Yaşar Nuri Öztürk Meali - Kuranı Kerim
| |||
- Mukabele - Cüz
- Kuran Süreleri
- Kuran Meali
- Kuran Dersleri
- Kuran Öğreniyorum - Diyanet
- Ders 01 - Diyanet
- Ders 02 - Diyanet
- Ders 03 - Diyanet
- Ders 04 - Diyanet
- Ders 05 - Diyanet
- Ders 06 - Diyanet
- Ders 07 - Diyanet
- Ders 08 - Diyanet
- Ders 09 - Diyanet
- Ders 10 - Diyanet
- Ders 11 - Diyanet
- Ders 12 - Diyanet
- Ders 13 - Diyanet
- Ders 14 - Diyanet
- Ders 15 - Diyanet
- Ders 16 - Diyanet
- Ders 17 - Diyanet
- Ders 18 - Diyanet
- Ders 19 - Diyanet
- Ders 20 - Diyanet
- Ders 21 - Diyanet
- Ders 22 - Diyanet
- Ders 23 - Diyanet
- Ders 24 - Diyanet
- Ders 25 - Diyanet
- Ders 26 - Diyanet
- Ders 27 - Diyanet
- Ders 28 - Diyanet
- Ders 29 - Diyanet
- Ders 30 - Diyanet
- Tecvidli Kuran Dersleri
- 00 - Giriş
- 01 - Harfler
- 02 - Harflerin Çıkış Yerleri
- 03 - Harekeler
- 04 - Harflerin Yazılışları
- 05 - Bitişmeyen Harfler
- 06 - Kalın ve İnce Harfler
- 07 - Peltek Harfler
- 08 - Cezm
- 09 - Şedde
- 10 - Tenvin
- 10.1 - Tevcid Kuralları
- 11 - Med Harfleri
- 12 - Elifin Yerini Tutan Vav ve Ya
- 13 - Çeker
- 14 - Meddi Tabii ve Meddi Feri
- 15 - Meddi Muttasıl
- 16 - Meddi Munfasıl
- 17 - Meddi Lazım
- 18 - Meddi Arız
- 19 - Meddi Lin
- 19.1 - Tekvin ve Nunu Sakin
- 20 - İhfa
- 21 - İzhar
- 22 - İklab
- 23 - İdğamı Mael Gunne
- 24 - İdğamı Bila Gunne
- 25 - İdğamı Misleyn
- 26 - Cezimli Mimin Okunuşu
- 27 - İğdamı Mütecaniseyn
- 28 - İğdamı Mütekaribeyn
- 29 - İğdamı Şemsiyye
- 30 - İzharı Kamerriye
- 31 - Kalkale
- 32 - Lafzatullahın Okunuşu
- 33 - Zamirin Okunuşu
- 34 - Ra Harfinin Okunuşu
- 35 - Sekte
- 36 - Hurufu Mukattaa
- 37 - Vakıf ve Durma işaretleri
- 38 - Küçük Nun ile Okuma
- Elmalılı Hamdi Tefsiri
- Submenu 4.4
- Submenu 4.5
- Submenu 4.6
- Kuran Öğreniyorum - Diyanet
- İlmihal
- Submenu 5.1
- Submenu 5.2
- Hadis-i Şerif
- Kütüb-ü Sitte 1-100
- Kütüb-ü Sitte 101-200
- Kütüb-ü Sitte 201-300
- Kütüb-ü Sitte 301-400
- Kütüb-ü Sitte 401-500
- Kütüb-ü Sitte 501-600
- Kütüb-ü Sitte 601-700
- Kütüb-ü Sitte 701-800
- Kütüb-ü Sitte 801-900
- Kütüb-ü Sitte 901-1000
- Kütüb-ü Sitte 1001-1100
- Kütüb-ü Sitte 1101-1200
- Kütüb-ü Sitte 1201-1300
- Kütüb-ü Sitte 1301-1400
- Kütüb-ü Sitte 1401-1500
- Kütüb-ü Sitte 1501-1600
- Kütüb-ü Sitte 1601-1700
- Kütüb-ü Sitte 1701-1800
- Kütüb-ü Sitte 1801-1900
- Kütüb-ü Sitte 1901-2000
- Kütüb-ü Sitte 2001-2100
- Kütüb-ü Sitte 2101-2200
- Kütüb-ü Sitte 2201-2300
- Kütüb-ü Sitte 2301-2400
- Kütüb-ü Sitte 2401-2500
- Kütüb-ü Sitte 2501-2600
- Kütüb-ü Sitte 2601-2700
- Kütüb-ü Sitte 2701-2800
- Kütüb-ü Sitte 2801-2900
- Kütüb-ü Sitte 2901-3000
- Kütüb-ü Sitte 3001-3100
- Kütüb-ü Sitte 3101-3200
- Kütüb-ü Sitte 3201-3300
- Kütüb-ü Sitte 3301-3400
- Kütüb-ü Sitte 3401-3500
- Kütüb-ü Sitte 3501-3600
- Kütüb-ü Sitte 3601-3700
- Kütüb-ü Sitte 3701-3800
- Kütüb-ü Sitte 3801-3900
- Kütüb-ü Sitte 3901-4000
- Kütüb-ü Sitte 4001-4100
- Kütüb-ü Sitte 4101-4200
- Kütüb-ü Sitte 4201-4300
- Kütüb-ü Sitte 4301-4400
- Kütüb-ü Sitte 4401-4500
- Kütüb-ü Sitte 4501-4600
- Kütüb-ü Sitte 4601-4700
- Kütüb-ü Sitte 4701-4800
- Kütüb-ü Sitte 4801-4900
- Kütüb-ü Sitte 4901-5000
- Kütüb-ü Sitte 5001-5100
- Kütüb-ü Sitte 5101-5200
- Kütüb-ü Sitte 5201-5300
- Kütüb-ü Sitte 5301-5400
- Kütüb-ü Sitte 5401-5500
- Kütüb-ü Sitte 5501-5600
- Kütüb-ü Sitte 5601-5700
- Kütüb-ü Sitte 5701-5800
- Kütüb-ü Sitte 5801-5900
- Kütüb-ü Sitte 5901-6000
- Kütüb-ü Sitte 6001-6100
- Kütüb-ü Sitte 6101-6200
- Kütüb-ü Sitte 6201-6300
- Kütüb-ü Sitte 6301-6400
- Kütüb-ü Sitte 6401-6500
- Kütüb-ü Sitte 6501-6600
- Kütüb-ü Sitte 6601-6700
- Kütüb-ü Sitte 6701-6800
- Kütüb-ü Sitte 6801-6900
- Kütüb-ü Sitte 6901-7000
- Kütüb-ü Sitte 7001-7100
- Kütüb-ü Sitte 7101-7200
- Kütüb-ü Sitte 7201-7300
Bakara Suresi - Yaşar Nuri Öztürk Meali
2 - Bakara Suresi - Yaşar Nuri Öztürk Meali
Bismillâhirrahmânirrahîm.
1. Elif,
Lâm, Mîm.
2. İşte
sana o Kitap! Kuşku/ çelişme/ tutarsızlık yok onda. Bir kılavuzdur o,
sakınanlar için.
3. Ki
onlar, gayba inananlar, namazı/duayı yerine getirenlerdir. Ve kendilerine rızık
olarak verdiklerimizden, başkalarına pay çıkaranlardır.
4. Hem
sana vahyedilene hem de senden önce vahyedilene inananlardır onlar. Âhireti
gereğince kavrayıp anlayanlar da onlardır.
5. İşte
bunlardır Rablerinden bir hidayet üzere olanlar, işte bunlardır gerçek anlamda
kurtuluşu bulanlar.
6. Şu
bir gerçek ki, o küfre batmış olanları sen uyarsan da uyarmasan da onlar için
aynıdır; iman etmezler.
7. Allah
onların kalpleri, kulakları üzerine mühür basmıştır. Onların kafa gözleri
üstünde de bir perde vardır. Onlar için korkunç bir azap öngörülmüştür.
8. İnsanlar
içinden bazıları vardır, "Allah'a ve âhiret gününe inandık!" derler
ama onlar inanmış değillerdir.
9. Allah'ı
ve inanmış olanları aldatma yoluna giderler. Gerçekte ise onlar öz
benliklerinden başkasını aldatmıyorlar. Ne var ki, bunun farkında olamıyorlar.
10. Kalplerinde
bir hastalık vardır da Allah onları hastalık yönünden daha ileri götürmüştür.
Ve onlar için, yalancılık etmiş olmaları yüzünden acıklı bir azap
öngörülmüştür.
11. Onlara,
"Yeryüzünde bozgun çıkarmayın" dendiğinde, "Tam tersine, bizler
barış ve esenlik getirenleriz!" demişlerdir.
12. Dikkat
edin, gerçekte onlar, bozgun getirenlerin ta kendileridir de bunun bilincinde
olmuyorlar.
13. Onlara,
"İnsanların inandığı gibi siz de inanın" dendiğinde, "Yani biz
de kafası çalışmayan zavallılar gibi inanalım mı?" derler. Haberiniz olsun
ki, kafası çalışmayan düşük seviyeliler onların ta kendileridir; fakat
bilmiyorlar.
14. Bunlar
iman etmiş olanlarla yüz yüze geldiklerinde, "İman ettik" derler.
Kendi şeytanlarıyla baş başa kaldıklarına ise söyledikleri şudur: "Hiç
kuşkunuz olmasın biz sizinleyiz. Gerçek olan şu ki, biz alay edip duran
kişileriz."
15. Allah
onlarla alay ediyor ve onları, kendi azgınlıkları içinde bocalar bir halde
sürüklüyor.
16. İşte
bunlar, doğruluk ve aydınlığı verip karanlık ve sapıklığı satın aldılar da
ticaretleri hiçbir kazanç sağlamadı. Bir yol-yordama girebilmiş de değillerdir.
17. Onların
durumu şu kişinin durumuna benzer: Bir ateş tutuşturmak istedi. Ateş,
çevresindekileri aydınlattığında, Allah onların ışığını giderdi ve onları
karanlıklar içinde bıraktı; artık görmezler.
18. Sağırdırlar,
dilsizdirler, kördürler. Onlar artık dönmezler.
19. Yahut
gökten boşalan bir yağmur haline benzer ki onda karanlıklar var, bir gök
gürlemesi var, bir şimşek var. Yıldırımlar yüzünden ölüm korkusuyla
parmaklarını kulaklarına tıkarlar. Allah Muhît'tir, küfre sapanları çepeçevre
kuşatmıştır.
20. Şimşek,
neredeyse gözlerini çarpıp götürüverecek. Kendilerine her aydınlık sunduğunda,
orada yürürler. Üzerlerine karanlık binince çakılıp kalırlar. Eğer Allah
dileseydi, işitme güçlerini de gözlerini de elbette alıp götürürdü. Çünkü Allah
her şeye Kadîr'dir.
21. Ey
insanlar! Sizi de sizden öncekileri de yaratan Rabbinize ibadet edin ki,
korunabilesiniz.
22. O
Rab ki, yeri sizin için bir döşek, göğü de bir bina yaptı. Ve gökten bir su
indirdi de onunla sizin için meyvelerden/ürünlerden bir rızık çıkardı. Artık
bilip durduğunuz halde Allah'a ortaklar koşmayın.
23. Eğer
kulumuza indirdiğimizden kuşku içindeyseniz, hadi onun benzerinden bir sure
getirin! Allah dışındaki destekçilerinizi/tanıdıklarınızı da çağırın. Eğer
doğru sözlü kişilerseniz...
24. Eğer
yapamazsanız -ki asla yapamayacaksınız- korkun o ateşten ki yakıtı insanlarla
taşlardır. Küfre sapanlar için hazırlanmıştır o.
25. İman
edip hayra/barışa yönelik işler yapanlara şunu müjdele: Kendileri için,
altlarından ırmaklar akan cennetler olacaktır. Onlardaki herhangi bir meyveden
bir rızık olarak her nasiplendirildiklerinde, şöyle diyeceklerdir: "İşte
bu, daha önce rızıklandırıldığımız şey!" Bu rızık onlara buna benzer
şekilde verilmişti. Onlar için orada tertemiz eşler de vardır. Ve onlar orada
sürekli kalacaklardır.
26. Şu
bir gerçek ki Allah, bir sivrisineği hatta onun da üstündeki bir varlığı örnek
göstermekten sıkılmaz. Böyle bir durumda, inananlar bilirler ki o, Rablerinden
bir gerçektir. Küfre sapmışlar ise şöyle derler: "Allah, bunu örnek
vermekle ne demek istedi?" Allah onunla birçoğunu saptırır, birçoğunu da
onunla doğruya ve güzele kılavuzlar. Allah onunla yoldan çıkmışlardan başkasını
saptırmaz.
27. Onlar
ki, Allah'a verdikleri ahdi, onunla anlaşıp bağlandıktan sonra bozar, Allah'ın
birleştirilmesini emrettiği şeyi keser ve yeryüzünde bozgun çıkarırlar. İşte
bunlardır hüsrana uğrayanlar.
