadet edilen ve insanlığın benzerini getirmekten aciz kaldığı “ilahi kelâm”dır.
İlahi kitapların en büyük özelliği ve değeri şüphesiz onların Allah’ın sözlerinden ibaret olmalarıdır. Ancak bugün bu özellik sadece Kur’ân-ı Kerîm’e mahsustur. Zira diğer ilâhî kitaplar peygamberlerinden sonra insanlarca tahrifat ile karşı karşıya kalmış ve sonunda bir insanın kaleme aldığı kitaplar haline gelmişlerdir. Zâten Kur’ân-ı Kerîm’in gönderilmesinin bir sebebi de budur. Son vahyedilen ilahi kelam olan Kur’ân-ı Kerîm, kendisinden önce gönderilen ilâhî kitapların bilgi ve hikmetlerini de içeren en mükemmel ilahi kitaptır. Kur’an Son ilahi kitap olması itibarıyla da bizzat Allah’ın muhafazası altındadır. O, hiç değişmeden kıyamete kadar insanlığa kurtuluş ve huzur reçetesi olmaya devam edecektir.
“Hz. Peygamber’e indirilen, mushaflarda yazılı olup, peygamberimizden bize kadar tevatür yoluyla nakledilmiş olan; okunmasıyla ibadet edilen ve insanlığın benzerini getirmekten aciz kaldığı “ilahi kelâm”dır.
İlahi Kitapların Özelliği
İlahi kitapların en büyük özelliği ve değeri şüphesiz onların Allah’ın sözlerinden ibaret olmalarıdır. Ancak bugün bu özellik sadece Kur’ân-ı Kerîm’e mahsustur. Zira diğer ilâhî kitaplar peygamberlerinden sonra insanlarca tahrifat ile karşı karşıya kalmış ve sonunda bir insanın kaleme aldığı kitaplar haline gelmişlerdir. Zâten Kur’ân-ı Kerîm’in gönderilmesinin bir sebebi de budur. Son vahyedilen ilahi kelam olan Kur’ân-ı Kerîm, kendisinden önce gönderilen ilâhî kitapların bilgi ve hikmetlerini de içeren en mükemmel ilahi kitaptır. Kur’an Son ilahi kitap olması itibarıyla da bizzat Allah’ın muhafazası altındadır. O, hiç değişmeden kıyamete kadar insanlığa kurtuluş ve huzur reçetesi olmaya devam edecektir.
KUR’AN’IN NÜZÛLÜ (İNDİRİLMESİ)
Kur’an-ı Kerim, Yüce Allah’tan Hz.Peygamber’e Cebrail aracılığıyla, vahiy yoluyla indirilmiştir. Kolayca ezberlenmesi, kısa zamanda insanlara ulaşması, manasının kolaylıkla anlaşılması, inançların ve hükümlerin müminlerin kalbinde yavaş yavaş kuvvetlenip kökleşmesi için Kur’an bir defada toptan indirilmemiş, yaklaşık yirmi üç senede, peyderpey indirilmiştir.
KURAN-I KERİM NASIL OKUNMALI? KURAN-I KERİM EN GÜZEL NASIL OKUNUR?
Kuran okurken dikkat edilmesi gerekenler
Kuran-ı Kerim'i doğru bir şekilde okumak için harflerin üzerilerindeki uzatmalarına ve mahreç yerlerine dikkat etmek oldukça önemlidir. Harflerin okunuşunu değiştiren medler yani uzatmalar kişinin Kuran-ı Kerim'i nağmeli okumasını sağlamaz. Nağmeli bir şekilde okumak demek, kişinin Kuran-ı Kerim'i okurken oluşturduğu güzel sesiyle dinleyicilerin gönlüne hitap etmesidir.
Nağmeli okunan bir ayet ise insanlara karşı Kuran-ı Kerimin daha fazla okunup, daha fazla dinlenmesini teşvik eder.