28. Allah'a
nasıl nankörlük ediyorsunuz/Allah'ı nasıl inkâr ediyorsunuz?! Siz ölülerdiniz,
O sizi diriltti. Sizi yine öldürecek ve sonra diriltecektir. Nihayet O'na
döndürüleceksiniz.
29. O
Allah'tır ki, yeryüzündekilerin tümünü sizin için yarattı. Sonra göğe saltanat
kurdu da onları yedi gök halinde düzenledi. O Alîm'dir, her şeyi çok iyi bilir.
30. Bir
zamanlar Rabbin meleklere: "Ben, yeryüzünde bir halife atayacağım."
demişti de onlar şöyle konuşmuşlardı: "Orada bozgunculuk etmekte olan, kan
döken birini mi atayacaksın? Oysaki bizler, seni hamd ile tespih ediyoruz; seni
kutsayıp yüceltiyoruz." Allah şöyle dedi: "Şu bir gerçek ki ben,
sizin bilmediklerinizi bilmekteyim."
31. Ve
Âdem'e isimlerin tümünü öğretti. Sonra onları meleklere göstererek şöyle
buyurdu: "Hadi, haber verin bana şunların isimlerini, eğer doğru sözlüler
iseniz."
32. Dediler
ki: "Yücedir şanın senin. Bize öğretmiş olduğunun dışında bilgimiz yok
bizim. Sen, yalnız sen Alîm'sin, her şeyi en iyi şekilde bilirsin; Hakîm'sin,
her şeyin bütün hikmetlerine sahipsin."
33. Allah
buyurdu: "Ey Âdem, haber ver onlara onların adlarını." Âdem onlara
onların adlarını haber verince, Allah şöyle buyurdu: "Dememiş miydim ben
size! Ki ben, göklerin ve yerin gaybını en iyi bilenim, A'lem'im. Ve ben, sizin
açığa vurduklarınızı da saklayageldiklerinizi de en iyi biçimde
bilmekteyim."
34. O
vakit biz meleklere, "Âdem'e secde edin" demiştik de İblis dışında
tümü secde etmişti. İblis yan çizmiş, kibre sapmış ve nankörlerden olmuştu.
35. Ve
Âdem'e şöyle buyurmuştuk: "Ey Âdem, sen ve eşin cennete yerleşin ve orada
dilediğiniz yerde, bol bol yiyin. Ama şu ağaca yaklaşmayın, yoksa zulme
sapanlardan olursunuz."
36. Bunun
üzerine şeytan onların ayaklarını kaydırdı da onları içinde bulundukları yerden
çıkardı. Biz de şöyle buyurduk: "Bir kısmınız bir kısmınıza düşman olarak
aşağıya inin. Belli bir süre kadar yeryüzünde sizin için bir bekleme yeri, bir
nimet/bir yararlanma imkânı olacaktır."
37. Bunun
üzerine Âdem, Rabbinden bazı kelimeler öğrenip belledi de O'na yöneldi. O da
onun tövbesini kabul etti. Gerçekten de O, evet O, Tevvâb'dır, tövbeleri
cömertçe kabul eder; Rahîm'dir, rahmetini cömertçe yayar.
38. "Hepiniz
oradan aşağı inin." dedik. Benden size bir yol gösteriş ulaşır da kim bu
yol gösterişime uyarsa artık böylelerine hiçbir korku yoktur. Onlar kederle de
yüzyüze gelmeyeceklerdir.
39. Nankörlüğe
sapıp ayetlerimizi yalanlayanlara gelince onlar, ateşin dostu olacaklardır.
Onlar orada sürekli kalacaklardır.
40. Ey
İsrailoğulları! Size lütfettiğim nimetimi hatırlayın; bana verdiğiniz söze
vefalı olun ki, ben de size ahdimde vefalı olayım. Ve yalnız benden korkun.
41. Beraberinizdekini
doğrulayıcı olarak indirmiş bulunduğuma inanın. Onu ilk inkâr eden siz olmayın.
Benim ayetlerimi az bir bedel karşılığı satmayın. Ve yalnız benden sakının.
42. Hakkı
bâtılla/saçmalık ve tutarsızlıkla kirletmeyin. Bilip durduğunuz halde gerçeği
gizliyorsunuz.
43. Namazı/duayı
yerine getirin, zekâtı verin; rükû edenlerle birlikte rükû edin.
44. İnsanlara
hayırda erginliği/dürüstlüğü emredip de öz benliklerinizi unutuyor musunuz?
Üstelik de Kitap'ı okuyup durmaktasınız. Hâlâ aklınızı kullanmayacak mısınız?
45. Sabra
ve namaza/duaya sarılarak yardım dileyin. Hiç kuşkusuz bu, kalbi ürperti
duyanlardan başkasına çok ağır gelir.
46. O
ürperti duyanlar, Rablerine kavuşacaklarını düşünürler ve bilirler ki onlar,
mutlaka O'na döneceklerdir.
47. Ey
İsrailoğulları! Size lütfettiğim nimetimi, sizi âlemlere üstün kıldığımı
hatırlayın.
48. Ve
sakının o günden ki, hiçbir benlik bir başka benliğin herhangi bir şeyi için
karşılık ödemez; hiçbir benlikten şefaat kabul edilmez, hiçbir benlikten fidye
alınmaz. Ve onlara yardım da edilmez.
49. Sizi
Firavun hanedanından kurtardığımızı da hatırlayın. Hani, onlar size azabın en
çirkiniyle kötülük ediyorlardı: Erkek çocuklarınızı boğazlıyorlar,
kadınlarınıza hayâsızca davranıyorlar/kadınlarınızın rahimlerini
yokluyorlar/kadınlarınızı hayata salıyorlardı. İşte bunda sizin için,
Rabbinizden gelen büyük bir ıstırap ve imtihan vardı.
50. Hani,
önünüzde denizi yarmıştık da sizi kurtarmış, Firavun hanedanını boğmuştuk. Siz
de bunu bakıp görüyordunuz.
51. Ve
Mûsa ile kırk gece için sözleşmiştik de siz bunun ardından buzağıyı tanrı
edinmiştiniz. Zulme sapmıştınız siz.
52. Belki
şükredersiniz diye bunun ardından da sizi affetmiştik..
53. İyiye
ve güzele yol bulursunuz ümidiyle Mûsa'ya Kitap'ı ve furkanı/hakla bâtılı
ayıran mesajı vermiştik.
54. Hani,
Mûsa, toplumuna demişti ki: "Ey toplumum, buzağıyı tanrı edinmenizle öz
benliklerinize zulmettiniz. Hadi, yaratıcınıza, Bâri'inize tövbe edin;
egolarınızı öldürün. Böyle yapmanız yaratıcınız katında sizin için daha iyidir;
O sizin tövbelerinizi kabul eder. Hiç kuşkusuz O, evet O, tövbeleri çok kabul
edendir, rahmeti sonsuz olandır."
55. Siz
şunu da söylemiştiniz: "Ey Mûsa! Biz, Allah'ı apaçık görmedikçe sana asla
inanmayacağız." Bunun üzerine sizi yıldırım çarpmıştı. Ve siz bakıp
duruyordunuz.
56. Sonra,
ölümünüzün ardından sizi dirilttik ki, şükredebilesiniz.
57. Ve
bulutu üstünüze gölgelik yaptık ve size kudret helvasıyla bıldırcın indirdik:
"Rızık olarak size verdiklerimizin, en temizlerinden yiyin." dedik.
Onlar zulmü bize yapmadılar, onlar kendi benliklerine zulmetmekteydiler.
58. Şöyle
demiştik: "Girin şu kente; orada, dilediğiniz yerde bol bol yiyin. Kapıdan
secde ederek girin ve "Affet bizi!" deyin ki, hatalarınızı
bağışlayalım. Biz güzel davranıp, güzellik üretenlere daha fazlasını da veririz."
59. Ne
var ki zulme sapanlar, bir sözü kendilerine söylenmiş olandan başkasıyla
değiştirdiler. Bunun üzerine biz, bu zalimler üstüne, ürettikleri kötülüklere
karşılık olarak gökten bir pislik indirdik.
60. Bir
zamanlar Mûsa, toplumu için su istemişti de biz, "Değneğinle şu taşa
vur!" demiştik. Taştan hemen oniki göze fışkırmıştı. Her bölük insan
kendilerine özgü su kaynağını bilmişti. "Allah'ın rızkından yiyin, için;
yeryüzünde bozgunculuk yaparak şuna buna saldırmayın." demiştik.
61. Siz
şöyle demiştiniz: "Ey Mûsa, biz bir tek yemeğe asla dayanamayız; bizim
için Rabbine dua et de bize yerin bitirdiklerinden, baklasından, acurundan,
sarmısağından, mercimeğinden, soğanından çıkarıversin." Mûsa şöyle
demişti: "Siz daha aşağı bir nimete daha üstün bir nimeti mi değişmek
istiyorsunuz? İnin bir kasabaya; istediğiniz sizin olacaktır." Ve
üzerlerine zillet, eziklik ve yoksulluk damgası vuruldu, Allah'tan bir gazaba
çarpıldılar. Bu böyle oldu, çünkü onlar Allah'ın ayetlerini inkâr ediyor ve
haksız yere peygamberleri öldürüyorlardı. İsyan ettikleri için böyle oldu.
Sınır tanımıyor, azgınlık yapıyorlardı.
62. Şu
bir gerçek ki, iman edenlerden, Yahudilerden, Hıristiyanlardan, Sâbiîlerden
Allah'a ve âhiret gününe inanıp barışa ve hayra yönelik iş yapanların, Rableri
katında kendilerine has ödülleri olacaktır. Korku yoktur onlar için,
tasalanmayacaklardır onlar.
63. Hani,
sizden şu şekilde kesin söz almış da Tûr'u üzerinize kaldırmıştık: "Size
verdiğimizi kuvvetle tutun ve içinde olanı hatırlayıp zikredin ki,
sakınabilesiniz."
64. Bunun
ardından da yüz çevirip döndünüz. Eğer Allah'ın size lütfu ve rahmeti
olmasaydı, kesinlikle hüsrana uğrayanlardan olacaktınız.
65. Yemin
olsun, içinizden Cumartesi gününde azgınlık yapanları siz bilirsiniz. Onlara
şöyle dedik: "Aşağılık maymunlar oluverin."
66. Bu
durumu, o zamankilere ve onların ardından geleceklere ibret dolu bir ceza,
takva sahiplerine de bir öğüt yaptık.
67. Mûsa,
toplumuna dedi ki: "Allah size, bir inek boğazlamanızı emrediyor."
Dediler ki: "Sen bizimle alay mı ediyorsun?" Dedi ki:
"Cahillerden biri olmaktan Allah'a sığınırım."
68. Şöyle
konuştular: "Çağır Rabbine bizim için, açıklasın bize neymiş o!"
Cevap verdi: "O diyor ki, bahsettiğim ne yaşlıdır ne de körpe. İkisi arası
bir inektir." Hadi size emredileni yapın!
69. Şöyle
dediler: "Çağır Rabbine bizim için, neymiş onun rengi açıklasın
bize." Cevap verdi: "O diyor ki, bahsettiğim, sarı, rengi parlak bir
inektir; seyredenlere mutluluk verir."
70. Şöyle
dediler: "Dua et Rabbine, açıklasın bize neymiş o! Çünkü bu inek, bizim
gözümüzde başkalarıyla karıştı. Ve biz, Allah dilerse, doğruya ve güzele
elbette kılavuzlanacağız."
71. Cevap
verdi Mûsa: "Allah diyor ki, bahsettiğim, boyunduruk yememiş bir inektir;
toprağı sürmez, ekini sulamaz. Salma hayvandır. Alaca yoktur onda."
Dediler ki: "İşte şimdi gerçeği getirdin." Ve ardından onu
boğazladılar, az kalsın yapmayacaklardı.
72. Siz
bir adam öldürmüştünüz de onunla ilgili olarak çekişip duruyordunuz. Oysaki
Allah, sizin sakladıklarınızı ortaya çıkaracaktı.
73. Şöyle
dedik: "Kesilen ineğin bir parçasıyla öldürülen adama vurun." İşte
böyle diriltir Allah ölüleri. Size ayetlerini gösteriyor ki, aklınızı
işletebilesiniz.
74. Sonra
bunun ardından kalpleriniz yine kaskatı kesildi. Taş gibidir o. Belki daha da
katıdır. Taşların bazıları var ki, ondan ırmaklar fışkırır. Bazıları var ki,
çatır çatır yarılır da içinden su çıkar. Öylesi var ki, Allah korkusundan
aşağılara düşer. Allah, yapıp durduklarınızdan gafil değildir.
75. Şimdi
siz bunların size inanmalarını mı umuyorsunuz? Bunların içlerinden bir fırka
vardır ki, Allah'ın kelamını dinliyorlar, sonra onu, akletmelerinin ardından,
bilip durdukları halde tahrif ediyorlardı.
76. İnanmış
olanlarla karşılaştıklarında, "İnandık!" derler. Baş başa
kaldıklarında ise şöyle konuşurlar: "Allah'ın size açtığını, Rabbiniz
katında sizinle tartışmada kanıt yapsınlar diye onlara söylüyor musunuz?
Aklınızı işletmeyecek misiniz?"
77. Bilmezler
mi ki, Allah onların sakladıklarını da açıklarını da çok iyi bilmektedir.
78. İçlerinde
ümmî olanlar da vardır ki Kitap'ı bilmezler, sadece anlamını bilmeden
okuyuşlar/hurafeler/hayal ve kuruntular bilirler. Onlar yalnız sanıya
saplanırlar.
79. Yazıklar
olsun o kişilere ki, Kitap'ı kendi elleriyle yazarlar da sonra onunla basit bir
karşılık satın alsınlar diye, "İşte bu, Allah katındandır!" derler.
Vay haline onların, ellerinin yazdıkları yüzünden! Vay haline onların, kazanıp
durdukları yüzünden!
80. Dediler
ki: "Sayılı birkaç gün dışında ateş bize asla dokunmayacaktır." De
ki: "Allah'tan bir ahit mi aldınız! Allah, ahdine asla ters düşmez. Yoksa
siz Allah'a isnat ederek, bilmediğiniz şeyleri mi söylüyorsunuz?"
81. İş
onların sandığı gibi değil! Kötülük ve çirkinlik kazanan, suçu kendisini
kuşatmış olan kişiler, ateşin dostudurlar. Sürekli kalacaklardır onun içinde.
82. İman
edip hayra ve barışa yönelik işler yapanlar ise cennetin dostudurlar. Onlar da
onun içinde sürekli kalacaklardır.
83. İsrailoğullarından
şöyle bir söz de almıştık: Allah'tan başkasına ibadet etmeyin, anne-babaya,
akrabaya, yetimlere, yoksullara iyilik ve güzellikle davranın. İnsanlara güzeli
ve güzelliği söyleyin. Namazı/duayı yerine getirin, zekâtı verin. Bütün bunlardan
sonra siz, pek azınız müstesna, sırt çevirdiniz. Hâlâ da yüz çevirip
duruyorsunuz.
84. Sizden
şu sözü de almıştık: Birbirinizin kanlarını dökmeyeceksiniz. Birbirlerinizi
yurtlarınızdan çıkarmayacaksınız. Bunu kabul etmiştiniz. Hâlâ da buna
tanıklarsınız.
85. Bütün
bunlardan sonra siz şu insanlarsınız: Birbirinizi öldürüyorsunuz. İçinizden bir
zümreyi yurtlarından çıkarıyorsunuz. Onlar aleyhine kötülük ve düşmanlık
hususunda dayanışmaya giriyorsunuz. Esasında onları yurtlarından çıkarmak size
haram edildiği halde, esir olarak size geldiklerinde fidyelerini veriyorsunuz.
Şimdi siz Kitap'ın bir kısmına inanıp bir kısmını inkâr mı ediyorsunuz?
İçinizden bunu yapanın cezası, dünya hayatında rezillikten başka bir şey
değildir. Kıyamet gününde ise böyleleri azabın en şiddetlisine itilir. Allah,
yapmakta olduklarınızdan habersiz değildir.
86. İşte
bunlar, âhiret karşılığında dünyayı satın alan kişilerdir. Azap,
hafifletilmeyecektir onlardan. Hiçbir şekilde yardım da edilmeyecektir onlara.
87. Yemin
olsun ki, Mûsa'ya Kitap'ı verdik. Ve arkasından da resuller gönderdik. Meryem
oğlu İsa'ya da açık-seçik deliller verdik ve kendisini Ruhul-kudüs'le
güçlendirdik. Bir resulün size, nefislerinizin hoşlanmadığı bir şey getirdiği
her seferinde büyüklük taslanmadınız mı? Bir kısmını yalanladınız, bir kısmını
da öldürüyorsunuz.
88. "Kalplerimiz
kabuk tutmuştur." dediler. Hayır, öyle değil! Küfürleri yüzünden Allah
onları lanetlemiştir de çok az bir kısmı iman eder.
89. Yanlarındakini
doğrulamak üzere kendilerine Allah katından bir kitap geldiğinde, daha önce
inkâr edenlere karşı zafer isteyip durdukları halde, tanıyıp bildikleri
kendilerine gelince, onu inkâr ettiler. Allah'ın laneti, küfre sapanların
üstüne olsun!
90. Allah'ın,
kullarından dilediğine lütfunun eseri olarak indirdiğini zalimce kıskanarak,
Allah'ın vahyettiğini inkâr etmeleri uğruna öz benliklerini sattıkları şey ne
çirkindir! Bu yüzdendir ki gazap üzerine gazaba çarpıldılar. Gerçeği örtenler
için rezil edici bir azap vardır.
91. Onlara,
"Allah'ın indirmiş olduğuna inanın!" denildiğinde şöyle konuşurlar:
"Biz, bize indirilene inanırız." Ve ondan ötesini inkâr ederler.
Oysaki o, kendilerinin yanındakini doğrulayıcı bir gerçektir. Söyle onlara:
"Madem iman sahibiydiniz, daha önce Allah'ın peygamberlerini niye
öldürüyordunuz?"
92. Yemin
olsun ki, Mûsa size açık-seçik hak beyanlarla gelmişti de onun arkasından
buzağıyı ilah edinmiştiniz. Zalimlersiniz sizler.
93. Hani,
kesin söz almıştık sizden de Tûr'u üzerinize kaldırmıştık. "Size
verdiğimizi kuvvetlice tutun ve dinleyin!" demiştik. Şöyle demişlerdi:
"Dinledik ve isyan ettik." İnkârları yüzünden gönüllerine buzağı
içirildi. De ki: "Eğer inanan kişilerseniz, ne kötü şeydir size imanınızın
emretmekte olduğu!"
94. De
ki: "Allah katındaki âhiret yurdu diğer insanların değil de yalnız ve
yalnız sizin ise, eğer doğru sözlü iseniz, hadi isteyin ölümü!"
95. Ellerinin
önden gönderdiği şeyler yüzünden ölümü hiçbir zaman istemeyeceklerdir. Allah,
zalimleri çok iyi bilmektedir.
96. Sen
onları, insanların yaşamaya en düşkünü olarak bulursun. Şirke batanlardan
bile... Her biri bin yıl ömür sürsün ister. Oysaki, uzun yaşaması onu azaptan
uzaklaştıracak değildir. Allah, yapmakta olduklarını çok iyi görmektedir.
97. De
ki: "Kim Cebrail'e -ki o, Allah'ın izniyle Kur'an'ı kendinden öncekini
doğrulayıcı, inananlara yol gösterici ve müjde olarak senin kalbine
indirmiştir- düşman kesilirse,
98. Kim
Allah'a, O'nun meleklerine, resullerine, Cebrail'e, Mikâil'e düşman kesilirse,
Allah da bu tür inkârcılara düşman kesilir.
99. Yemin
olsun, biz sana açık-seçik ayetler indirdik. Onları, sapmış olanlardan başkası
inkâr etmez.
100. Bir
ahitle söz verdikleri her seferinde, içlerinden bir fırka ahdi kaldırıp atmadı
mı? Doğrusu şu ki, onların çokları iman etmezler.
101. Allah
katından kendilerine, ellerinde bulunanı tasdikleyici bir resul geldiğinde,
kitap verilenlerden bir fırka, Allah'ın Kitabı'nı hiç bilmiyorlarmış gibi
kaldırıp arkalarına attılar.
102. Süleyman'ın
mülk ve saltanatı konusunda onlar, şeytanların okuyup durduklarına uydular.
Halbuki Süleyman küfre sapmamıştı. Ancak şeytanlar küfre sapmıştı; insanlara
büyüyü öğretiyorlardı. Ve Babil'de Hârût ve Mârût adlı iki melek üzerine
indirileni öğretiyorlardı. Oysaki o iki melek, "Biz bir imtihan aracıyız,
sakın küfre sapma!" demedikçe hiç kimseye bir şey öğretmiyorlardı.
İnsanlar onlardan erkekle eşinin arasını açacakları şeyi öğreniyorlardı. Ne var
ki, onlar onunla Allah'ın izni olmadıkça hiç kimseye zarar veremezler. Onlar
kendilerine zarar vereni, yarar vermeyeni öğreniyorlardı. Yemin olsun ki, onu
satın alanın âhirette hiçbir nasibi olmayacağını açıkça bilmişlerdir. Öz
benliklerini sattıkları şey ne kötüdür! Bir bilebilselerdi!
103. Eğer
onlar iman edip sakınsalardı, Allah katından bir sevap elbette daha kıymetli
olurdu. Keşke bilebilselerdi.
104. Ey
iman edenler! "Râina!" demeyin, "Unzurna!" deyin/"Bizi
davar gibi güt!" diye konuşmayın, "Bize bak!" diye konuşun ve
dinleyin. Kâfirler için korkunç bir azap vardır.
105. Ehlikitap'ın
küfre sapanlarıyla müşrikler, Rabbinizden size bir hayır indirilmesini
istemezler. Ama Allah, rahmetini dilediğine özgüler. Allah, büyük lütfun
sahibidir.
106. Biz
bir ayeti siler, unutturur veya ertelersek ondan daha iyisini veya onun bir
benzerini getiririz. Allah'ın her şeye gücü yeter olduğunu bilmedin mi?
107. Bilmedin
mi ki göklerin de yerin de mülk ve saltanatı yalnız Allah'ındır. Sizin için
Allah'tan başka ne bir velî vardır ne de bir yardımcı.
108. Yoksa
siz de resulünüzden, daha önce Mûsa'dan istekte bulunulduğu gibi isteklerde
bulunmak mı diliyorsunuz?! İmanı küfürle değiştirmeye kalkan, yolun
dosdoğrusunu saptırmış olur.
109. Ehlikitap'tan
birçoğu, benliklerindeki kıskançlık yüzünden sizi, imanınızdan sonra kâfirler
haline bir döndürebilseler diye yürekten istedi. Hem de gerçek kendilerine
ayan-beyan olduktan sonra... Allah, buyruğunu getirinceye değin affedin,
hoşgörün. Allah, her şeye gücü yetendir.
110. Namazı/duayı
yerine getirin, zekâtı verin. Öz benlikleriniz için önden gönderdiğiniz her
hayrı, Allah katında bulacaksınız. Hiç kuşkusuz, Allah, yapmakta olduklarınızı
iyice görmektedir.
111. "Yahudi
yahut Hıristiyan olandan başkası cennete asla giremeyecek." dediler. Bu,
onların hurafeleri/anlamını bilmeden okuyuşları/kuruntularıdır. De ki onlara:
"Eğer doğru sözlü iseniz hadi getirin susturucu kanıtınızı!"
112. İş
onların sandığı gibi değil! Kim güzel davranışlar sergileyerek yüzünü Allah'a
teslim ederse, Rabbi katında ödülü vardır onun. Korku yoktur böyleleri için;
tasalanmayacaklardır onlar...
113. Yahudiler:
"Hıristiyanlar hiçbir şey üzerinde değil." dediler. Hıristiyanlar da:
"Yahudiler hiçbir şey üzerinde değil." dediler. Ve bunlar Kitap'ı da
okuyup dururlar. İlimden nasibi olmayanlar da aynen onların sözleri gibi söz
etti. Tartışmaya girdikleri şey hakkında, aralarında hükmü, kıyamet günü Allah
verecektir.
114. Allah'ın
mescitlerini, içlerinde O'nun adı anılıyor diye engelleyen ve onların yıkımı
için uğraşan kişiden daha zalim kim olabilir!... Böylelerinin, o mescitlere
girmeleri ancak korka korka olacaktır. Böyleleri için dünyada bir rezillik
vardır. Âhirette ise bunlara çok büyük bir azap öngörülmüştür.
115. Doğu
da batı da yalnız Allah'ındır. O halde nereye dönerseniz orada Allah'ın yüzü
vardır. Allah Vâsi'dir, varlığı sürekli genişletip büyütür; Alîm'dir, her şeyi
en iyi biçimde bilir.
116. "Allah
çocuk edindi." dediler. Hâşâ! Böyle bir şeyden arınmıştır O! Tam aksine,
göklerdekiler de yerdekiler de O'na aittir. Bunların tümü O'nun önünde boyun
bükmektedir.
117. Gökleri
ve yeri, güzelliklerle donatarak yaratan Bedî' O'dur. Bir şeyin olmasına karar
verdi mi ona sadece "Ol!" der. Artık o, oluverir.
118. Bilgiden
yoksun olanlar dedi ki: "Allah bizimle konuşsaydı yahut bize bir mucize
gelseydi ya! ..." Onlardan öncekiler de aynen onların dediği gibi demişti.
Kalpleri birbirine benzemiştir. Biz ayetleri, gerçeği apaçık bilmek isteyenler
için iyiden iyiye açıklamışızdır.
119. İnan
olsun ki, biz seni hak üzere bir müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdik. Sen,
cehennem ehlinden sorgu suale çekilmeyeceksin/cehennem yâranından sen sorumlu
değilsin.
120. Sen
onların öz milletlerine uymadıkça Yahudiler de Hıristiyanlar da senden asla
hoşnut olmaz. De ki: "Allah'ın kılavuzluğu erdirici kılavuzluğun ta
kendisidir." İlimden sana ulaşan nasipten sonra bunların boş ve iğreti
arzularına uyarsan, Allah katından ne bir dostun/destekçin olur ne de bir
yardımcın.
121. Kendilerine
Kitap'ı verdiklerimiz onu, okunuşunun hakkını vererek okurlar. İşte onlar ona
inanırlar. Onu inkâr edenlere gelince, onlar hüsrana uğrayanların ta
kendileridir.
122. Ey
İsrailoğulları! Size lütfettiğim nimetimi hatırlayın. Ben sizi âlemlerden daha
üstün kılmıştım.
123. Kimsenin
kimse yerine bir şey ödemeyeceği, kimseden fidye kabul edilmeyeceği, şefaatin
hiç kimseye yarar sağlamayacağı ve onların hiçbir yardım göremeyecekleri o
günden sakının!
124. Hani
Rabbi, İbrahim'i bazı kelimelerle imtihana çekmiş, o da onların hakkını
vermişti de Rab şöyle demişti: "Seni insanlara önder yapacağım."
İbrahim, "Soyumdan birilerini de" deyince Allah: "Benim ahdim
zalimlere ulaşmaz." buyurdu.
125. Hatırla
o zamanı ki, biz o evi insanlar için sevap kazanmaya yönelik bir toplantı yeri
ve güvenli bir sığınak yaptık. Siz de İbrahim'in makamından bir dua/namaz yeri
edinin. İbrahim ve İsmail'e şu sözü ulaştırmıştık: "Tavaf edenler, kendini
ibadete verenler, rükû-secde edenler için evimi temizleyin!"
126. İbrahim
şöyle yakarmıştı: "Rabbim! Şu kenti güvenli bir kent yap, halkının Allah'a
ve âhiret gününe inananlarını çeşitli ürünlerle rızıklandır." Rab dedi ki:
"Küfre sapanları az bir nimetle rızıklandırır, sonra da ateş azabına
itiveririm. Ne kötü bir dönüş yeridir o!"
127. İbrahim'in,
İsmail'le birlikte, o evin ana duvarlarını yükselterek şöyle yakardıkları
zamanı da an: "Rabbimiz, bizden gelen niyazları kabul buyur; sen, evet
sen, Semî'sin, her şeyi çok iyi duyarsın; Alîm'sin, her şeyi çok iyi
bilirsin."
128. "Rabbimiz!
Bizi, sana teslim olmuş iki müslüman/Allah'a teslim olan kıl. Soyumuzdan da
sana teslim olan müslüman bir ümmet oluştur. Bize ibadet yerlerimizi göster,
bizim tövbemizi kabul et! Sen, evet sen, Tevvâb'sın, tövbeleri cömertçe kabul
edersin; Rahîm'sin, rahmetini cömertçe yayarsın."
129. "Rabbimiz!
İçlerinden onlara, senin ayetlerini okuyacak, kendilerine Kitap'ı ve hikmeti
öğretecek, onları temizleyip arındıracak bir resul gönder. Sen, evet sen,
Azîz'sin, tüm ululuk ve onurun sahibisin; Hakîm'sin, tüm hikmetlerin
kaynağısın."
130. Öz
benliğini beyinsizliğe itenden başka kim, İbrahim'in milletinden yüz çevirir?
Yemin olsun ki biz onu dünyada seçip yüceltmiştik. Ve o, âhirette de barış ve iyilik
sevenlerden biri olacaktır elbette...
131. Rabbi
ona, "Müslüman olup bana teslim ol!" dediğinde o şu cevabı vermişti:
"Teslim oldum âlemlerin Rabbi'ne!"
132. İbrahim
de oğullarına şunu vasiyet etti, Yakub da: "Oğullarım! Allah sizin için bu
dini seçmiştir. O halde ancak müslümanlar olarak can verin."
133. Yoksa
siz, Yakub'a ölümün gelip çatışına tanıklar mıydınız? Hani, oğullarına şunu
sormuştu: "Benden sonra neye ibadet edeceksiniz?" Cevapları şu
olmuştu: "Senin ilahına, ataların İbrahim'in, İsmail'in, İshak'ın ilahına,
tek ve biricik olan ilaha kulluk edeceğiz; biz yalnız O'na teslim
olanlarız."
134. İşte
bunlar bir ümmetti, gelip geçtiler. Kazandıkları kendilerinindir. Sizin
kazandıklarınız da sizin olacaktır. Siz onların yapıp ettiklerinden sorguya
çekilmeyeceksiniz.
135. "Yahudi
yahut Hıristiyan olun ki doğruya kılavuzlanasınız." dediler. De ki:
"Hayır, öyle değil. Şirk ve yozlaşmadan uzak bir biçimde, İbrahim
milletinden olalım. O, şirke bulaşanlardan değildi."
136. Şöyle
deyin: "Allah'a, bize indirilene, İbrahim'e, İsmail'e, İshak'a, Yakub'a,
onun torunlarına indirilene, Mûsa'ya ve İsa'ya verilene ve diğer nebilere
verilene inandık. Bunlar arasından hiç kimseyi ayırmayız. Biz yalnız
O'na/Allah'a teslim olanlarız."
137. Eğer
onlar da sizin inandığınız gibi inanırlarsa, hiç kuşkusuz, iyiyi ve güzeli
bulmuş olurlar; eğer sırt dönerlerse artık onlar parçalanmış olurlar. Onlara
karşı sana Allah yeter. En iyi işiten, en güzel bilendir O.
138. Allah'ın
boyasını esas alın. Allah'tan daha güzel kim boya vurabilir! Biz yalnız O'na
kulluk ederiz.
139. De
ki onlara: "Allah hakkında bizimle tartışıyor musunuz? Oysaki Allah hem
bizim Rabbimizdir hem sizin Rabbinizdir. Bizim amellerimiz bize, sizin
amelleriniz size. Biz yalnız O'na/Allah'a gönül verenleriz."
140. Yoksa
siz, "İbrahim, İsmail, İshak, Yakub ve torunları Yahudi yahut
Hıristiyanlardı" mı diyorsunuz? Söyle onlara: "Siz mi daha
bilgilisiniz yoksa Allah mı?" Allah'tan kendine ulaşmış bir tanıklığı
gizleyenden daha zalim kim vardır! Allah, yapmakta olduklarınızdan habersiz
değildir.
141. İşte
bunlar bir ümmetti, gelip geçtiler. Kazandıkları kendilerine. Sizin
kazandığınız da size. Onların yapıp ettiklerinden siz sorumlu olmayacaksınız.
142. İnsanlar
içinden bazı beyinsizler: "Onları, yönelmekte oldukları kıbleden ne
çevirdi?" diyecekler. De ki: "Doğu da Allah'ın, batı da. O,
dilediğini dosdoğru yola kılavuzlar."
143. İşte
böyle! Biz sizi, insanlar üstüne tanık olasınız, resul de sizin üstünüze tanık
olsun diye, orta yolu izleyen bir ümmet yaptık. Biz, eskiden üzerinde olduğunu
kıble haline getirdik ki resule uyanı, ökçesi üstüne gerisin geri dönenden
ayıralım. Bu, Allah'ın kılavuzluk ettikleri dışındakilere gerçekten zor
gelecektir. Ama Allah imanınızı işe yaramaz hale getirmeyecektir. Şu da bir
gerçek ki, Allah öncelikle insanlara karşı çok acıyıcı, çok merhametlidir.
144. Biz
senin, yüzünün habire göğe doğru çevrildiğini elbette görüyoruz. Hoşlanacağın
bir kıbleye seni elbette döndüreceğiz. Artık yüzünü Mescid-i Haram yönüne
çevir. Nerede olsanız yüzünüzü Mescid-i Haram yönüne döndürün. Kendilerine
kitap verilenler, onun, Rablerinden bir gerçek olduğunu çok iyi bilirler. Allah
onların yapıp ettiklerinden habersiz değildir.
145. Yemin
olsun, Ehlikitap'a sen her türlü mucizeyi getirsen de onlar senin kıblene
uymazlar; sen de onların kıblesine uymayacaksın. Onlar birbirlerinin kıblesine
de uymazlar. Eğer sen, ilimden nasibin sana geldikten sonra onların boş ve
iğreti arzularına uyarsan, işte o zaman kesinlikle zalimlerden olursun.
146. Kendilerine
kitap verdiklerimiz, onu öz oğullarını tanıdıkları gibi tanırlar. Bununla birlikte,
içlerinden bir zümre, bilip durdukları halde gerçeği gizliyorlar.
147. Gerçek,
Rabbinden gelir. O halde sakın kuşkuya düşenlerden olma!
148. Herkesin
bir yönü vardır, ona döner. O halde hayırlarda yarışın. Nerede olursanız olun
Allah sizi bir araya getirecektir. Allah her şeye güç yetirendir.
149. Nereden
çıkarsan çık, yüzünü Mescid-i Haram'a döndür. Bu, elbette Rabbinden gelen
gerçektir. Allah, yaptıklarınızdan habersiz değildir.
150. Nereden
çıkarsan çık, yüzünü Mescid-i Haram'a çevir. Nerede olursanız olun, yüzünüzü
ona doğru çevirin ki, insanların elinde sizin aleyhinize bir delil bulunmasın.
Onların zulme sapanları müstesna. Artık onlardan korkmayın, benden korkun.
Yüzünüzü Mescid-i Haram'a dönün ki, üzerinizdeki nimetimi tamamlayayım. Ve bu
sayede güzeli ve iyiyi bulmanız da umulmaktadır.
151. Nitekim
size aranızdan bir resul göndermişiz; size ayetlerimizi okuyor, sizi temizleyip
arıtıyor, size Kitap'ı ve hikmeti öğretiyor, size, daha önce bilmediklerinizi
belletiyor.
152. Anın
beni ki, anayım sizi. Şükredin bana, sakın nankörlük etmeyin!
153. Ey
iman sahipleri! Sabra ve namaza/duaya sarılarak yardım dileyin. Hiç kuşkunuz
olmasın ki, Allah sabredenlerle beraberdir.
154. Allah
yolunda öldürülenler için "ölüler" demeyin. Tam aksine, onlar
dirilerdir ama siz farkında olmazsınız.
155. Yemin
olsun ki, sizi korku, açlık; mallardan-canlardan-meyvelerden eksiltme türünden
bir şeyle mutlaka imtihan edeceğiz. Sabredenlere müjdele.
156. Onlara
bir ıstırap gelip çattığında şöyle derler: "Biz Allah içiniz ve sonunda
O'na dönüp gideceğiz."
157. İşte
böyleleri üzerine Rablerinden selamlar, bereketler var, bir rahmet var. İşte
bunlardır iyiye ve güzele ermiş olanlar.
158. Safa
ile Merve Allah'ın belliklerindendir. O evi hac veya umre ile ziyaret edenin
onları tavaf etmesinde kendisi için bir sakınca yoktur. Kim içinden gelerek bir
hayır işlerse Allah Şâkir'dir, teşekkür eder, Alîm'dir, en iyi biçimde bilir.
159. İndirdiğimiz
açık-seçik delillerle, kılavuz mesajı; biz onu Kitap'ta insanlara ayan-beyan
gösterdikten sonra gizleyenlere, işte onlara, hem Allah lanet eder hem de diğer
lanet okuyanlar lanet eder.
160. Tövbe
edip hallerini düzeltenlerle gerçeği açıklayanlar müstesna. İşte böylelerinin
tövbesini kabul ederim. Doğrusu ben tövbeleri çok çok kabul edenim, rahmeti
sınırsız olanım.
161. Ayetlerimizi
inkâr etmiş ve küfre batmış halde ölenlere gelince; Allah'ın, meleklerin ve tüm
insanların ilenci onlar üstünedir.
162. Sürekli
o lanetin içindedirler. Ne azapları hafifletilir ne de yüzlerine bakılır.
163. Sizin
İlah'ınız Vâhid'dir, bir tek İlah'tır. İlah yoktur O'ndan başka. Rahman'dır O,
Rahîm'dir.
164. Şu
bir gerçek ki göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri
ardınca gelişinde, insanların yararı için denizde yüzüp giden gemilerde,
Allah'ın gökten suyu indirip onunla, ölümünden sonra toprağı dirilterek üzerine
tüm canlılardan yaymasında, rüzgârların bir düzen içinde yönden yöne
çevrilmesinde, gök ve yer arasında bir hizmete memur edilen bulutlarda, aklını
işleten bir topluluk için sayısız izler-işaretler-ibretler vardır.
165. İnsanlar
içinde öyleleri vardır ki, Allah dışında bazılarını Allah'a eş tutarlar da
onları Allah'ı sevmiş gibi severler. İman sahipleri ise Allah'a sevgide çok
kararlı ve taşkındır. Zulme saplananlar, azabı gördüklerinde tüm kuvvetin
Allah'ta bulunduğunu, Allah'ın azabının çok şiddetli olduğunu fark edeceklerini
anlayabilseler!
166. O
zaman, izlenenler, kendilerini izleyenlerden uzaklaşıp gitmişlerdir. Azabı
gördüler artık, aralarındaki bağlar parçalanıp koptu.
167. İzleyenler
şöyle demiştir: "Ne olurdu bir kez daha imkân verilse de şunların bizden
uzaklaştıkları gibi biz de onlardan uzaklaşsak." Böylece Allah onlara,
yapıp ettiklerini, kendilerine yönelmiş özleyişler olarak gösterir. Ama artık
ateşten çıkamazlar.
168. Ey
insanlar! Yeryüzündeki nimetlerden temiz ve helal olmak şartıyla yiyin.
Şeytanın adımlarını izlemeyin. Çünkü o size açık bir düşmandır.
169. Hiç
kuşkusuz o, size kötülük, çirkinlik/düzensizlik ve pislik emreder. Ve size,
Allah hakkında bilmediğiniz şeyleri söylemenizi buyurur durur.
170. Onlara,
"Allah'ın indirdiğine uyun!" dendiğinde: "Hayır! Biz,
atalarımızı üzerinde bulduğumuz şeye uyarız." derler. Peki, ataları bir
şeye akıl erdiremiyor, doğruya ve güzele ulaşamıyor idiyseler!...
171. O
küfre sapanların durumu, bağırıp çağırma dışında bir şeyi işitmeyen varlıklara
haykıranın durumuna benzer. Sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler. Bu yüzden
akıllarını işletemezler onlar.
172. Ey
iman sahipleri! Size verdiğimiz rızıkların temizlerinden yiyin ve -eğer yalnız
O'na kulluk/ibadet ediyorsanız- Allah'a şükredin.
173. Allah
size leşi, kanı, domuz etini, Allah'tan başkası adına kesileni haram kılmıştır.
Ama zorda kalanın, sınırı aşmadan, şuna-buna haksızlık ve tecavüze gitmeden
yemesinde kendisi için günah yoktur. Allah çok affedici, çok merhametlidir.
174. Allah'ın
Kitap'tan indirdiği şeyi gizleyip onu basit bir ücret karşılığı satanlar,
karınlarında ateşten başka bir şey yemiş olmazlar. Kıyamet günü, Allah onlarla
konuşmayacaktır, onları arındırmayacaktır. Onlar için korkunç bir azap vardır.
175. İşte
bunlar hidayeti satıp şaşkınlığı, affedilmeyi satıp azabı almışlardır. Ne kadar
da dayanıklıdırlar ateşe!...
176. Bu
böyledir. Çünkü Allah, Kitap'ı hak olarak indirmiştir. Kitap'ta çekişmeye girenler,
bütünden uzaklaştırıcı bir kopuşun tam içindedirler.
177. Yüzlerinizi
doğu ve batı yönüne çevirmeniz hayırda erginlik/dürüstlük değildir. Hayırda
erginlik/dürüstlük o kişinin hakkıdır ki, Allah'a, âhiret gününe, meleklere,
kitaplara, peygamberlere inanır; akrabaya, yetimlere, çaresizlere, yolda
kalmışa, yoksullara, özgürlüğüne kavuşmak gayretinde olanlara malı seve seve
verir, namazı/duayı yerine getirir, zekâtı öder. Böyleleri söz verdiklerinde
ahitlerine vefalıdırlar; bolluk ve bereket zamanı kadar, zorluk, sıkıntı ve
şiddet zamanında da sabırlıdırlar. İşte bunlardır özüyle sözü bir olanlar. İşte
bunlardır takva sahipleri.
178. Ey
iman edenler! Öldürülenler hakkında üzerinize kısas yazılmıştır. Hür kişiye
karşılık hür, köleye karşılık köle, dişiye karşılık dişi... Kim kardeşi
tarafından herhangi bir şekilde affa uğrarsa, bu durumda örfü izlemek ve
affedene en güzel biçimde bir ödeme yapmak gerekir. İşte bu, Rabbinizden size
bir hafifletme ve bir rahmettir. Kim bundan sonra azgınlık ve düşmanlık ederse
onun için korkunç bir azap vardır.
179. Ey
aklı ve gönlü işleyenler, kısasta sizin için hayat vardır. Bu sayede korunmanız
umulmaktadır.
180. İçinizden
birine ölüm geldiğinde, eğer bir hayır bırakacaksa, üzerinize yazılan şudur:
Ana-babaya, akrabaya, örfe uygun vasiyette bulunmak. Takva sahiplerinin üstüne
bir hak olarak…
181. Kim
işittikten sonra vasiyeti değiştirirse hiç kuşkusuz bunun günahı onu
değiştirenler üzerinedir. Allah her şeyi işitir, her şeyi bilir.
182. Kim
vasiyet edenin haksızlığa sapmış veya günah işlemiş olmasından endişelenip de
ilgililerin arasını bulursa ona günah yoktur. Allah çok affedici, çok merhamet
edicidir.
183. Ey
iman sahipleri! Oruç sizden öncekiler üzerine yazıldığı gibi sizin üzerinize de
yazılmıştır. Bu sayede korunmanız umulmaktadır.
184. Sayılı
günlerdir. Sizden kim hasta olur veya yolculuk halinde bulunursa tutamadığı gün
sayısınca başka günlerde tutar. Oruca zorlukla dayananlar üzerine düşen, fidye
olarak bir yoksulu doyurmaktır. Kim bir mecburiyeti olmaksızın içinden gelerek
iyilik yaparsa bu onun için daha hayırlı olur. Ve oruç tutmanız, eğer
bilirseniz, sizin için daha hayırlıdır.
185. Ramazan
o aydır ki; insanlara kılavuz olan, iyi-kötü ayrımıyla hidayetten kanıtlar
getiren Kur'an, onda indirilmiştir. O halde bu aya ulaşanınız onu oruçlu
geçirsin. Hasta olan veya yolculuk halinde bulunan, tutamadığı gün sayısınca
başka günlerde tutsun. Allah sizin için kolaylık ister; O sizin için zorluk
istemez. Tutulmamış olan günleri tamamlamanızı, sizi doğru yola kılavuzladığı
için Allah'ı yüceltmenizi ister. Ve sizin şükretmeniz umulmaktadır.
186. Kullarım
sana benden sorarlarsa ben Karîb'im, gerçekten çok yakınım. Dua edenin
çağrısına, bana çağırıp yakardığı anda cevap veririm. Hadi onlar da bana
karşılık versinler, bana inansınlar ki doğru ve iyiyi bulabilsinler.
187. Oruç
gecesi kadınlarınıza cinsel yaklaşım size helal kılınmıştır. Onlar sizin için
giysidir/eştir, siz de onlar için giysisiniz/eşsiniz. Allah sizin öz
benliklerinize yazık etmekte olduğunuzu bilmiş, tövbelerinizi kabul edip sizi
affetmiştir. Artık şimdi onlara yaklaşın ve Allah'ın sizin için yazdığı şeyi
arayın. Tan yerinin beyaz ipliği siyah ipliğinden sizce seçilinceye kadar yiyin
için; sonra da orucu gece oluncaya değin tamamlayın. Mescitlerde itikâfta
bulunduğunuz sırada zevcelerinizle cinsel temas kurmayın. İşte bunlar Allah'ın
yasaklarıdır, bunlara yaklaşmayın. Allah, ayetlerini insanlara işte böyle
açıklar ki korunabilsinler.
188. Mallarınızı
aranızda haksız ve uydurma yollara başvurarak yemeyin; bilip durduğunuz halde
insanların mallarından bir kısmını günaha saparak yemek için onları yargıçlara
aktarmayın.
189. Sana,
doğan Aylardan sorarlar. De ki: "Onlar, insanların çeşitli yararları ve
bir de hac için vakit ölçüleridir." Hayırda erginlik/dürüstlük evlere
arkalarından girmeniz değildir. Hayırda ergin/dürüst o kişidir ki, takvaya
sarılıp korunur. Evlere kapılarından girin. Allah'tan korkun ki kurtuluşa
erebilesiniz.
190. Sizinle
çarpışmaya girenlerle Allah yolunda siz de çarpışın. Ama haksız yere
saldırmayın/çarpışmada zulme sapmayın. Çünkü Allah, sınır tanımaz azgınları
sevmiyor.
191. Onları
yakaladığınız yerde öldürün; onların sizi çıkardıkları yerden siz de onları
çıkarın. Fitne/baskı ve bozgunculuk, öldürmekten daha kötüdür. Mescid-i
Haram'da, onlar sizinle çarpışmaya girinceye kadar siz de onlarla çarpışmaya
girmeyin. Eğer sizinle çarpışmaya girerlerse siz de onları öldürün. İşte böyle
verilir küfre sapanların cezası!
192. Eğer
savaşı sona erdirirlerse Allah çok affedici, çok merhametlidir.
193. Fitne
kalmayıncaya ve din yalnız Allah'ın oluncaya kadar onlarla çarpışın. Eğer çarpışmaktan
vazgeçerlerse artık zulme sapanlardan başkasına düşmanlık edilmez.
194. Haram
ay, haram aya karşılıktır. Hürmetler ve yasaklar karşılıklıdır. O halde,
azgınlık edip size saldırana, size saldırdığı şekilde ve ölçüde saldırın.
Allah'tan sakının ve bilin ki Allah, sakınanlarla beraberdir.
195. Allah
yolunda harcama yapın/nimetleri paylaşın; kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye
atmayın! Güzel düşünüp güzel işler yapın! Çünkü Allah, güzellik sergileyenleri
sever.
196. Haccı
da umreyi de Allah için tamamlayın. Eğer engellenirseniz, esir veya köle
âzatlamak, Kâbe'ye kurbanlık hayvan veya başka bir şey sunmak şeklinde bağışta
bulunmanın kolayınıza geleni yeterlidir. Bağış, kendi yerine varıncaya kadar
başlarınızı tıraş etmeyin. İçinizden hasta olan yahut başından rahatsızlığı
bulunan oruç tutarak yahut sadaka vererek veya kurban keserek/Allah'a yakınlık
için Kâbe'ye bir şey bağışlayarak fidye yoluna gitsin. Güvene kavuştuğunuzda,
hacca kadar umreden yararlanmak isteyen, esir veya köle âzatlamak, Kâbe'ye
kurbanlık hayvan veya başka bir şey sunmak türünden kolayına gelen bir bağışta
bulunsun! Bunu bulamayan oruç tutsun: Bu, üç günü hacda, yedi günü
döndüğünüzde, tam on gündür. Bu, ailesi Mescid-i Haram'da oturmayan kişi
içindir. Allah'tan sakının ve bilin ki, Allah'ın azabı çok şiddetlidir.
197. Hac,
bilinen aylardadır. Kim o aylarda haccı kendisine gerekli kılarsa hacda kadına
yaklaşmak, kötülüğe sapmak, kavga ve çekişmeye girmek yoktur. İyilik olarak
yaptığınızı Allah bilir. Azık edinin. Hiç kuşkusuz azığın en güzeli takvadır.
Ey akıl ve gönül sahipleri, benden sakının!
198. Rabbinizden
bir lütuf ve bereket istemenizde hiçbir sakınca yoktur. Arafat'tan ayrılıp akın
ettiğinizde Meş'a-i Haram'da Allah'ı zikredin. O'nu, O'nun size gösterdiği gibi
anın. Siz bundan önce gerçekten sapıklardan idiniz.
199. Sonra,
insanların akın edip döndüğü yerden siz de dönün ve Allah'tan af dileyin. Çünkü
Allah çok affedicidir, çok merhametlidir.
200. Gerekli
ibadetlerinizi bitirdiğinizde yine Allah'ı anın. Tıpkı atalarınızı andığınız
gibi, hatta daha kuvvetli bir anışla. İnsanlardan bazısı şöyle der: "Ey
Rabbimiz, bize dünyada ver!" Böylesi için âhirette bir nasip yoktur.
201. Onlardan
kimi de şöyle yakarır: "Ey Rabbimiz, bize dünyada da güzellik ver,
âhirette de güzellik ver! Ve bizi ateş azabından koru!"
202. İşte
böyle diyenlere kazandıklarından bir nasip vardır. Allah, hesabı çok çabuk
görür.
203. Allah'ı
sayılı günlerde anın. Kim hemen iki gün içinde işini bitirirse ona günah
yoktur. Kim de bunu geciktirir-ertelerse, sakınıp korunduğu takdirde ona da
günah yoktur. Allah'tan sakının ve bilin ki, siz O'nun huzurunda
haşredileceksiniz.
204. İnsanlardan
öylesi vardır ki, onun dünya hayatına ilişkin sözü senin hoşuna gider ve o,
kalbindekine Allah'ı tanık tutar. Oysaki o, düşmanların en yamanıdır.
205. Yanından
ayrıldığında/işbaşına geçtiğinde yeryüzünde fesat çıkarmak, ekini ve nesli yok
etmek için işe koyulur. Oysaki Allah, fesadı sevmez.
206. Ona,
"Allah'tan sakın!" dendiğinde, gurur kendisini günaha götürür.
Böylesine, cehennem yeter. Gerçekten ne kötü yataktır o!
207. İnsanlardan
öylesi de vardır ki, benliğini Allah'ın hoşnutluğunu elde etmeye satar. Allah,
kullarına karşı Raûf'tur, çok şefkatlidir
208. Ey
iman sahipleri! Hepiniz toptan barış içine girin. Şeytanın adımlarını
izlemeyin. Çünkü o, sizin için apaçık bir düşmandır.
209. Size
apaçık deliller geldikten sonra yine yan çizerseniz, şunu bilin ki Allah, tüm
yüceliklerin, tüm hikmetlerin sahibidir.
210. Onlar,
Allah'ın ve meleklerin buluttan gölgeler içinde kendilerine gelmesini ve işin
bitirilmesini mi bekliyorlar? Bütün iş ve oluşlar sonunda Allah'a döndürülür.
211. Sor
İsrailoğullarına, onlara nice açık ayet verdik. Kim Allah'ın nimetini, o
kendisine geldikten sonra başka kılığa sokarsa kuşku duymasın ki, Allah'ın
azabı pek zorludur.
212. İğreti/sefil
hayat küfre sapanlara süslü gösterilmiştir; onlar, iman sahipleriyle alay ederler.
Takvaya sarılanlar, kıyamet günü onların tepelerinde olacaktır. Allah,
dilediğini hesapsız bir biçimde rızıklandırır.
213. İnsanlar
bir tek ümmet idi. Sonra Allah, peygamberleri müjdeleyiciler ve uyarıcılar
olarak gönderdi. Onlarla beraber, anlaşmazlığa düştükleri konularda, insanlar
arasında hükmetsinler diye gerçeği taşıyan kitabı hak olarak indirdi. O kitapta
anlaşmazlığa düşenler, o kitap kendilerine verilmiş olanlardan başkaları
değildi. Bunlar, kendilerine açık kanıtlar geldikten sonra sırf aralarındaki
kıskançlık/doymazlık/azgınlık/denge noktasından
sapma/yalancılık/zulüm/kibir/zinakârlık yüzünden, çekişmeye girmiştir. Sonra
Allah kendi izniyle, inananları, üzerinde tartışmaya girdikleri gerçeğe tekrar
ulaştırdı. Allah, dilediği kişiyi/dileyeni dosdoğru yola iletir.
214. Yoksa
siz, sizden önce gelip geçmiş olanların karşılaştıklarının benzeri başınıza
gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız? Onlara şiddetler, belalar ve
zorluklar gelip çattı; sarsıldılar. Öyle ki, resul ve onunla birlikte inananlar,
"Allah'ın yardımı ne zaman?" diye yakarıyordu. Haberiniz olsun ki,
Allah'ın yardımı çok yakındır.
215. Sana,
neyi infak edip vereceklerini soruyorlar. De ki: "İnfak ettiğiniz mal ve
nimet; ana-baba, yakınlar, yetimler, yoksul ve çaresizlerle yolda kalan için
olmalıdır. Hayır olarak yaptığınızı Allah en iyi biçimde bilmektedir."
216. Hoşunuza
gitmemekle birlikte, savaş üzerinize yazılmıştır. Bir şey sizin için hayırlı
olduğu halde siz ondan tiksinebilirsiniz. Ve bir şey sizin için şer olduğu
halde siz onu sevebilirsiniz. Allah bilir, siz bilmezsiniz.
217. Sana
haram ayı, onda savaşmayı soruyorlar. De ki: "O ayda savaş büyük bir
günahtır. Ama Allah yolundan alıkoymak, O'na ve Mescid-i Haram'a nankörlük
etmek, ora halkını oradan sürüp çıkarmak, Allah katında daha büyük bir
günahtır." Fitne/baskı ve bozgunculuk, cana kıymaktan daha büyük bir kötülüktür.
Eğer güçleri yetse sizi dininizden çevirinceye kadar sizinle savaşmayı
sürdürürler. İçinizden kim irtidat edip dininden döner de kâfir olarak ölürse
böylelerinin amelleri dünyada da âhirette de boşa gitmiştir. Ateş ehlidir
onlar. Sürekli kalacaklardır orada.
218. İnanıp
hicret eden ve Allah yolunda uğraşıp didinenlere gelince, onlar Allah'ın
rahmetini umarlar. Allah çok affedici, çok merhametlidir.
219. Sana
uyuşturucuyu/şarabı ve kumarı sorarlar. De ki: "Bu ikisinde büyük bir
günah vardır; insanlar için çıkarlar da vardır. Ama onların kötülüğü
yararlarından çok daha büyüktür." Ve sana neyi infak edeceklerini de
soruyorlar. De ki: "Helal kazancınızın size ve bakmakla yükümlü
olduklarınıza yeterli olanından artanını verin." Allah, ayetleri size işte
böyle açıklar ki, derin derin düşünebilesiniz.
220. Dünya
ve âhiret hakkında... Sana yetimlerden de soruyorlar. De ki: "Onları, işe
yarar hale getirmek kendileri için daha hayırlıdır. Eğer onlarla bir arada
yaşarsanız, onlar sizin kardeşlerinizdir." Allah, bozguncuyu barışseverden
ayırmasını bilir. Eğer Allah dileseydi, sizi zora sürerdi. Allah, tüm onurların
sahibi, tüm hikmetlerin sahibidir.
221. Müşrik
kadınlarla, onlar iman edinceye kadar evlenmeyin. Özgürlüğünden yoksun inanmış
bir kadın, müşrik bir kadından -müşrik kadın sizin hoşunuza gitse de- çok daha
hayırlıdır. Müşrik erkeklerle de onlar iman edinceye kadar nikâhlanmayın.
İnanmış bir köle, müşrik bir erkekten -o hoşunuza gitse de- çok daha
hayırlıdır. Bu müşrikler sizleri ateşe çağırır. Allah ise sizi, izniyle cennete
ve affa çağırır. Ve ayetlerini insanlara açık açık bildirir ki, düşünüp öğüt
alabilsinler.
222. Sana
âdet halini de sorarlar. De ki: "O, insana rahatsızlık veren bir haldir.
Hayızlı oldukları sırada kadınlardan uzak durun ve onlar temizleninceye kadar
kendilerine yaklaşmayın. İyice temizlendiklerinde, Allah'ın emrettiği yerden
onlara gidin." Şu bir gerçek ki Allah, çok tövbe edenleri sever, iyice
temizlenenleri de sever.
223. Kadınlarınız
sizin tarlanızdır. O halde tarlanıza dilediğiniz şekilde varın. Öz
benlikleriniz için önceden bir şeyler gönderin. Allah'tan sakının ve bilin ki,
O'na mutlaka ulaşacaksınız. İman sahiplerine müjde ver.
224. İyilik
etmenize, takvaya sarılmanıza, insanlar arasında barışı kurmanıza engel yapmak
üzere Allah'ı yeminlerinize siper haline getirmeyin. Allah, her şeyi duyar, her
şeyi bilir.
225. Allah
sizi, dil sürçmesi sonucu, lağv/lakırdı olarak yaptığınız yeminlerinizden
sorumlu tutmaz; ama O sizi kalplerinizin kazandığınızdan hesaba çeker. Allah
Gafûr'dur, çok affeder; Halîm'dir, çok yumuşak davranır.
226. Kadınları
hakkında îlâ yapanlar/yaklaşmamaya yemin edenler için dört ay bekleme vardır.
Eğer o süre içinde eşlerine dönerlerse Allah bağışlayan, merhamet edendir.
227. Eğer
boşanmaya kesin karar vermişlerse, şüphesiz Allah çok iyi işiten çok iyi
bilendir.
228. Boşanmış
kadınların kendi başlarına üç âdet ve temizlenme süresi beklerler. Eğer Allah'a
ve âhiret gününe inanmakta iseler, Allah'ın onların rahimlerinde yarattığını
saklamaları kendilerine helal olmaz. Kocaları, bu süre içinde herhangi bir
şekilde barışmak isterlerse eşlerini geri almaya herkesten daha çok hak
sahibidirler. Kadınların, örfe uygun biçimde, sorumluluklarına benzer hakları
da vardır. Erkeklerin kadınlar üzerinde bir derece farkı vardır. Allah
Azîz'dir, Hakîm'dir.
229. Boşama
iki kezdir. Bunun ardından ya iyilikle tutmak ya da güzelce serbest bırakmak
gerekir. Onlara verdiğinizden bir şeyi geri almanız size helal olmaz. Erkekle
kadının Allah'ın sınırlarını korumada endişe etmeleri hali başka. Erkek ve
kadının Allah'ın sınırlarında duramayacaklarından kaygılanırsanız, o zaman
kadının verdiği fidyede ikisine de bir günah yoktur. İşte bunlar Allah'ın
sınırlarıdır. Bunları aşmayın. Allah'ın sınırlarını aşanlar, işte onlar,
zalimlerin ta kendileridirler.
230. Bütün
bunların ardından erkek, kadını boşarsa artık bundan sonra başka bir eşle
nikâhlanıncaya kadar ilk erkeğe helal olmaz. İkinci erkek kadını boşadığında,
boşanan kadınla ilk erkek Allah'ın sınırlarını koruyabileceklerini
düşünürlerse, birbirlerine dönmelerinde sakınca yoktur. İşte bunlar Allah'ın
sınırlarıdır ki, Allah bunları bilgi sahibi bir topluluğa açıklar.
231. Kadınları
boşadığınızda, bekleme sürelerini tamamladılar mı ya onları örfe uygun olarak
tutun yahut da örfe uygun olarak serbest bırakın. Onları, zulmetmeniz için,
zararlarına bir biçimde, tutmayın. Bunu yapan, öz benliğine zulmetmiş olur.
Allah'ın ayetlerini eğlence aracı yapmayın. Allah'ın üzerinizdeki nimetini ve
kendisiyle size öğüt vermek için indirdiği Kitap'ı ve hikmeti hatırlayın.
Allah'tan korkun ve bilin ki, Allah her şeyi çok iyi bilmektedir.
232. Kadınları
boşadığınız zaman bekleme sürelerini tamamladıklarında, kendi aralarında örfe
uygun olarak anlaşmışlarsa eski kocalarıyla nikâhlanmaları hususunda onlara
engel çıkarmayın. Bu, sizin Allah'a ve âhiret gününe inanmış olanınıza verilen
öğüttür. Bu sizin için daha isabetli ve daha temizdir. Allah bilir ama siz
bilmezsiniz.
233. Anneler
çocuklarını -emzirmeyi tamamlamak isteyen kimseler için- tam iki yıl
emzirirler. Annelerin yiyeceklerini ve giyeceklerini örfe uygun biçimde
hazırlamak çocuğun babasına aittir. Hiçbir benlik yaratılış kapasitesi dışında
bir şeyle yükümlü tutulamaz. Anne çocuğu yüzünden, çocuğun babası da kendi
çocuğu yüzünden zarara sokulmasın. Mirasçı için de aynı ilke uygulanır. Eğer
anne-baba karşılıklı anlaşma ve danışma sonucu çocuğu sütten kesmek isterlerse,
kendilerine günah yoktur. Çocuklarınızı sütanneye emzirtmek isterseniz, örfe
uygun olarak belirlediğiniz ücreti güzelce teslim etmek şartıyla, bunu
yapmanızda bir günah yoktur. Allah'tan korkun ve bilin ki Allah, yapmakta
olduklarınızı en iyi biçimde görmektedir.
234. İçinizden
ölüp de geriye zevceler bırakanların bu eşleri, dört ay on gün kendi başlarına
beklerler. Sürelerini tamamladıklarında kendilerince uygun gördüklerini örfe
uygun biçimde yapmalarında sizin için bir sakınca yoktur. Allah, yapmakta
olduklarınızdan gereğince haberdardır.
235. İddet
bekleyen kadınlara evlenme isteğinizi dolaylı yoldan anlatmanızda veya böyle
bir şeyi içinizde saklamanızda sizin için hiçbir günah yoktur. Allah bilmiştir
ki, siz onları mutlaka anacaksınız, unutmayacaksınız. Bu sırada onlarla, örfün
normal göreceği sözlerle konuşma dışında gizli bir buluşma için anlaşmayın. Ve
zorunlu olan süre doluncaya kadar nikâhı bağlamaya girişmeyin. Bilin ki, Allah,
benliklerinizin içindekini bilir. O'ndan sakının. Ve bilin ki, Allah çok
affedicidir, çok yumuşak davranışlıdır.
236. Kendilerine
dokunmadan veya onlar için herhangi bir mehir belirlemeden kadınları
boşamanızda sizin için günah yoktur. Ancak onları nimetlendirin. İmkânları
geniş olan kendi gücünde yapar bunu, imkânları sınırlı olan da kendi gücünde
yapar. Örfe uygun bir nimetlendirme... Güzel düşünüp güzel davrananlar üzerine
bir borç...
237. Bir
mehir belirlemişseniz ve kadınları hiç dokunmadan boşamışsanız, kesiştiğiniz
mehirin yarısını verin. Ancak kadınların vazgeçmesi ile, nikâh bağı elinde
bulunan erkeğin durumu müstesna. Erkekler olarak sizin vazgeçmeniz takvaya daha
yakındır. Aranızdaki lütufkârlık farkını unutmayın. Allah, yapmakta olduklarını
en iyi şekilde görmektedir.
238. Namazları/duaları
ve orta namazı/orta duayı koruyun. Tam bir saygıyla Allah'ın huzurunda kıyam
edin.
239. Bir
korku ve endişe duyarsanız yürüyerek veya binit üzerinde kılın. Güvene
kavuştuğunuzda bilmediğiniz şeyleri size öğrettiği şekilde Allah'ı zikredin.
240. İçinizden
ölüp de geriye eşler bırakan erkekler, eşlerinin evden çıkarılmaksızın bir yıla
kadar geçimlerinin sağlanmasını vasiyet etsinler. Eğer kendileri çıkarlarsa,
onların kendileri için yararlı gördüklerini yapmaları yüzünden size bir günah
yoktur. Allah Azîz'dir, Hakîm'dir.
241. Boşanmış
kadınlar için örfe uygun bir geçim imkânı sağlanması Allah'tan korkanlar
üzerine bir borçtur.
242. Aklınızı
işletmeniz ümidiyle Allah, ayetlerini size işte böyle açıklıyor.
243. Ölüm
korkusuyla binlerce kişi halinde yurtlarından çıkanları görmedin mi? Allah
onlara "Ölün!" dedi de sonra onları diriltti. Şu bir gerçek ki Allah,
insanlara karşı çok lütufkârdır. Fakat insanların çokları şükretmezler.
244. Allah
yolunda savaşın ve bilin ki Allah, her şeyi duyar, her şeyi bilir.
245. Kim
var Allah'a güzel bir şekilde borç verecek? Ve Allah böyle birinin verdiğini
birçok kez katlayarak artıracaktır. Allah, kabz haliyle kısar, bast haliyle
açıp genişletir. Ve yalnız O'na döndürülürsünüz.
246. Mûsa'dan
sonra İsrailoğullarının kodamanlar meclisini görmedin mi? Kendilerine gelen bir
peygambere şöyle demişlerdi: "Bize bir kral gönder, Allah yolunda
çarpışalım." Peygamber dedi ki: "Üstünüze savaş yazılır da
savaşmazsanız ne olacak?" Dediler ki: "Nasıl olur da Allah yolunda
savaşmayız? Yurtlarımızdan çıkarıldık, oğullarımızdan uzak düşürüldük."
Nihayet, üzerlerine savaş yazıldığında pek azı hariç yüz çevirdiler. Allah,
zalimleri çok iyi bilir.
247. Peygamberleri
onlara dedi ki: "Allah, Tâlût'u size kral gönderdi." Şöyle
konuştular: "O bizim üzerimizde nasıl saltanat kurabilir? Yönetimde biz
ondan daha çok hak sahibiyiz. Ona bir mal genişliği de verilmemiştir."
Peygamber dedi ki: "Allah onu seçip size üst olarak gönderdi. Onu bilgi ve
beden gücü yönünden üstün kıldı." Allah, mülkünü dilediğine verir. Allah,
mülkü genişletendir, her şeyi bilendir.
248. Nebileri
onlara şöyle söyledi: "Onun mülk ve saltanatının belirtisi o Tabut'un size
gelmesidir. Onun içinde Rabbinizden bir huzur, Hârun hanedanının, Mûsa
hanedanının bıraktığından bir kalıntı vardır. Onu melekler taşır. Eğer iman
sahipleri iseniz, bunda sizin için elbette bir ibret vardır."
249. Tâlût,
askerleriyle yola çıkınca dedi ki: " Allah sizi bir ırmakla imtihan
edecektir. O halde, ondan içen benden değildir. Ama onu tatmayan bendendir.
Eliyle bir avuç alan kişi başka." Bunun ardından, pek azı müstesna olmak
üzere ondan içtiler. Nihayet o ve onunla beraber iman edenler ırmağı
geçtiklerinde şöyle dediler: "Bugün bizim Câlût'a ve ordusuna karşı hiçbir
gücümüz yoktur." Allah'a kavuşacaklarını düşünenler ise şöyle konuştular:
"Sayıca az nice topluluk vardır ki, sayıca çok nice topluluğa Allah'ın
izniyle galip gelmiştir. Allah sabredenlerle beraberdir."
250. Câlût
ve ordusuyla karşılaştıklarında şöyle yakardılar: "Ey Rabbimiz, üzerimize
sabır yağdır. Ayaklarımızı yere sağlam bastır. Ve küfre sapanlara karşı bize
yardım et."
251. Nihayet
Allah'ın izniyle onları bozguna uğrattılar. Ve Dâvûd Câlût'u öldürdü. Ve Allah,
Dâvûd'a mülk/saltanat ve hikmet verdi. Ve ona dilediği şeylerden öğretti. Eğer
Allah'ın, bazı insanları diğer bazılarıyla savması olmasaydı, yeryüzü bozguna
uğrardı. Ama Allah âlemlere karşı çok lütufkârdır.
252. İşte
bunlar Allah'ın ayetleri. Onları sana hak olarak okuyoruz. Yemin olsun ki sen,
gönderilen elçilerdensin.
253. İşte
resuller! Biz onların bazısını bazısına üstün kılmışızdır. Allah, onlardan
bazısıyla konuşmuştur. Bazılarını da derecelerle yüceltmiştir. Meryem oğlu
İsa'ya açık ayetler verdik ve onu Ruhul-kudüs'le güçlendirdik. Allah dileseydi,
onların ardından gelenler, açık-seçik mesajlar kendilerine ulaştıktan sonra
birbirlerini öldürmezlerdi. Ancak tartışmaya girdiler de içlerinden bazısı iman
etti, bazısı küfre saptı. Allah dileseydi birbirlerini öldürmezlerdi. Ne var
ki, Allah dilediğini yapıyor.
254. Ey
iman edenler! Alış-verişin, dostluğun, şefaatin olmadığı o gün gelmeden önce
size verdiğimiz rızıktan infak edip dağıtın. Küfre sapanlar zalimlerin ta
kendileridir.
255. Allah'tan
başka ilah yok. Hayy'dır O, sürekli diridir; Kayyûm'dur O, kudretin kaynağıdır.
Ne gaflet yaklaşır O'na ne kendinden geçme ne de uyku. Göklerde ne var, yerde
ne varsa yalnız O'nundur. O'nun huzurunda, bizzat O'nun izni olmadıkça, kim
şefaat edebilir! O, insanların önden gönderdiklerini de bilir, arkada
bıraktıklarını da!... İnsanlar O'nun bilgisinden, bizzat kendisinin dilediği
dışında, hiçbir şeyi kavrayıp kuşatamazlar. O'nun kürsüsü, gökleri ve yeri
çepeçevre kuşatmıştır. Göklerin ve yerin korunması O'na hiç de zor gelmez.
Aliyy'dir O, yüceliği sınırsızdır; Azim'dir O, büyüklüğü sınırsızdır.
256. Dinde
baskı-zorlama-tiksindirme yoktur. Doğru bilgiye dayalı eriş, bozuk bilgiye
dayalı sapıştan açık bir biçimde ayrılmıştır. Her kim tâğuta sırt dönüp Allah'a
inanırsa hiç kuşkusuz sapasağlam bir kulpa yapışmış olur. Kopup parçalanması
yoktur o kulpun. Allah, hakkıyla işiten, en iyi biçimde bilendir.
257. Allah,
iman sahiplerinin Velî'sidir; onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır. Küfre
sapanlara gelince, onların dostları tâğuttur ki, kendilerini nurdan
karanlıklara çıkarır. Bunlar cehennemin dostlarıdır. Orada uzun süre
kalacaklardır onlar.
258. Allah'ın
kendisine mülk ve saltanat verdiğini iddia ederek/Allah kendisine mülk-
saltanat verdiği için, Rabbi hakkında İbrahim'le çekişeni görmedin mi? İbrahim
şöyle demişti: "Benim Rabbim odur ki, hayat verir ve öldürür." O da
şöyle demişti: "Ben de hayat veririm, ben de öldürürüm." İbrahim,
"Allah, Güneş'i doğudan getiriyor, hadi sen onu batıdan getir!" deyince,
küfre sapan o adam apışıp kalmıştı. Allah, zalimler toplumunu doğruya ve güzele
kılavuzlamaz.
259. Ya
şu kişi gibisini görmedin mi? Çatıları çökmüş, duvarları-damları yere inmiş bir
kente uğramıştı da şöyle demişti: "Allah şurayı ölümünden sonra nasıl
hayata kavuşturacak?" Bunun üzerine Allah, o kişiyi yüz yıllık bir süre
için öldürmüş, sonra diriltmişti. "Ne kadar bekledin?" demişti.
"Bir gün veya günün bir kısmı kadar bekledim." dedi. "Hayır,
dedi, aksine sen, yüz yıl kaldın. Yiyeceğine, içeceğine bak! Henüz bozulmamış.
Eşeğine bak! Seni insanlara bir ibret yapalım diyedir bu. Kemiklere bak, nasıl
yerli yerince düzenliyoruz onları ve sonra et giydiriyoruz onlara." İş
kendisi için açıklık kazanınca şöyle dedi o: "Allah'ın her şeye kadir olduğunu
biliyorum."
260. Hani,
İbrahim de şöyle yakarmıştı: "Rabbim, göster bana, nasıl diriltiyorsun
ölüleri?" "İnanmadın mı?" diye sordu. "İnandım, dedi, ancak
kalbimin tatmin olması için ..." Allah dedi ki: "Kuşlardan dört tane
al, onları kendine ısındırıp alıştır. Sonra her dağın üstüne onlardan bir parça
koy. Sonra da onları çağır. Koşarak sana geleceklerdir. Bil ki Allah Azîz'dir,
Hakîm'dir.
261. Mallarını
Allah yolunda infak edip harcayanların durumu, yerden, her başağında yüz dane
bulunan yedi başak çıkarmış bir daneye benzer. Ve Allah, dilediği kişi için
daha da arttırır. Allah Vâsi'dir, yaratışını ve yarattıklarını genişletir;
Alîm'dir, her şeyi en iyi biçimde bilir.
262. Mallarını
Allah yolunda harcayıp sonra bu harcadıklarına bir eziyet ve başa kakma
eklemeyenlerin, Rableri katında kendilerine has ödülleri vardır. Korku yoktur
onlar için; tasalanmayacaklardır onlar.
263. Güzel,
yapıcı bir söz, bir bağışlama, ardından bir eziyet gelen sadakadan daha
üstündür. Allah Ganî'dir, cömertliğine sınır yoktur; Halîm'dir, hoşgörüsüne
sınır yoktur.
264. Ey
iman sahipleri! Allah'a ve âhiret gününe inanmadığı halde, insanlara riya için
malını infak eden kişi gibi, sadakalarınızı başa kakmak ve eza etmek suretiyle
boşa çıkarmayın. Böylesinin durumu, üzerinde biraz toprak varken tepesine
şiddetli bir yağmur inip kendisini cascavlak bırakmış yalçın bir kayanın haline
benzer. Böyleleri, kazandıklarından hiçbir şey elde edemezler. Allah, küfre
sapan bir topluluğu doğruya ve güzele kılavuzlamaz.
265. Allah'ın
hoşnutluğunu kazanmak ve öz benliklerindekini kökleştirmek için infakta
bulunanlara gelince, onların durumu kendisine bol yağmur isabet edip de ürününü
iki kat veren bir bahçenin durumuna benzer. Böyle bir bahçeye bol yağmur
düşmese de bir çisinti, bir nem bile yetişir. Allah, yapmakta olduklarınızı tam
bir biçimde görmektedir.
266. Herhangi
biriniz ister mi ki; altından ırmaklar akan, içinden her tür meyvesi olan,
hurmalardan, üzümlerden oluşmuş bir bahçesi bulunsun, kendisinin güçsüz-çaresiz
yavruları da olsun ve bu haldeyken üstüne ihtiyarlık çöksün, tam bu sırada o
bahçeye alevli bir bora isabet etsin de bahçe, baştan başa yansın. Allah size
ayetleri işte bu şekilde açıklıyor ki, inceden inceye ve derinden derine
düşünebilesiniz.
267. Ey
iman sahipleri! Kazandıklarınızın ve yerden sizin için çıkarmış olduklarımızın
temiz ve güzellerinden infak edin. Kendinizin göz yummadan alıcısı olmadığınız
pis/bayağı şeyleri vermeye kalkmayın. Bilin ki Allah Ganî'dir, cömertliğine
sınır yoktur; Hamîd'dir, bütün övgülerin sahibidir/övgüye layık olanları
gereğince över.
268. Şeytan
sizi fakirlikle korkutur, size görünür görünmez çirkinliklere sürükler, Allah
ise size kendisinden bir bağışlanma ve lütüf vaat eder. Allah, Vâsi'dir,
Alîm'dir.
269. O,
hikmeti dilediğine verir. Ve kendisine hikmet verilmiş olana çok büyük bir
hayır verilmiş demektir. Gönlünü ve aklını çalıştıranlardan başkası düşünüp
anlayamaz.
270. Hayır
olarak harcadığınız, adak olarak adadığınız her şeyi, Allah mutlaka bilir.
Zalimlerin yardımcıları olmayacaktır.
271. Sadakaları
açıklarsanız bu da güzeldir. Ama onları gizler ve yoksullara bu şekilde
verirseniz, bu sizin için daha hayırlıdır; günahlarınızdan bir kısmını örter.
Allah, Habîr'dir, yapmakta olduklarınızdan gereğince haberi vardır.
272. Onların
iyiyi ve güzeli bulmaları, senin üzerine bir borç değildir. Tam aksine,
dilediğini/dileyeni iyiye ve güzele kılavuzlayan Allah'tır. Nimet ve imkândan
başkalarına bağışladığınız, esasında sizin öz benlikleriniz lehinedir. Allah'ın
yüzünü arzulama dışında bir şey için infak etmiyorsunuz. İnfak ettiğiniz her
nimet size tam bir biçimde geri verilir. Ve siz, asla zulme uğratılmazsınız.
273. İnfak
edilenler, Allah yolunda kapanıp kalmış, yeryüzünde dolaşamaz olmuş yoksullar
içindir. İffet ve onurları yüzünden, cahiller bunları, zengin kişiler sanır.
Sen onları yüzlerinden tanırsın. Yüzsüzlük ve yırtıklık ederek insanlardan bir
şey istemezler. Nimet ve imkândan infak ettiğiniz her şeyi, Allah çok iyi
bilmektedir.
274. Mallarını;
gece ve gündüz, gizli ve açık infak edenler var ya, işte onlar için Rableri
katında kendilerine özgü ödüller vardır. Korku yoktur onlar için;
tasalanmayacaklardır onlar.
275. O
ribayı yiyenler, şeytanın bir dokunuşla çarptığı kişinin kalkışından başka
türlü kalkamazlar. Bu böyledir, çünkü onlar, "Alış-veriş de riba
gibidir." demişlerdir. Oysaki Allah, alış-verişi helal, ribayı haram
kılmıştır. Kendisine Rabbinden bir öğüt gelip de yaptığından vazgeçenin geçmişi
kendisine, işi Allah'a kalmıştır. Yeniden ribaya dönene gelince, böyleleri
ateşin dostlarıdır. Sürekli kalacaklardır orada.
276. Allah,
ribadan beklenen artışı mahveder, sadakalar karşılığında artışlar getirir.
Allah, nankörlüğe batmış günahkârların hiçbirini sevmez.
277. İman
edip barışa/hayra yönelik değerler üreten, namazı/duayı yerine getiren, zekâtı
verenler için Rableri katında kendilerine özgü ödülleri vardır. Korku yoktur
onlar için. Tasalanmayacaklardır onlar...
278. Ey
iman sahipleri, Allah'tan korkun. Ve eğer inanıyorsanız ribadan geri kalanı
bırakın.
279. Eğer
bunu yapmazsanız, Allah ve resulünden bir harp ilanını duymuş olun. Tövbe
ederseniz, mallarınızın esasları/ana paralarınız sizindir; ne zulmeden
olursunuz ne de zulme uğratılan.
280. Eğer
borçlu zorluk içinde ise eli genişleyinceye kadar beklenir. Borcunu sadaka
olarak ona bağışlamanız sizin için daha hayırlıdır; eğer bilirseniz.
281. Korkun
o günden ki, onda Allah'a döndürüleceksiniz. Sonra her benliğe kazanmış olduğu
tam bir biçimde verilecektir. Onlar hiçbir zulme uğratılmayacaklardır.
282. Ey
iman sahipleri! Belirli bir süre için birbirinize borç verdiğinizde onu yazın.
Aranızda bir yazıcı adaletle yazsın. Yazıcı, Allah'ın kendisine öğrettiği
şekilde yazmaktan kaçınmasın, yazsın. Borç altına giren kişi de onu kayda
geçirtsin ve Rabbinden korksun da borcundan hiçbir şey eksiltmesin. Borç altına
giren, aklı ermez yahut zayıf-çaresiz biri ise yahut yazdırmaya gücü
yetmiyorsa, velisi adaletle yazdırsın. Erkeklerinizden iki kişiyi de tanık
tutun. Eğer iki erkek yoksa rızanızla kabul edeceğiniz tanıklardan bir erkek ve
iki kadın gerekir. Bu kadınlardan biri şaşırırsa/unutursa ötekisi ona
hatırlatsın diyedir. Tanıklar, çağırıldıklarında çekimser davranmasınlar. Küçük
veya büyük, borcu, süresine kadar yazmaktan üşenmeyin. Böyle yapmanız Allah
katında adalete daha yakın, tanıklık için daha sağlam, kuşkuya düşmemeniz için
daha elverişlidir. Ancak aranızda döndürüp durduğunuz tamamen peşin bir ticaret
sözkonusu ise onu yazmamanızda sizin için bir sakınca yoktur. Karşılıklı
alış-veriş yaptığınızda da tanık bulundurun. Yazıcıya da tanığa da zarar
verilmesin. Böyle bir şey yaparsanız bu, kendinize kötülük olur. Allah'tan
korkun. Allah size öğretiyor. Allah, her şeyi en iyi biçimde bilendir.
283. Eğer
yolculuk halinde olur da yazacak birini bulamazsanız, o takdirde, alınan
rehinler yeter. Birbirinize güvenmişseniz, kendisine güvenilen kişi, emaneti
ödesin; Rabbi olan Allah'tan sakınsın. Tanıklığı gizlemeyin. Onu gizleyen,
kalbi günaha batmış/kendi kalbine kötülük etmiş biridir. Allah, yapmakta
olduklarınızı çok iyi bilmektedir.
284. Göklerdekiler
ve yerdekiler de yalnız Allah'ındır. İçlerinizdekini açıklasanız da gizleseniz
de Allah, ondan sizi hesaba çeker de dilediğini bağışlar, dilediğine azap eder.
Allah Kadîr'dir, her şeye gücü yeter.
285. Resul,
Rabbinden kendisine indirilene inanmıştır; müminler de. Hepsi; Allah'a, onun
meleklerine, kitaplarına, resullerine inanmışlardır. Allah'ın resullerinden
hiçbirini ötekinden ayırmayız. Şöyle demişlerdi: "Dinledik, boyun eğdik.
Affet bizi, ey Rabbimiz. Dönüş yalnız sanadır."
286. Allah
hiçbir benliğe, yaratılış kapasitesinin üstünde bir yük yüklemez/teklifte
bulunmaz. Her benliğin yaptığı iyilik kendi lehine, işlediği kötülük kendi
aleyhinedir/kişinin hem kendisini hem başkaları için kazandığı onun lehine,
yalnız kendi nefsi için kazandığı onun aleyhinedir/kişinin kendi emeği ile
kazandığı lehine, başkalarının sırtından kazandığı aleyhinedir. "Ey
Rabbimiz! Unutur yahut hata edersek bizi hesaba çekme. Ey Rabbimiz! Bize,
bizden öncekilere yüklediğin gibi ağır yük yükleme. Ey Rabbimiz! Bize, güç
yetiremeyeceğimiz şeyleri de yükleme. Affet bizi, bağışla bizi, acı bize. Sen
bizim Mevlâ'mızsın. Gerçeği örten nankörler/inkârcılar topluluğuna karşı yardım
et bize!"
----
Kategoriler
Hatim - Mukabele | Kuran Suresi | Kuran Meali | Kuran Öğreniyorum |
Bakara Suresi - Yaşar Nuri Öztürk Meali - Kuran Hatim sayfasını izlemektesiniz.
Kur’an’ı Kerim
Allah tarafından gönderilen ilahi kitapların sonuncusu olan Kur’an’ı Kerim, son peygamber Hz. Muhammed’e (s.a.v.) indirilmiştir. Sözlükte toplamak, okumak, bir araya getirmek anlamına gelen Kur’an, terim olarak şöyle tarif edilir:
“Hz. Peygamber’e indirilen, mushaflarda yazılı olup, peygamberimizden bize kadar tevatür yoluyla nakledilmiş olan; okunmasıyla ibadet edilen ve insanlığın benzerini getirmekten aciz kaldığı “ilahi kelâm”dır.
İlahi kitapların en büyük özelliği ve değeri şüphesiz onların Allah’ın sözlerinden ibaret olmalarıdır. Ancak bugün bu özellik sadece Kur’ân-ı Kerîm’e mahsustur. Zira diğer ilâhî kitaplar peygamberlerinden sonra insanlarca tahrifat ile karşı karşıya kalmış ve sonunda bir insanın kaleme aldığı kitaplar haline gelmişlerdir. Zâten Kur’ân-ı Kerîm’in gönderilmesinin bir sebebi de budur. Son vahyedilen ilahi kelam olan Kur’ân-ı Kerîm, kendisinden önce gönderilen ilâhî kitapların bilgi ve hikmetlerini de içeren en mükemmel ilahi kitaptır. Kur’an Son ilahi kitap olması itibarıyla da bizzat Allah’ın muhafazası altındadır. O, hiç değişmeden kıyamete kadar insanlığa kurtuluş ve huzur reçetesi olmaya devam edecektir.
“Hz. Peygamber’e indirilen, mushaflarda yazılı olup, peygamberimizden bize kadar tevatür yoluyla nakledilmiş olan; okunmasıyla ibadet edilen ve insanlığın benzerini getirmekten aciz kaldığı “ilahi kelâm”dır.
İlahi Kitapların Özelliği
İlahi kitapların en büyük özelliği ve değeri şüphesiz onların Allah’ın sözlerinden ibaret olmalarıdır. Ancak bugün bu özellik sadece Kur’ân-ı Kerîm’e mahsustur. Zira diğer ilâhî kitaplar peygamberlerinden sonra insanlarca tahrifat ile karşı karşıya kalmış ve sonunda bir insanın kaleme aldığı kitaplar haline gelmişlerdir. Zâten Kur’ân-ı Kerîm’in gönderilmesinin bir sebebi de budur. Son vahyedilen ilahi kelam olan Kur’ân-ı Kerîm, kendisinden önce gönderilen ilâhî kitapların bilgi ve hikmetlerini de içeren en mükemmel ilahi kitaptır. Kur’an Son ilahi kitap olması itibarıyla da bizzat Allah’ın muhafazası altındadır. O, hiç değişmeden kıyamete kadar insanlığa kurtuluş ve huzur reçetesi olmaya devam edecektir.
KUR’AN’IN NÜZÛLÜ (İNDİRİLMESİ)
Kur’an-ı Kerim, Yüce Allah’tan Hz.Peygamber’e Cebrail aracılığıyla, vahiy yoluyla indirilmiştir. Kolayca ezberlenmesi, kısa zamanda insanlara ulaşması, manasının kolaylıkla anlaşılması, inançların ve hükümlerin müminlerin kalbinde yavaş yavaş kuvvetlenip kökleşmesi için Kur’an bir defada toptan indirilmemiş, yaklaşık yirmi üç senede, peyderpey indirilmiştir.
KURAN-I KERİM NASIL OKUNMALI? KURAN-I KERİM EN GÜZEL NASIL OKUNUR?
Kuran okurken dikkat edilmesi gerekenler
Kuran-ı Kerim'i doğru bir şekilde okumak için harflerin üzerilerindeki uzatmalarına ve mahreç yerlerine dikkat etmek oldukça önemlidir. Harflerin okunuşunu değiştiren medler yani uzatmalar kişinin Kuran-ı Kerim'i nağmeli okumasını sağlamaz. Nağmeli bir şekilde okumak demek, kişinin Kuran-ı Kerim'i okurken oluşturduğu güzel sesiyle dinleyicilerin gönlüne hitap etmesidir.
Nağmeli okunan bir ayet ise insanlara karşı Kuran-ı Kerimin daha fazla okunup, daha fazla dinlenmesini teşvik eder.